|
Nedir bu hallerimiz, hangi ara böyle olduk…

Birini iyi hasletinden övmeye görün, hemen başınıza taşlar yağdırılıyor.

Sözün sahibinden çok sözün kendisine değer verip övdüğünüzde de sahibi üzerinden başınıza taşlar yağdırılmaya başlanıyor anında.

Doğruya doğru yanlışa yanlış demek kabahat sayılmaya başlandı.

Hz. Ali Efendimiz “Kimin dediğine değil ne dediğine bakın” demiş oysa.

Biz de sözün sahibine değil sözün kendisine bakıp övdüğümüzde onca saldırılara anında maruz kalabiliyoruz.

Bediüzzaman Said Nursi’nin çok sevdiğim sözlerinden biri de şudur: “Kafirin her hali küfür değildir.”

Kafirin bile her halini küfür bilip kafirin en doğru sözüne ve davranışına bile hiddetle ve şiddetle karşı çıkan bir anlayış ne insani ne de İslamidir.

Toptan kabul veya toptan red ne kadar kötüdür!

Erdemli ve ilkeli insanlar sözün ve davranışın kendisine bakarlar.

Maruf olan budur.

Maruf, insanlığa ait ortak iyiliktir.

Erdemli ve ilkeli insan marufu esas alır, münkere de karşı çıkar.

Münker insanlık için kötü olan her şeyin adıdır.

Erdemli ve ilkeli insanlar düşmanlarından dahi sadır olan doğru sözleri kendinden bilir över, fiilleri de destekler.

Düşmanlık, insanlığı boğma noktasına taşındığında, yani erdemden ve ilkeden azade hale dönüştüğünde, canavardan bin beter hale gelir.

Oysa düşmanlığın da bir ahlakı vardır.

Tıpkı dostlukta olduğu gibi.

Ahlaktan yoksun düşmanlık da dostluk da safi zarardır.

Hem insanlığa zarar hem dine zarar.

Öyle bir zamana gelip dayandık ki birlikte aynı partide siyaset yaptığınız birini övdüğünüzde veya yol arkadaşlarınızdan her hangi birinin bir sözünü veya davranışını takdir ettiğinizde bir bakıyorsunuz ki anında o kişinin cümle kusurları önünüze konup “Bu adamı mı övüyorsun, al sana övdüğün adam!” yollu sataşma ve suçlayıcı cümleleri üzerinize boca ediliyor.

Bu mu yani?

Nedir bu halimiz, hangi ara savrulduk böyle bir anlayışa biz Allah aşkına?

Anında kusur ve günah arayıp bulmak da neyin nesidir?

Üstelik oradan buradan duyulan bilgiler çerçevesinde suçlayıp durmak inancımızın neresine sığar?

Tut ki anında üzerinize boca edilenlerin hepsi doğru olmuş olsun, o kişinin takdire şayan bir sözü ve davranışını övmek, o birilerince kusur ve ihanet olarak görülen fiillerine arka çıkmak anlamına mı gelir? O fiiller üzerinden bir tek sözünü ve davranışını övdüğünüz için sizin suçlanmanız hangi ilkeye sığar?

Kendi arkadaşlarımızdan veya dostlarımızdan ve/ya da aynı partide siyaset yaptığımız kardeşlerimizden birini övmekten korkar hale geldik.

“Onun adamısın!” yaftasıyla başlayan “Övdüğün ve takdir ettiğin adam işte bu!” denilerek başlatan kusur döküm cümlelerine muhatap olmak inanın ziyadesiyle üzücü.

Bilmiyorlar ki kendilerinin de tuttukları adam için aynı mantıkla hareket eden mebzul miktarda insan var.

Herkes biri adına bir diğerini itibarsızlaştırmaya çalıştığında aslında kendisiyle beraber tuttuğu adamı da, içinde siyaset yaptığı partiyi de itibarsızlaştırdığını bir bilse!

Ne gezer!

Gözlerini karartıp saydırıyorlar herkese.

Hele de kendilerinin karşı çıktığı birini en doğru söz ve davranışından dolayı takdir edip öven birilerini gördüler mi kırmızı gören boğa gibi acımasızca saldırıyorlar.

Sosyal medya platformları belli ki bu anlamda ziyadesiyle bozucu ve bozguncu.

Bu inancımızla ve öğretimizle bağdaşmayan tarafgirlik anlayışı korkarım ki sahipleriyle birlikte hareketimizi de tüketecek.

Birini övüyor olmak her konuda onunla aynı düşünmek veya her fiiline arka çıkmak anlamına gelmez.

Birini sevmek ötekine düşman olmayı gerektirmez.

İçimizden birilerinin adamlığına soyunup diğer kardeşlerimize kara çalmak da ne bizi yüceltir ne de savunduğumuz kişiyi. Tersine dibe çeker.

Birbirimizi dibe çekmek yerine birbirimizle yücelmeye yönelmeliyiz tez elden.

Öğretimize uygun erdemli ve insani duruşu bir anıt gibi yükseltmeliyiz aramızda.

Birbirimize yönelik uyarı ve eleştirilerimizle birbirimizi onarmak ve güçlendirmek adına olmalı. Kırıcı ve kıyıcı dilden uzak durmalıyız.

Şahısçılık ve hizipçilik virüsünün aramızda boy göstermesine izin vermemeliyiz.

Kusur avcıları olmamalıyız.

Karanlığın içindeki ışığa odaklanmalıyız.

Hiç kimse ve hiç birimiz kusursuz değiliz.

Kusur arayanlar evvela kendininkine bakmalı.

Bilesiniz ki hep başkasında kusur arayanlar, en kusurlularımızdırlar.

Eleştirilerimiz kusurları kardeşlik hukuku çerçevesinde giderici ve düzeltici temelde olmalıdır. Birbirimize sahip çıkmayı unutmadan.

Uçurumun kenarındakilere bir tekme ben atayım diye düşünen değil, o ateş çukurunun kenarındakileri kurtarmayı düşünen bir kardeşlik anlayışıyla olmalı birbirimize yönelik eleştirilerimiz.

Bediüzzaman Said Nursi’nin o çok sevdiğim metaforunu hatırlatmamın tam yeridir.

“Bir gemide doksan dokuz mücrimle beraber bir tek masum kişi varsa, o masumun hatırı için o gemi batırılmaz” der üstad.

Bir insanın imanı ve bir tek iyiliği bile onu topyekûn düşmanlaştırıp yok etmeye yönelmemizi engellemiyorsa, nasıl bir akideye ve insanlık anlayışına sahip olduğumuzu sorgulamamız lazım asıl.

Umarım özümüze döneriz.

Ve dilerim içimizde biriken yanlış ve zararlı öfkeyi ayaklarımızın altına almayı başarırız.

Yoksa bu tarz tarafgirlik ve husumet anlayışı her iki cihanda da bizi zelil kılar.

Bir şahsa veya bir topluluğa duyduğumuz kin ve öfke bizi adaletsizliğe sevk ediyorsa yandığımızın resmidir.

Kendimize gelelim.


KISA BİR MOLA

Bir haftalığına izin istiyorum.

Şimdi kısa bir mola vakti.

#Toplum
#Aktüel
#Mehmet Metiner
2 ay önce
Nedir bu hallerimiz, hangi ara böyle olduk…
Transfer kaosu
Bu oyun gelişir
Gannuşi’den Gazze’ye giden yolu kim kapatıyorsa?
Dünya bize gebe, biz hakikate…
“Ya kezzabi ya a’milil Amrikani / yallah irhal ya Sisi”