|

Washington’un teröre içirdiği cesaret hapı

Eski Başkan Barack Obama döneminde başlayan Washington’un YPG sevdası Trump yönetimiyle devam etti. Gözden kaçırılmaması gereken nokta ise her ne kadar yönetim değişmiş olsa dahi, Beyaz Saray’ın DEAŞ’tan sorumlu özel danışmanı Brett McGurk görevinde olması ve herhangi bir strateji değişimine gitmeksizin aynı Obama dönemindeki adımlarını atıyor olmasıdır.

Yeni Şafak ve
04:00 - 4/02/2018 Pazar
Güncelleme: 04:28 - 4/02/2018 Pazar
Yeni Şafak
Washington’un teröre içirdiği cesaret hapı
Washington’un teröre içirdiği cesaret hapı
MURAT GÜZEL / BEYTÜLLAHİM-FİLİSTİN

Türkiye geçtiğimiz hafta sonunda ismini Zeytin Dalı Operasyonu olarak açıkladığı Afrin operasyonuna önce top atışları ve hava saldırılarıyla, daha sonra ise kara birlikleriyle PKK’nın Suriye uzantısı YPG’ye karşı başladı.

Türkiye’nin bu çıkışı her ne kadar Washington’u rahatsız etse de hazırlıksız bir şekilde yakalamadı. ABD Savunma Bakanı Jim Mattis, Türkiye’nin “açık bir şekilde” kendilerini uyardığını ve operasyona başladığını itiraf etti. Bu da çok net bir şekilde gösteriyor ki, Türkiye kendi kaygılarını göz ardı eden ve yeterli ciddiyeti göstermeyen Trump yönetimine rağmen bu adımı atmıştır.

Türkiye’yi bu sürece hangi şartların getirdiğini Washington’un anlaması gerekiyor. Her ne kadar Washington’dan gelen açıklamalar “Türkiye’nin meşru kaygılarını anlıyoruz” sözünü içinde barındırsa da, ortada çok net bir durum var, Washington-Ankara arasında ciddi bir iletişim sorunu yaşandı. Ya da Washington Suriye’de sadece atmak istediği adımları attı ve Türkiye’nin bu adımları kabullenmesini bekledi.

ABD’NİN İÇİRDİĞİ CESARET HAPI

Türkiye’nin Suriye sınırlarında YPG varlığına dair kaygıları ve bu örgütün Türkiye ulusal güvenliği için sorunları zaten yıllardır tartışılmakta. Türkiye defaatle ABD’nin YPG yani PKK’yla ilişkinden duyduğu rahatsızlığı dile getirmiştir. Hatta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD’nin Türkiye ve YPG arasında bir seçim yapması gerektiğini dile getirmiş ve bu konudaki ciddiyetini de göstermiştir. Ama görülen o ki, Washington bu ciddiyeti göremedi.

YPG ise kendisine ABD’nin ve Rusya’nın ihanet ettiğini düşünüyor. Bu ise ayrı bir trajedidir. Türkiye gibi bir ülkeyle kendilerini eş değer görebilecek, ve bölgesel bir sorunda Türkiye gibi bir ülkeye karşı kendilerinin destekleneceğini düşünmek şüphesiz ki Washington’un bu güne kadar YPG’ye içirdiği cesaret hapının sonucudur.

TRUMP DA ÇÖZÜM SUNMADI

Soruna Washington tarafından değil de, Washington’a a doğru baktığımızda karşımıza daha karışık bir fotoğraf çıkıyor. 2012 yılında başlayan Suriye iç krizine dair Washington’un hala net bir politikası yok. Bu muhtemeldir ki çok klişe bir söylem haline geldi fakat bu söylem hala ne yazık ki Washington’un Suriye politikasını açıklamak için yerinde bir tanımlamadır.

Türkiye, Washington’daki iktidar değişikliği sonrasında Trump’ın bölgedeki geleneksel müttefikleriyle çalışmaya devam edeceği yönündeki sinyallerinden YPG’nin Obama dönemindeki gibi Washington’dan destek alamayacağını düşündü. Nitekim Trump’ın dış politika gündeminde fazla yer almayan Suriye konusunda yaptığı açıklamalarda YPG’nin DEAŞ’a karşı kullanılacağına devam edeceğini açıklamasının ardından ise Trump’ın Türkiye’nin Suriye kaygılarına bir çare sunamayacağını görmüş olduk.

KONGRE'DE İSRAİL YANLISI POLİTİKACILARIN ETKİSİ

Eski Başkan Barack Obama döneminde başlayan Washington’un YPG sevdası Trump yönetimiyle devam etti. Gözden kaçırılmaması gereken nokta ise her ne kadar yönetim değişmiş olsa dahi, Beyaz Saray’ın DEAŞ’tan sorumlu özel danışmanı Brett McGurk görevinde olması ve herhangi bir strateji değişimine gitmeksizin aynı Obama dönemindeki adımlarını atıyor olmasıdır.

Washington’da özellikle Kongre’den görüştüğüm politikacılardan ABD-YPG ilişkisine dair Türkiye’nin İsrail’e yaşadığı krizlerin etkisinin hala Kongre’de oldukça etkili olan Israil yanlısı politikacılarda güçlü bir iz olarak durduğunu görebiliyorum. Bu Türkiye bağlamında dış politika konuşmalarında uygulanacak politikalara ciddi yansıyor.

FETÖ üzerinden Kongre’de çok sayıda ismin Türkiye’yi eleştirmesini de bu bağlamda okumak gerekiyor. Türkiye ve İsrail ilişkilerinin etkilendiği bir ortamda her ne kadar FETO gibi çıkar endeksli örgütler bu boşluklardan kendilerine manevra kabiliyeti bulabiliyor olsa da aslında FETO daha ziyade Türkiye’ye yüklenmek için mazeret olarak kullanılıyor. Toplam 100 senatörden 74’ünün özünde Türkiye’deki, FETÖ gazetecilerinin durumuyla imzaladığı mektubu başka türlü izah mümkün değil. Herkes biliyor ki FETÖ’nün belli gücü olsa da bu kadar değil.

Türkiye’yle ilişkileri özellikle Kongre bağlamında kötü olan Washington da Suriye’de kendi sözünü geçirebileceği, kontrol edebileceği Amerikan’ında terörist dediği PKK’nın uzantısı YPG gibi bir piyonu tercih etmesini de bu şekilde okuyabiliriz.

TÜRKİYE’NİN AKTÖR KONUMUNA YÜKSELMESİ

Türkiye’nin kendi halkının ve coğrafyasının hassasiyetlerini ön plana alarak kendi stratejisini çizmeye çalışması Washington için kullanışlı bir piyon olmanın ötesinde bir aktöre çeviriyor. Hâlbuki Washington Bazı senatörlerin terörist eşittir PKK eşittır YPG dediği daha kolay çalışacağını zannettiği gruplar ile çalışma yerine güçlü bir Türkiye ile çalışması bölgeyi PKK ve DEAŞ gibi terör örgütlerinden temizleyip daha güvenli yapacağı gibi Washington’un Israil için aradığı güven ortamını da oluşturacaktır.

Türkiye’nin derdini, görüşünü anlatacak düşünce kuruluşlarının çok sınırlı olması ve özellikle lobi anlamında yetersiz kalması Türkiye’nin Washington söylemini etkilemesinde oldukça yetersiz kalmasına sebep oluyor.

Dahası Trump yaşadığı sıkıntılardan dolayı dağınık olmasından ve dış politikada tecrübesizliğinden Beyaz Saray’ın Amerika’nın dış politikasında etkisiz kalması sorunu daha da artırıyor.

Washington’un Ortadoğu’daki Sunni gruplara mesafeli yaklaşması konusunda da Başkan Trump, göreve geldiğinde ABD’nin artık eskisi gibi diğer ülkelere Demokrasi pazarlamacılığı yapmayacağını, ve ülkelerin idare ve sosyal yapılanmalarına karışmayacağını ileri sürmüştü. Fakat görüşen o ki, bu Suriye için geçerli değil.

BATI’NIN İDEOLOJİK BAKIŞI

ABD yönetimi defalarca Suriye’de seküler bir yönetimin olması gerektiğini kaydetti. Her ne kadar köken olarak sosyalist, marxist bir ideolojisi olsa dahi neoliberal bir söylemi olan YPG, batı dünyasına daha cazip bir grup olarak görünüyor. Özellikle ön saflarda kadınlara yer verdiklerine dair sıkça batı medyasında fotoğrafları çıkması, Batının “kadın savaşçılar” fantezisine gayet uyuyor.

Öte yandan ise, ılımlı ve radikal gruplar arasındaki uçurumu görmeyecek kadar İslam dünyasına kör olan Batı’nın Suriye’ye YPG ideolojisinde bir grubu münasip görmesi Türkiye ve ABD arasındaki sorunların önemli bir parçası. Bu bağlamda ise ABD’yi uzun soluklu bekleyen tehlike, sosyal dinamiklerini okuyamadığı Suriye’nin başında ne kadar bekleyerek YPG gibi örgütler üzerinden kurmayı hedeflediği Suriye ideolojisini korumaya çalışacağıdır. Üstelik, ABD’nin sosyal olarak YPG ideolojisini bölgeye reva görmeye kalması bir tarafa, YPG’nin Kürt toplumu tarafından dahi tamamen kabul edilmemiştir.

Buna karşılık ise, Türkiye bölgede sosyal ve politik değişikliklerden doğrudan etkilenen bir ülke olarak, NATO müttefiki ABD’nin kendi çıkarlarını öncelemesini istiyor. Bu açıdan Türkiye’nin uzun sure önem verdiği Türkiye Amerika ve İsrail ilişkileri bölge barışı için çok önemli ve hassa dengeler üzerinde duruyor. Suriye’deki istikrarsızlığın 10 bin kilometre uzaktaki Washington’un güvenliğini tehlikeye attığını savunan Trump yönetimi, umut ediyorum ki, Suriye’nin kapı komşusu, 40 bin üzerinde PKK terörüne şehit veren Türk halkının Afrin konusunda hükûmetin arkasında olduğunu görüp Türkiye’nin de güvenlik kaygılarını ciddiye alacaktır.

#ABd
#PKK
#Terör
6 yıl önce