|
Kudüs: Kıyımdan kıyama!

Ramazan ayı girerken Amerikan büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınması sebebiyle çıkan olaylarda an itibariyle öldürülen Filistinlilerin sayısının 41, yaralıların sayısının ise 2 bin civarında olduğu söyleniyor. Kudüs’ün tarihi ve hukuki statüsünü, uluslararası hukuku, bütün antlaşmaları ve BM kararlarını bir yana bıraksak bile vicdanen seyirci kalınacak bir olay olabilir mi bu?


Yıllardır devam eden işgalin ve bitimsiz provokasyonların sonucu katledilen Filistinliler küresel vicdanın kapanmayan yarası halihazırda. Dünyanın nefs-i emmare’sini temsil eden İsrail zulmü ise yine işbaşında.

Bu olayların fitilini ateşleyip Müslümanları küresel seyircilerin ekranlarından barbar ilan etmek dışında gerçeği icra edecek bir yürek, uygulanacak bir hukuk kaldı mı dünyanın bugününde, kim bilir! Ama Türkiye ayakta.

***

Kudüs’te yıllar önce bir Cuma kılmış ve Filistinlilerle birlikte Mescid-i Aksa’da hep beraber dua etmiştik. Filistinliler mazlum olsalar da mağduriyet soytarılığı içinde değildi. Son derece vakar, kudretli, olgundular. Kiminin babası, kiminin kardeşi şehit olmuştu. Gazze’den gelenler de vardı, biri gaziydi, sarıldık sarmaştık.

Kudüs seyahati boyunca en çok dikkatimi çeken Müslümanların gündelik hayattaki olağan diri haliydi. Evet bu üç din için kutsal kabul edilen ve her cemaatin kendi meşrebinde yaşamaya çalıştığı şehirde Müslümanların canlılığı diğerleriyle mukayese kabul edilemeyecek kadar fazlaydı çünkü. Hac’dan yeni dönmüştüm ama yanımdakilere dedim ki: “Müslüman olduğumu en çok Kudüs’te fark ettim, Elhamdülillah!”

Etrafıma baktım, her meşrepten insan yürüyordu sokaklarda. Ağlama Duvarı elinde Tevrat’la niyaz etmeye gelenlerle doluydu, Hasidikler her yerdeydi. Genç Yahudi anneler devletin desteğiyle önce çocuk sahibi olmaya teşvik edildikleri için pusetlerinde ikişer üçer çocukla sokaklardaydı. Rahibeler, İseviler, Hıristiyan turistler vızır vızır kaplıyordu ufkumuzu.

Yine de böyle törensel ritüellerden ötede bir ruh vardı, Müslümanların hali başkaydı. Bana öyle gelmişti ki, ibadetini Ağlama Duvarı’nda dua ederek veya kilisede sıralara oturup ayin seyrederek yapan dindarların felsefi zihinsel faaliyetlerinden daha fazlasıydı Müslümanların eylemlerini ibadet şuuruyla yapma mücadelesinin Kudüs’ün hayatına yansıması.

***

Nasıl diyeyim; katliamlara, işgallere, hukuksuzluklara direnme gücü bizzat onları kıyamda tutuyordu. Kuvvetini kendi içlerinden kaynaklanan bir yeterlilik duygusundan alıyorlardı. Hayatın ayrıntılarında, davranış kodlarında, vücut dillerinde, eşyayla ve birbirleriyle ilişkilerinde gözlemlenebilen bir halden bahsediyorum.

Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya uzakları yakına getiren bir ‘gece yürüyüşünden, bütün buradaki peygamberlerin asıl olarak makamlardan geçerek ulaşılan ve halka dönüp gelindiğinde “namaz müminin miracı” sırrını taliplere ve saliklere ulaştırmanın her Müslümana emanet oluşundan... Pek çok ayet ve kıssanın Kudüs’te açılan gönüllerde kendi tefsirini canlı canlı yapmasındaki hayret ve hayranlıktan... Epey dem vurdum yıllar içerisinde yazdıklarımda.

Tabii şu da var: Hem Yahudilerin hem Hıristiyanların kutsal kabul ettikleri her mekan ve peygamber makamlarının tamamı Müslümanlar için de kutsaldır Kudüs’te. İncil Müslümanlığından, Tevrat Müslümanlığından Kur’an Müslümanlığına... Zat sırrının sahibi olmaya...

İşte bu şahadet halinden mülhem, gündelik hayatın içinde dini ritüellerin adım başı icra edildiği bu şehirde diri olan ruhu diğerlerine oranla daha fazla Müslümanların tavırlarında, yaşantılarında görmek mümkündü. Tabii herkesin kalbindekini Allah bilir, zahiren gördüklerimdi bunlar.

***

Trump’ın Kudüs kararı bu canlı ve kuşatıcı ruhu ayrıştırma, bölme, dinamitleme girişimi olmakla birlikte gerçekte bu ne kadar mümkün olabilir? Çağlar boyu kan ve gözyaşı ile yoğrulan Kudüs’ün mukaddes oluşunda celal ile cemal hep bir arada değil mi?

Şimdi görünen zulmün ötesinde elbette bunca kıyım kıyama dönüyor bir kez daha. Ve elbette ki Kudüs bir kez daha Müslümanların ruhu, sırrı, kalbi olduğunu canıyla kanıyla gözyaşıyla vicdanlara gösteriyor, gösterecek.

Cumhurbaşkanımız’ın itidalli çağrısı küresel vicdanlarda bir karşılık bulur mu, dünyayı yöneten küresel aktörlerin sömürgeci ve tahakkümcü yöntemlerinde bir gedik açar mı bilinmez. Ama biz de tekrar edelim dua niyetine:

“Eğer BM adalet üzere tesis edilmişse bunun gereğini yapmalıyız. Susmak ve bana ne demek yerine, dayatmaları kabullenmek yerine mücadeleyi tercih ediyoruz. Dünyanın çivisi çıkmışsa o çiviyi yerine sokacak olan sert bir çekiç darbesi değildir. İşleri düzeltecek olan umuttur! Zulme karşı ortak mücadele yürütmek, paylaşmaktır!”

#Kudüs
#Filistin
#El Aksa
6 years ago
Kudüs: Kıyımdan kıyama!
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle