|
Srebrenitsa Yürüyüşü ve Potoçari Anıt Mezarlığı


Yirmi beş yıl sonra 2017’de Bosna-Hersek’e yeniden gitme kararını verdiğimde üzerimde oluşan duygusal baskıyı kâğıda dökmekten hep kaçındım. Yirmi beş yıl önce de benzer bir duygusal baskı vardı üzerimde. Ama bu sefer ikisi arasında önemli farklar vardı. Örneğin değerli kardeşim Selman ile biz oradayken daha Srebrenitsa soykırımı yaşanmamıştı. İlk günlerde Bosna’da yaşananları gördüğümüz kadarıyla aktarmaktan başka bir şey yapmak mümkün değildi. Aradan geçen bunca seneye rağmen aylarca kuşatma altında kalan Saraybosna’dan yansıyan görüntüler ve Aliya İzetbegoviç’in olağanüstü çabası sanki daha dün yaşanmış gibi zihnimden bir türlü silinmiyor. Srebrenitsa soykırımının üzerimdeki etkisi gerçeklik duygusunu zayıflatacak kadar ağırdı. Bosna’da gördüklerimiz, medya kanalıyla dünyaya yansıyanlar ve hadiseleri birlikte karşıladığımız arkadaşlarımız…

Dayton Antlaşması’ndan sonra bir daha gidebilir miydim bilmiyorum. İsteseydim belki gerekli hazırlıkları yapar, yola koyulurdum ama muhtemelen bir daha aynı yerleri görmek istemediğim için gidemedim. Fakat bununla zıt bir duygunun etkisinden de hiçbir zaman kurtulamadım. Bir gün mutlaka gitmek istiyordum. Bosna’nın bizim için anlamı çok farklıydı. Bizim dediğimde de üç beş kişiden bahsediyorum. Örneğin Bahattin Yıldız bu kategorideydi. Keşke birlikte gidebilseydik. Yazık, çok yazık!

Yılını tam olarak hatırlamıyorum, galiba 2008’di. Bosna’ya gideceğini söyledi. Aslında 8-10 Temmuz tarihlerindeki bu yürüyüş dört beş yıldır yapılıyordu. Bahattin Ağabey, ölümden kaçmaya çalışırken yolda Çetniklere “av” olmaktan kurtulamayan Bosna Müslümanlarının hatırasını yaşatmak için Srebrenitsa Yürüyüşü’ne katılmak istiyordu. Gidelim Selçuk, dedi. O gitti ve yürüyüşe katıldı. Ondan sonra bir iki defa daha gitti. Bu yürüyüşün Türkiye’de tanıtımını yaptı, birkaç yazısında çok canlı tablolar hâlinde tasvir etti. Bizim dediğimiz üç beş kişiden biriydi. Güzel şeyler yaptı. Hiç beklemediğimiz bir anda göçüp gitti.

Atılan adımlar bizim dahi önemini kavrayamayacağımız kadar önemliydi. 1991’in sonunda “İmza”da sohbet ettiğimizde “Feto”nun İsrail sermayesine göz kırptığı yorumunu birlikte yapmıştık. Adam göz göre göre bir camide sabahlara kadar İsrailli çocuklar için gözyaşı döktüğünü söylemişti. Bahattin Ağabey ile bu konuşmayı değerlendirdiğimizde bizim Fikri Cumhur ve Ali Gümüş de oradaydı. Yanılmıyorsam Salih Tuna da vardı. Başka kim vardı hatırlamıyorum. Kimse görmedim, duymadım, bilmiyorum diyemez. Bosna’dan döndükten sonra Fetullahçılar bizim gibilere açıkça tavır aldı. Bosna’nın konuşulmasından rahatsızlık duyuyorlardı. ABD ve Avrupa ülkeleri coğrafyamızın her köşesine yayılırken onlar yol gösteriyordu. Dönemi farklı açılardan tekrar tekrar analiz etmek gerekiyor. Erbakan Hoca’nın Bosna’ya duyduğu yakınlık dolayısıyla cezalandırılması bugüne de çok şey söyler.

Aradan yıllar geçtikten sonra bugün birtakım kişilerin ortaya çıkıp “ben FETÖ ile şu tarihten sonra şöyle mücadele ettim böyle mücadele ettim” gibi cümlelerini duyunca veya okuyunca acı bir tebessümle karşılık vermekten kurtulamıyorum. Elbette bu türden insanların hakikat karşısında önemi yok fakat insan yine de etkileniyor. Çünkü hakikat bir yerde dursa da gerçeklik başka türlü tezahür edebiliyor. Nitekim Dayton Anlaşması’ndan sonra, tahmin ettiğim gibi, Fetullahçılar Bosna’ya doluşmaya başladı. O zamana kadar bütün Balkanlar’da faaldiler ve Bosna’ya yerleşmenin zamanını bekliyorlardı. Bunu görmemek mümkün değildi. Bende gerçeklik duygusunun zayıflamasına zemin hazırlayan gelişmelerden biri de budur. Görüyorduk ama engel olmak mümkün değildi.

Yirmi beş yıl sonra Bosna’ya tekrar gittim. Elbette Srebrenitsa’ya değil. Bizim şehrimiz Travnik’ti. Bu sefer Saraybosna’da kalmayı çok istedim. O zaman da çok istemiştim fakat bu mümkün değildi. Bir hafta boyunca Saraybosna’da kaldık. Travnik’e iki defa günübirlik gidip Saraybosna’ya döndük. Travnik’e girer girmez anladım buranın orası olduğunu. Kolay değil, aradan yirmi beş yıl geçmiş. Fakat “Medrese”de birkaç gün kalmamıza rağmen Lütfiya’nın kahvehanesini fark etmediğim için gerçekten üzüldüm. Nasıl bir duygu ile hareket etmişiz! Bu sefer orada kahve içmeyi ihmal etmedik. Elimde “Travnik Günlüğü” vardı. Sokak aralarına girdiğimizde geçmiş günler sanki benden kaçıyor gibiydi.

Srebrenitsa Yürüyüşü ve Potoçari Anıt Mezarlığı Bosna Müslümanlarının yaşadığı büyük soykırımı bütün dünyaya tek başına anlatabilir. Kuşkusuz o günlerde Bosna’yı yalnız bırakanlar veya doğrudan ateşe atanlar da bilinmelidir. Bu sebeple içeriyi ve dışarıyı aynı anda analiz etmek gerekir.

#Srebrenitsa
#Bosna Hersek
#Selçuk Türkyılmaz
10 ay önce
Srebrenitsa Yürüyüşü ve Potoçari Anıt Mezarlığı
Avrupa Birliği düşerken…
“Görüntülere kazak ören aldatılmış büyükanneler” Türkiye’si...
Meselemiz “hesapsızlık”
Amerikan sponsorluğunda İsrail-Suudi normalleşmesi
Faz-2: Washington’un bölme operasyonuna Ankara yanıtı