|
Mülteci kamplarındaki sanatçılar-4

Daha önce bu seride bahsettiğim diğer sanatçılar Şammut, Hallac ve daha da önce bahsettiğim Naci el-Ali’den farklı olarak İbrahim Ghannam (1931-1984) eserlerinin tamamını mülteci kampının acımasız gerçekliğini içine hapsederek oluşturdu. Kayıp vatanına dair hafızasında kalan anıları detaylı ve hiçbir fotoğrafçının gösteremeyeceği bir şekilde belgeledi.

Hayfa yakınlarındaki sahil köyü Yajur’da doğan kendi kendini yetiştirmiş bir sanatçı olan Ghannam, Beyrut’un Tel al-Zaatar mülteci kampına gelişinden bir yıl sonra geçirdiği çocuk felci kendisini tekerlekli sandalyeye mahkum ettikten sonra çocukluk hobisi olan resim yapmaya geri döndü.

Kendisine sanat malzemeleri sağlayan UNRWA (Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı) baş hemşiresi sayesinde Ghannam, bir zamanlar çıplak ayakla yürüdüğü köyü anımsatmaya kendini adadı ve her resimde günlük yaşamın sade ayrıntılarını açığa çıkardı. Her eser, her ayrıntının eşit derecede dikkat gerektirdiği bir minyatürünün hassasiyetiyle saf bir şekilde resmedildi.

Onun öyküsel eserlerini gören herkes, tuvalde yakalamaya çalıştığı hayat ile yaşadığı hayat arasındaki zıtlığa hayran kalırdı. Sıkışık odası açık kanalizasyonlara bakarken, pastoral yaşam ve köy şenlikleriyle dolu geniş manzaralar çizdi. Tüm komşuları gibi konserve ve yetersiz yemeklerle yaşayan Ghannam, tuvallerinde altın bereketli tarlaları ve Filistin kıyılarındaki yemyeşil portakal bahçelerini gösterdi. Kamptaki erkekler hayatta kalabilmek için küçük işler yapmak zorunda kalırken Ghannam, uzakta sığırlar otlanırken bereketli tarlaları hasat eden köylülerin resmini yaptı. Beyrut’un sıcak yaz aylarında kamp sakinleri içme suyunu karneyle alabilirken, o köy pınarından dönen köylü kadınları başlarındaki su testilerini dengelerken resmetti.

Bütün gün tekerlekli sandalyede oturup ayaklarını hareket ettiremeyen, köy meydanında grup dansları yaparken ayaklarını yere vuran güçlü genç adamların resmini yaptı. Resim yapamayacak kadar yorulduğunda, udunu eline alırdı ve kampın sokakları, bir zamanlar köylülerin yıldızların altında söylediği köylü şarkılarıyla yankılanırdı. 1975’te Lübnan’da iç savaşın patlak vermesiyle birlikte, savaşta ölenlerin cenaze alayları penceresinin önünden geçmeye başladığında, kadınların uluduğu ve çocukların sevindiği düğün sahneleri çizdi.

Ghannam’ın çalışmalarında hayat bulan Yajur köyü, sakinleri sürüldükten sonra yerle bir edilmişti. Kamp sanatçısının çalışma yığınına eklediği her yeni resim, Lübnanlı eşiyle Tel al-Za’atar’da paylaştığı yaşam alanını daha da daraltıyordu. Meşakkatli iç savaş onu sığınağına kadar takip ettiğinde Beyrut dışındaki Mar Elias kampına sığındı. Tel al-Zaatar mülteci kampı sonunda 1976’da yok edildi ve oradaki tüm eserler yok edildi. Ghannam kalp krizinden öldüğünde elli beş yaşındaydı.

Mülteci kamplarındaki sanatçıları tanıtmaya çalıştığım 4 yazılık bu seride Saqi Books tarafından 2009’da yayımlanan Kamal Boullata’nın kaleme aldığı (1942-2019) Palestinian Art isimli kitaptan istifade ettim. Bu büyük ve önemli çalışması vesilesiyle bir kez daha kendisini rahmetle anıyorum.

#Aktüel
#Hayat
#Samed Karagöz
2 ay önce
Mülteci kamplarındaki sanatçılar-4
Transfer kaosu
Bu oyun gelişir
Gannuşi’den Gazze’ye giden yolu kim kapatıyorsa?
Dünya bize gebe, biz hakikate…
“Ya kezzabi ya a’milil Amrikani / yallah irhal ya Sisi”