|
Umutlar ve pişmanlıklar

İnsan, kendini engin denizlere bırakan savunmasız bir gemi... Ve fırtınalar, o engin denizlerin kaçınılmaz kaderi.

“Birikmiş bütün bu hayal kırıklıklarıyla ne yapacağım” diye sordu mahzun olan. “Bozdurup birkaç hakiki tecrübe alacaksın!” dedi hüznünün başını okşayan.



İnsan dünyadaki hikayesi boyunca, önce elindeki sepeti umutlar ve hayallerle dolduruyor. Sonra, zaman ilerledikçe onların yerini pişmanlıklar ve hayal kırıklıkları alıyor. Umutlar ve hayallerin bir ağırlığı yok, onları taşımak bir zevk... Yük olmadıkları gibi hafifletiyorlar insanın kendisini de. Oysa yaşadıkça değişiyor yavaş yavaş her şey; umutların yerini pişmanlıklar, hayallerin yerini hayal kırıklıkları almaya başlıyor zamanla. Hafifliklerimiz ağırlıklara, heyecanlarımız kahırlara, sevinçlerimiz hüzünlere bırakıyor çünkü yerini. Dolayısıyla ağırlaşıyor, taşınması güç bir yük haline geliyor elimizdeki sepet. Çoğu zaman, çoğumuz için böyle bu... Eğer hayatın iç hikayesiyle bir aşinalık kuramamış, insan olmanın kaderiyle barışık hale gelememişsek; yolun yarısından sonra yaşıyor olmanın ağırlığını taşımakta zorlanıyor adımlarımız. Hüzünler kederlere ve acılara dönüşerek tortulaşıyor ve çürütüyor içimizi. Hayatından zevk alamayan, alamadığı için her geçen gün daha da öfkeli, daha da nefret dolu, inceliklerinden daha da yoksun kaba figürlere dönüşüyoruz. Sadece azaltmıyor bu insanlığımızı, önemsiz de kılıyor bizi. İnsan bu değil çünkü! İnsan, yaşadığı her anın içini, neyi yaşıyor olursa olsun insanlıkla doldurmaya memur ve mecbur... Umutlarının ve hayallerinin kölesi olmak da, pişmanlıklarının ve hayal kırıklıklarının esiri olmak da yakışmıyor insana. Hayat bilmecesi böyle hesapçı pazarlıklarla çözülebilecek bir şey değil! Anlamaya, tefekkür etmeye, tevekkül göstermeye değecek şeyler yaşadıklarımız... Zaman her şeyi olduğu gibi bizi de eskitiyor. Ama öyle şeyler var ki insanın içinde biriktirebileceği, asırlar boyu yaşamaya ömrümüz olsa yine de eskimez onlar.

“Hiçbirimiz, şu an olduğumuz insan değiliz sadece Bay Paf. Olma ihtimalimiz olan insanı da içimizde taşıyoruz her birimiz. İşte bize çocuklar ve çocukluklar suretiyle görünen bu ikinci insanı kendimizden doğurmamız, bizi sis gibi çevreleyen o sonsuz ruhla kurabildiğimiz irtibata bağlı” diye yazmış Nihan Kaya, Kırgınlık’ta.

Sırça bir köşkte yaşamakta ısrar ediyorsan, elbette kırılacak çok şeyin olacak, hayat böyle!

Artık hiç kimsenin yanında merak taşımadığı bir yerde bilinmeyi bekleyen kederli bir bulmacaydı.

“ey kanımın bataklığının altın balığı/ hoş olsun sarhoşluğun beni içiyorsun/ sen gün batımının mor derelerisin ve gündüzü/ göğsüne bastırıyor söndürüyorsun” diyor Gazel’de Füruğ Ferruhzad.

Yaşadığı anı istese de düşünemez insan; çünkü zaman düşüncelerimizden daha hızlı... Hayatı bir uçtan bir uca düşünebilir oysa; aslı bir andan ibaret bile olsa!

Bir güzel ifadenin ucunu tuttuğunda anlamlı olan her şeyi kendine doğru çekebilen insanlar da var.

“Madem ki neye meyletsen senden kaçıyor” dedi meczup, “o zaman sen de her yeri kaplayanı sev!”

#Füruğ Ferruhzad.
6 yıl önce
Umutlar ve pişmanlıklar
Vahşi rekabet, komplo, gizli kamera vesaire...
Gâvur tekrar saldırırsa ne olur?
Târihin doğru yerinde durmak
İslam akıl dini midir?
Kadının kadına şiddeti: Asla Vazgeçmem