|
Târih tekerrür mü ediyor?
“Kalkınma köyden mi başlamalıdır; şehirlerden mi?” “Kalem mi keskindir, kılıç mı?”.. Bilmem bu başlıklar sizlere bir şeyler hatırlatıyor mu? Çok bildik bir münazara başlıklarıdır bunlar. Hâlâ devâm ediyor, müfredatlarda yer alıyor mu, bilmiyorum. Orta mekteplerde, liselerde, ne akla hizmetse yapılırdı bu tarz münazaralar. Bunlardan birisi de,
“Târih tekerrür mü eder; değişir mi”
başlığıdır. Tabiî ki ilk iddiayı müdafaa etmek her zaman zor olmuştur. Bu başlık gündeme geldiğinde sınıfların uyanık talebeleri kolayına kaçar, hemen ön alır,
değişim grubunu
meydana getirirlerdi. Diğer iddia ise işi ağırdan alanlara kalırdı. Bizim zamânımızda; yâni aya, fezâya gidilen bir dünyâda, “Târih tekerrür eder”i müdafaa etmek komik görülürdü.
Tekerrür grupları
da genellikle kaybederdi. Münazara neticesinde kazanan değişim grubu harâretli bir şekilde alkışlanırdı. Bu da aslında Türklerin modernleşme gayretlerinin kutsanmasıydı.
Hâlbuki zamân geçtikçe yaşadığımız hâdiseler ilk tezin de doğru olabileceğini düşündürüyor. Üstelik derin bir şekilde… Tabiî ki bunda da dikkatli olmak lâzım.
Târihi, üzerinde pikabın iğnesinin takılı kaldığı bir plâk gibi görmenin insanı zihin tembelliğine savurması gibi ciddî bir tehlikesi var.
Ama, tekerrür meselesini hafife almamak için de hatırı sayılır sebepler var. Dostum ve meslektaşım Taşansu Türker, Mark Twain’in kavramını kullanmayı tercih eder. Twain, târihin tekerrür etmese bile kâfiyelendiğini söylermiş. Evet, gâliba en doğrusu da bu.
Moskova saldırısının en mühim çıktısı,
Putin’in artık savaş kelimesini telâffuz etmesi
oldu. Buradaki inceliğe dikkât etmek gerekiyor. Putin bunu hâl-i hazırda mevcut olan ve Rusya’nın savaş değil, şimdiye kadar
özel operasyon
olarak gördüğü Rusya-Ukrayna savaşı için telâffuz etmiyor. Basit bir vites değişimi değil bu. Putin ve diğer Rus devlet adamlarının açıklamalarından
Rusya-Ukrayna savaşının artık Rusya-Ukrayna savaşı olmaktan çıktığını
anlamamız gerekiyor. Bu artık, kıt’asal düzlemde ifâde edecek olursak, Anglosaksonların geriden desteklediği bir
Avrupa-Avrasya savaşıdır.
Öznelerin devletler seviyesinde adını koyacak olursak bir
Rusya-Weimar
Üçlüsü (Almanya- Fransa-Polonya) arasındaki bir savaş bu. İçine bir çırpıda Beyaz Rusya, Moldova, İsveç, Norveç, Finlandiya ve tekmil Baltık devletçiklerini alabilecek bir potansiyeli var. Bu potansiyelin kolaylıkla
Balkan yarımadasına,
Romanya, Bulgaristan, Yunanistan’a da sıçrayıp yayılabileceğini unutmamak gerekiyor.
İçine kolaylıkla Balkanları alabilecek Baltık ve yine içine kolaylıkla
Kafkasya’yı alabilecek
olan Karadeniz, muhtemel Rusya-Avrupa savaşında iki kritik havzayı oluşturuyor. Son zamanlarda yaşanan hâdiseleri esas alacak olursak bu iki denizin ne kadar da ısındığını görebiliriz. Her ikisi de Türkiye’yi yakından alâkadar ediyor. Şimdi gelişmelere bir bakalım. Rusya Kuzey Karadeniz sâhilinde mutlak hâkimiyet kazanmak adına Odesa’ya gözünü dikmiş durumda. Moldova’daki uzantısı olan Transdinyester hareketlenmiş durumda. Fransa, bunun kendisi için kırmızı çizgi olduğunu, Odesa işin içine girerse Weimar Üçlüsü eşliğinde doğrudan müdahale edeceğini ısrarla söylüyor.
Akla ister istemez
1853-1856 arasında yaşanmış olan Kırım Savaşı
geliyor. Kırım Savaşı da Tuna havzasında o zamanlar Osmanlı mülkü içinde yer alan Eflâk ve Boğdan; yâni bugünkü Romanya ve Moldova’ya saldırmasıyla başlamış; daha sonra Kafkasları içine almamış mıydı? Bu savaşta Rusya yine tek başına değil miydi? Kırım Savaşının fitilini temelde, Ortodoksluk-Katoliklik husûmeti üzerinden Rusya-Fransa gerilimi ateşlememiş miydi? Fransa’nın Moldova, Romanya ve Ermenistan’da boy göstermesini dikkate aldığımızda, kolaylıkla, yeni bir Kırım Savaşı mı gündeme geliyor, sorusunu sormamak için bir sebep var mı? Kırım Savaşı arefesinde yaşanan Fransa-Polonya ittifâkının bir benzerini bugün de yaşamıyor muyuz? Rusya’yı Avrupa’dan uzaklaştırmak husûsunda Birleşik Krallık Fransa ile ittifâk etmiyor muydu? Zamân içinde ittifaka dâhil olan merkezî Avrupa, bilhassa Avusturya değil miydi? Bugün Almanya’yı onun yerine koymamak için bir sebep var mı?
Bugünün kuvvetler dengesinin o zamanlara göre çok farklı olduğunu görmüyor değilim. Daha başka mukayeseler üzerinden Kırım Savaşının yaşandığı günler ile bugünkü durumlar hakkında çok sayıda farklılık ortaya koyulabilir. Bunlara itirâz edecek değilim. Ama benzerliklerin en az farklılıklar kadar; hatta onlardan daha baskın olacağını iddia etmekten de geri duracağım zannedilmemelidir. Mark Twain’in dediği gibi
târih tekerrür etmese de kâfiyelenir.
Sadete gelecek olursak şu soru bizim için soruların sorusudur:
Osmanlı’nın bakiyesi olan Türkiye muhtemel bir yeni Kırım savaşının neresinde olacaktır?
Kırım Savaşını kâğıt üzerinde kazanan tarafındaydık. Ama bu bizim için tam bir
Pirus zaferi
oldu. Paris Konferansı üzerinden Avrupa’nın gûya hüsnükabulüne mazhar olduk. Hemen arkasından Avrupa’nın hayır diyemeyeceğimiz dayatmaları geldi. Çözülmeyi kolaylaştıracak 1856 Islahat Fermânı ilân edildi. Ağır bir borç yükü altına sokulduk. Olduğu kadarıyla bile ekonomik bağımsızlığımızı kaybettik. Batı’nın ipiyle kuyuya inmenin ne olduğunu merak edenler için Kırım Savaşı bir milâttır.

Lütfen Türkiye-Batı ilişkilerinin estirdiği ılık rüzgârlar tatlı tatlı yüzümüzü yalarken gaflete düşmeyelim. Kırım Savaşını hatırlayalım… Târih tekerrür etmiyor, ama kâfiyeleniyor..Unutmayalım…

#Tarih
#Pirus Zaferi
#Süleyman Seyfi Öğün
1 ay önce
Târih tekerrür mü ediyor?
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit
İstanbul’da bir Yemenli âlim: Abdülmecid el-Zindanî