|

Ezelden iki İstanbullu

Sinan’ın ustalık zamanına rastlayan Edirnekapı’daki Mihrimah Sultan Camii ve Külliyesi, Üsküdar’daki camii ve külliyesini mimari açıdan geride bırakacak şahane bir yapıdır. Zira Süleymaniye’den kazanılmış taptaze bir tecrübe ile Selimiye’ye yapılan ateşli bir hazırlık merhalesinde araya girmiş ve her ikisinden istifade etmek nasibini yakalamış, pek talihli bir eserdir. Cins Dergi'den Rahşan Tekşen, Mihrimah Sultan Cami'yi okuyucuları için kaleme aldı.

Yeni Şafak
09:00 - 11/06/2018 Pazartesi
Güncelleme: 10:30 - 11/06/2018 Pazartesi
Cins Dergisi
Cins Dergisi, Mihrimah Sultan Cami'yi okuyucuları için kaleme aldı.
Cins Dergisi, Mihrimah Sultan Cami'yi okuyucuları için kaleme aldı.
Üç top atıldı Sarayburnu'ndan. Duymayan kalmasın diye üç top daha. Ve bir üç top daha… İstanbul semalarında art arda yankılanan, korkudan meraka, heyecandan sevince türlü hisler uyandıran bu gür, bu kuvvetli ses, tellallar gibi kapı kapı dolaşıp Sultan'ın bir kızı olduğunu müjdeledi şehre. Yedi top atılsaydı şayet, bir oğlu olduğunu söyleyeceklerdi.

Telâş içindeydi saray. Kesilecek kurbanlar, ziyaretçilere sunulacak ikramlar, tertiplenecek beşik alayları… Sultan, sarayın telâşından uzak, her âdetin hakkıyla yerine geleceğinden emin, huzurlu bir kalp ile kızını kucağına aldı. Çiçeğe konan bir kelebek gibi usulca öperken minik yanaklarını, bebeğin teninden sıcacık bir esinti geldi yüzüne. Güneş gibi, dedi içinden. Sonra bir ışık vurdu sanki. Ay gibi, dedi bu kez. Her evlat kendi ebeveynine bir başka güzel gelirdi elbet, Sultan Süleyman da herkesten başka bir güzellik gördü kerimesinde. Sütnineye teslim etmeden evvel, oracıkta koydu adını: Mihr ü mâh. Güneş ve Ay.

Saray eğitimi ve terbiyesi almış, ahlâklı, zeki ve kabiliyetli cariyelerden bir dadı seçildi Mihrimah'a. Birkaç sene sonra haremdeki en iyi hocaların önünde diz çöktü. Önce kıraat öğrendi, akabinde kitabet. İlmihal, cebir, tarih, coğrafya, Arapça, Farsça, musiki… Evlilik yaşı geldiğinde, Diyarbekir Beylerbeyi olan Rüstem Paşa münasip görüldü ona. Lâkin diğer sultan kızları gibi evlendiği beyin vilâyetine gitmeyecekti. Müstakbel zevci kubbe vezirliğine tayin edilecek, bu vesileyle o da İstanbul'da kalacaktı.

İstanbul'da doğması, sarayda yetişmesi, Sultan Süleyman'ın kızı olması, üstelik Koca Sinan'la aynı asırda yaşaması bakımından nimetler içindeydi Mihrimah. Henüz yirmi yaşlarındaydı. Fakat bu nimetin şükrünü eda edecek kadar olgun, ahiret rızkından nasiplenmeyi murat edecek kadar mütedeyyin ve şahsî mülkünden geçecek kadar sahavetli bir hanımdı. İstanbul'un Anadolu'ya açılan kapısına; Üsküdar'a bir külliye yaptırmak istedi evvelâ. Pederinin müsaadesi ve Sinan'ın işaretiyle leb-i deryada bir arsa seçildi külliye için.

Arı misali çalışıyordu Sinan. Mihrimah'ın validesi Hürrem Sultan adına Haseki Külliyesi'ni yapmıştı. Kanuni'nin ismiyle kaim olacak Süleymaniye kulağına çalınmış, inşa emrini bekliyordu. Şehzade Mehmet hatırasına, Sultan'ın emriyle başladığı cami henüz bitmemişti. Bunca işin arasında zerre kadar yılgınlık, tembellik, bezginlik göstermeden kendisine tevdi edilen vazifeleri alıyor, her birine aynı itina ve alâkayı göstererek gecesini gündüzüne katıyordu. Sinan'ın mahir ellerine emanet edilmişti payitaht ve Osmanlı toprakları. O da vahşi atları eğiten bir seyis gibi en inatçı taşları bile sabırla yontarak işlenmiş bir mücevhere çeviriyor ve sahibine sunuyordu.

Vakti gelip Üsküdar Mihrimah Camii'ni de bitirdiğinde, minareleri cennetteki Tuba dallarına benzetildi vakfiyede, şadırvanı Kevser havuzuna. Sâhil-i deryada bir mahalli zibâda, dilpesend, canfezâ, hoşnümâ bir mabet olmuştu Mihrimah; gönülleri hoş eden, canlara can bahşeden, güzel mi güzel bir mabet… Hele denize bakan köşkü! Camiyi şehrin gürültüsünden ve şamatasından çekip kurtaran bir ana kucağıydı her zaman. Bu kucağa sığınıp İstanbul'un suya vuran aksini seyretmek; koşuşturan insanlara, arabalara, gemilere bakıp onların arasından sıyrılarak yarım saatlik bir sükûnetin tadını çıkarmak; hatta sırnaşık bir kedinin dizlerine yatmasına izin vermek ruha nasıl şifaydı.

Namaz vakti geldiğinde Mihrimah ile Valide Sultan Cami'lerinde çifte ezan okunmaya başlar. O vakit melekler iner sanki şehre. Birazdan omuz omuza saf tutacak insanların kollarına girip refakat ederler avlu kapısına kadar. “Aziz Allah!” diyerek dükkânlarından çıkar kimi esnaf; konuşanlar, gülenler, bağıranlar hep bir ağızdan susar. Şadırvanın göbeğinden fışkıran su bile utanır kendi sesinden. Her yerde namaz biter, ezan bitmez Üsküdar'da. Öyle bir sarhoşluk verir ki müptelası olur insan; sırf bu ses için Üsküdar'da yaşamak, Üsküdar'da ölmek diler.

Son cemaat yerinde kılınan namaz, Harem-i Şerif'teki namazları hatırlatır. Zira Kâbe'nin önünde kıyama duran bir kadının eteklerini pervaneler üflerken Mihrimah'ta kıyama duran bir kadının eteklerini, serinliğini denizden alan naif bir rüzgâr üfler. O anlarda imamın tilâveti dünyaya ait bir ses olmaktan çıkar; rüzgârın etekleri titretmesi gibi o da kalbi titretir. Kâbe'nin etrafını temizlemek için kullanılan sabunun kesif kokusu, Mihrimah'ın avlusuna girer girmez, ansızın karşılaşılan bir dost gibi sarıp sarmalar insanı. Üsküdar Mihrimah, nâm-ı diğer İskele Camii, bu küçücük tedaileriyle hem kamçı olur özleme hem şifa.

Bu hislerin banisi elbette Mihrimah Sultan'dır. Kimileri “Bu camii Süleyman Han 954 senesinde bina edüp savâbın sultan-ı merhumenin ruhuna hibe etmişdir.” diye malumat verse de Üsküdar İskelesi'ndeki camiin banisi Mihrimah Sultan'ın ta kendisidir ve camiin inşası sırasında hayattadır. Hatta cümle kapısına konacak kitabeye kendi ismini yazdırmayıp “Hakanların hakanı, sultanların sultanı, Sultan Süleyman'ın kerimesi Sultan Hanım” ifadesiyle iktifa etmiş ve pederi dururken kendi ismini taşa hak etmeyi ayıp saymıştır. Üstelik yirmi yıl kadar sonra külliyesiyle birlikte bir cami daha yaptırır Mihrimah Sultan. Yeni mabet için seçilen yer bu kez Edirnekapı'da, Suriçi'nin en yüksek noktasıdır.

Kâinat, bir kitaba benzetilir ikinci vakfiyede. Mihrimah Sultan ise bu kitabın sayfalarını hayırla dolduran bir fâni. Zira ne tâç ne taht ne mülk ne mal/ne câh-ü vicâhet ne fazl-u kemal, hiçbiri kalmaz dünyada. Hepsi gider ve ecel, hiç olmadık bir zamanda gelip iki ayağı bir pabucun içine sokan misafir gibi kapıyı çalıverir. Geriye kalan yüce bir kubbe ve her namazdan sonra Mihrimah Sultan'ın adıyla ruhuna bağışlanan Fatiha'lardır.

Sinan'ın ustalık zamanına rastlayan Edirnekapı'daki Mihrimah Sultan Camii ve Külliyesi, Üsküdar'daki camii ve külliyesini mimari açıdan geride bırakacak şahane bir yapıdır. Zira Süleymaniye'den kazanılmış taptaze bir tecrübe ile Selimiye'ye yapılan ateşli bir hazırlık merhalesinde araya girmiş ve her ikisinden istifade etmek nasibini yakalamış, pek talihli bir eserdir. İlk bakışta, tek minareli olmasıyla ayrılır Üsküdar Mihrimah'tan. Fakat üzerine oturduğu teras, her ikisinin müşterek özelliğidir. Bu vesileyle, şehrin kalabalığı arasında kaybolmaktan o da kurtulur. Hatta etrafları çirkinleştikçe, güzellikleriyle dikkat çeken birer dilbere benzer Mihrimah camileri ve arz-ı endam etmek için çıktıkları birer kürsüye döner ayaklarının altındaki teras.

Bu güzelliği ancak hasetle izler Garp. Dudaklarını ısırarak yalan yanlış hikâyeler uydurmaktan başka bir şey gelmez elinden. Hasbelkader tanıdık bir kadınla bir adamı yan yana görse, hatta bunlardan biri öz kardeşi olsa, manzaranın gördüğü kadarından türlü mânâlar çıkarmaya meyyal, hasetçi kadınlara benzer kıskanınca. Tıpkı Koca Sinan'la Mihrimah Sultan'ı aynı asırda bir araya getiren takdir-i ilâhiden mânâlar çıkarması gibi... Ona göre Koca Sinan, Mihrimah Sultan'a âşıktır. Sinan'ın bu iki mabedi iki yakaya yapmasındaki maksat, ona olan aşkını dile getirmesidir. Zira Üsküdar'daki cami üzerine ay doğarken, Edirnekapı'daki cami üzerine güneş batacak, böylece Sinan, sevdiği kadının adını iki mabede sırlamış olacaktır.

Garp pekâlâ bilir ki Sinan'ın da Mihrimah'ın da gerçek sevdası İstanbul'dur. Diktikleri her eserle, şehre İslam'ın adını sırlamaktan başka bir gayeleri yoktur. Yine pekâlâ bilir ki İstanbul'un çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur. Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.
#Cins Dergi
#Mihrimah Sultan Camii
#Mimar Sinan
6 yıl önce