|

Barışın şifrelerini değil savaşı unutalım!

Biz vicdanın, aklın, barışın ve sevginin rahlesini referans alarak bu değerlerle bundan sonra atılacak adımların hesaplanacağını düşünüyoruz, öyle umuyoruz ve öyle ümit ediyoruz. Bu düşüncelerle ve barışa dair umutlarla bir Newroz’u karşılıyoruz. Barışın ve kardeşliğin müjdecisi, yaşamın dirilişini bizlere hatırlatan 21 Mart Newroz Bayramı başta tüm insanlığa ve ülkemize huzur, barış getirsin aramızdaki kardeşlik duygularını yeniden yeşertsin.

Yeni Şafak
04:00 - 21/03/2015 Cumartesi
Güncelleme: 21:48 - 20/03/2015 Cuma
Yeni Şafak
DR. MEHDİ EKER - GIDA TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI


Mezopotamya barışın yeşerdiği ve aynı zamanda büyüdüğü, yayıldığı yerdir. Yüzlerce kavmi bereketle karşılayan ve selametle uğurlayan bu kadim toprakların mayasında insan olmanın erdemi vardır, insanlığın evrensel değerleri vardır.



Bu nedenle insanoğlu aynı zamanda kendisini de doyuran bu coğrafyayı kaderi bildi ve sahip çıktı. Kapısını çalan her kavmi bağrına basan bu topraklar ne yazık ki, son 50 yılda yüreğine saplanan ve sürekli kanatan kara hançeri çıkarmanın çabasında…


Kaybedilen her kan damlası insanlığın vicdanı ile birlikte geleceğimizin ta kendisidir… Bizim en temel görevimiz, ne pahasına olursa olsun bu kanı durdurmak, yarayı temizleyip, sarmak ve bin yılık kardeşliği daha pekiştirmektir. Bu topraklar bizim ortak kaderimizdir, bundan kaçışımız yoktur.



Türklerin ve Kürtlerin referansları Osman Gazi ve Selahattin Eyyubi'lerin ortak değerleridir. Onların benimseyip yücelttiği değerlerle yürümeliyiz ki bu topraklarda barışı egemen kılalım. Binlerce yıldır medeniyetin merkezi olan kadim kültürü besleyen ve yaşatan öncülerin mirasını korumak için gecemizi gündüzümüze katmalıyız.



“Kanla Kirlenmiş Evrak”


Diyarbekir'in surlarını bir an olsun düşünelim: yukardan baktığımızda tarihi surların insan kalbine benzediğini görürüz. Binlerce yıldır bu kalbin içerisinde, sokaklarında hep barış dolaştı. Şehrin mimari üslubu kardeşlik ve sevgi ekseninde şekillendi. Diyarbekir'in dar sokaklarında hangi ev zenginin, hangi ev fakirin, hangi ev bir asilzadenin, hangi ev bir işçinin veya köylünün bilemezsiniz.



Süryaniler, Ermeniler, Kürtler, Türkler, Müslümanlar, Yahudiler binlerce yıl birlikte yaşadı ve kardeşliklerine en ufak bir zarar getirmeden barışa ve insanlığa hizmet ettiler. Maalesef bu topraklarda ulus devlet inşa sürecinde barışın şifreleri unutuldu, farklılıklar ortadan kaldırılmaya çalışıldı, ötekileştirilme ve tek tiplileştirilme yönünde adımlar atıldı ve sorunlar da peşi sıra geldi.


Ben bu kadim coğrafyayı ve Kürt meselesini her düşündüğümde aklıma İsmet Özel'in “Kanla Kirlenmiş Evrak” şiiri gelir.


Şair Diyor ki:



“Karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkında.


Aşklarım, inançlarım işgal altındadır


Tabutumun üstünde zar atıyorlar


Cebimdeki adreslerden umut kalmamıştır



Karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkında.


Öyle yoruldum ki yoruldum dünyayı tanımaktan


Saçlarım çok yoruldu gençlik uykularımda



Ve şimdi birçok sayfasını atlayarak bitirdiğim kitabın


Başından başlayabilirim.”



Bölgesel ve küresel barış


Kürt meselesi ve bu meseleye ilişkin Ak Parti hükümetlerinin başlattığı çözüm sürecini bu şiirin yankısıyla, bu şiirin sembolleriyle anımsıyor ve önemsiyorum. Şunu iyi biliyoruz ki: Tarihsel olarak bu mesele sadece Türkiye'yi, Türkiye'de yaşayan Kürtleri ve Türkleri ilgilendirmekle kalmamaktadır, aksine, birinci Dünya Savaşı ertesinde mülahazat hanesi açık bırakılmış bir büyük meselenin bu kadim topraklardaki yansımasıdır, komplikasyonu ve devamıdır.


Millet olarak bizi derinden sarsan söz konusu mesele, Türkiye'yle birlikte bütün Ortadoğu'yu çok yakından ilgilendirmektedir. Biz bu meseleyi çözdüğümüzde bütün Ortadoğu barışla buluşacak, kardeşlik yeniden şekillenecektir. Yani bu tarihi mesele bölgesel ve küresel barışı da yakından ilgilendirmektedir.


Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın Başbakanlığı döneminde 16 Kasım 2013'te Diyarbekir'de Sayın Mesut Barzani ve Şivan Perwer'le gerçekleştirdiği buluşmada söylediği husus ve verdiği mesajlar bu bakımdan çok anlamlıdır.


Sayın Erdoğan, Diyarbekir'den tüm dünya ya şunları haykırıyordu: “Burada yakılan barış meşalesi bütün Ortadoğu'yu etkileyecek, ışığı bütün bölgeye yayılacak. Ortadoğu'da oluşacak barış süreci küresel boyutta etkileri olacak olan büyük bir barıştır.”



Tarihsel tecrübeler göstermiştir ki, geniş arka planı olan yüzyıllık meseleler, süreç içerisinde karmaşıklaşmakta ve çözümleri de buna paralel seyir izlemektedir. Onlarca yıldır kapalı tutulan kardeşlik kapısının anahtarını uzun uğraşların neticesinde elimize aldık. Şimdi kapıyı açarken etrafa zarar vermeden ilave yeni sorunlar yaratmadan, incitmeden, kırmadan, dökmeden “çözüm anahtarını” dikkatle ve sabırla haznesine yerleştiriyoruz.



AK Parti'nin aldığı riskler


Bu süreçte dikkate almamız gereken husus Kürt meselesini çözmeye çalışırken Türkiye'de bir de “Türk Sorunu” yaratılmamasına özen göstermektedir. Meseleyi anlamlı, bir o kadar derinlikli ve tarihsel kılan da bu noktanın, dikkate alınarak sürecin sulh içinde nihayete erdirilmesidir.


Tabii biz bu barış adımlarını atarken “şer odakları” rahat durmuyor, durmayacaktır. Gezi olayları, 17-25 Aralık darbe girişimi, Kobani bahanesiyle yaşanan 6-7 Ekim olayları bütün bunları bir araya getirdiğimizde meselenin nirengi noktasını oluşturan faktörlerin başka başka olduğunu anlıyoruz.


Kürt-Türk kardeşliği birçok karanlık odağı rahatsız etmektedir, özellikle kandan beslenenleri. Geçmiş yıllarda da kardeşlik yolunda atılan adımların nasıl engellendiğini, süreçlerin nasıl provoke edildiğini gayet iyi biliyoruz. 1993 yılında yaşanan karanlık süreci unutmuyoruz.



AK Parti iktidarının bütün riskleri göze alarak çözüm yolunda attığı adımların neticesini aldık. Güneydoğu ve Doğu Anadolu insanı barışın lezzetini tattı. Kentlerin sokaklarını dolaştığınızda insanlarımızın gözlerinin içinin nasıl güldüğünü görüyoruz. İnsanımız artık geleceğe daha bir güvenle bakıyor.



İttihatçılığın bir başka versiyonu


Anneler çocuklarını askere gönderirken “geri döner mi” kaygısından kurtuldu, artık, huzur içinde başını yastığa koyuyor. Sorun tamamen bitmedi tabii, daha gidilmesi gereken çok yol var. Bugünlerde, meseleyi daha iyi bir noktaya taşımanın çabası içindeyiz, derdimiz ve temel hedefimiz kalıcı barışı sağlayarak, bütün çocuklarımızın anne ve babalarının yanına sağ salim dönüp/kavuşmasını sağlamaktır.


Toplumsal meseleleri çözerken, hükümet olarak en başından beri halkımızla konuştuk ve anlaşmayı milletimizle yaptık. O nedenle elimiz güçlü, Türkiye halkının büyük kısmı bu sorunun çözümünden yana, toplumun büyük kesimi AK Parti'yi destekleyen de desteklemeyen de barıştan yana. Toplumsal barışımızı inşa ederken çok titiz hareket ediyoruz konunun bütün detaylarını, bütün inceliklerini etraflıca düşünüyoruz.



Var olan sorunu tek başına kimlik siyaseti ekseninde değerlendiremeyiz. Kürt kimliği meselesini sadece bir soy ve kan bağına, etnik ve genetikten ibaret bir düzeye indirgersek, yanlış yaparız. Bu sorun temel bir insan hakları sorunudur. Bu sorunun sosyolojik ve psikolojik derinlikte kaygan bir zeminde duran tarafları var. Politik ve ekonomik boyutlarının yanında kültürel ve linguistik tarafları var.



Türkiye'nin daha önceden yaşadığı ve insanlarının da sonucundan çok mutlu olmadığı tarihsel gelişmeleri, biz bugün daha iyi biliyoruz ve daha iyi analiz edebiliyoruz. İttihatçılığın bir başka versiyonuna dikkat etmemiz lazım, onun için bu tür yaklaşımlara katılmıyoruz.



Kültür, dil, din ve diğer bütün unsurlarla birlikte ancak etnik yapının ve kimliğin bir anlamı var, tek başına buraya indirgediğimizde çıkmaz bir yola gireriz, yeni komplikasyonlar ve yeni problemlerle karşı karşıya kalırız.



21 Mart Newroz Bayramı


AK Parti iktidarı olarak “ileri demokrasi”nin inşasına yönelik ciddi adımlar attık ve atmaya devam ediyoruz. Şiddet içermeyen her türlü fikrin tartışılması ve konuşulmasından yanayız. Burada, şiddeti yöntem olarak benimseyen ve şiddeti bir hak arama aracı olarak meşru gören anlayışların barış sürecini zaman zaman zehirleme teşebbüsünde bulunduklarına da tanık oluyoruz.


Süreçle birlikte gelişen yan etkiler, komplikasyonlar var. Hükümet olarak, kamu düzenine yönelik yaşanan saldırıları kabul edemeyiz. Kamu düzeni ve güvenliği farklı bir şey, çözüm süreci farklı bir şey; özellikle bu duruma dikkat etmeli, aradaki dengeyi gözetmeliyiz. Bu süreci hassas bir terazinin ölçüsünde, sükûnetle ve aklıselimle nihayete erdirmek zorundayız. İçerden ve dışardan her türlü psikolojik harp yöntemiyle sürecin akamete uğraması için yapılan saldırılara karşı hazırlıklı ve dikkatli olmak zorundayız.



Çözüm sürecinde insanların, haklı ve meşru taleplerini demokratik siyaset kanallarını kullanarak dile getirmelerini istiyoruz. Çözüm sürecinin somut ve büyük kazanımları olduğunu görüyoruz. Bunun değerini, önemini anlamak, bilmek durumundayız. Artık eskiden içe akıtılan gözyaşları şimdi meydanlarda ve vicdanlara seslenecek bir boyut kazanmıştır. Annelik, bütün Türkiye'ye ve Türkiye dışındaki bütün dünyaya; çığlığını, gözyaşlarıyla haykırarak ve bağırarak söyleyebiliyor; “ben kızımı, evladımı, oğlumu istiyorum” diyebiliyor.



Biz vicdanın, aklın, barışın ve sevginin rahlesini referans alarak bu değerlerle bundan sonra atılacak adımların hesaplanacağını düşünüyoruz, öyle umuyoruz ve öyle umut ediyoruz. Bu düşüncelerle ve barışa dair umutlarla bir Newroz'u karşılıyoruz. Barışın ve kardeşliğin müjdecisi, hayatın dirilişini bizlere hatırlatan 21 Mart Newroz Bayramı başta tüm insanlığa ve ülkemize huzur, barış getirsin, aramızdaki kardeşlik duygularını yeniden yeşertsin…



Newroz Piroz be…


Nevruz Kutlu Olsun


#Nevruz
#Kürt
#Çözüm Süreci
#Türkiye
#barış
9 yıl önce