|

Taş atanın ikilemi!!!

‘İnsan kalkanının’ geçişini izleyen yolun kenarında dumura uğramış insanların yanında duran genç bir Keşmirli çocuk – elindeki taşı hala tutarken – korku dolu ürpertilerin omuriliğinden aşağıya doğru aktığını hissetti. Benim sonum da böyle mi olacak diye içine doğdu ve düşündü. “Bu insanlık dışı muameleye, işkenceye ve aşağılamaya dayanamıyorum” diye kendi kendisine mırıldandı.

Yeni Şafak ve
04:00 - 5/02/2018 Pazartesi
Güncelleme: 03:16 - 5/02/2018 Pazartesi
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
Abdul Akbar / Pakistan Büyükelçiliği Birinci Sekreteri

Bir Hindistanlı askeri yetkili megafondan “Taş atanların sonu böyle olacaktır!” diye bağırdı, bir askeri konvoy 9 Nisan 2017’de Hindistan İşgali altındaki Cammu ve Keşmir’deki Utligam köyünde yolun kenarında dumura uğramış şekilde duranların önünden geçerken.

Bu askeri konvoyun en önünde bir Hindistan askeri cipi vardı, ön tarafında iplerle bağlanmış acı ve azap içerisinde kıvranan Keşmirli bir adam bulunmaktaydı. İşte bu, Hintli askeri yetkilinin uyarıda bulunduğu insanları bekleyen “sondu”.

Yaklaşık dört saat boyunca, bu korkunç konvoy birçok köyün içerisinden geçti, erkeklere, kadınlara ve çocuklara kan donduran bir dehşet mesajı verdi ve devamlı anons yaptı: “İşte, taş atanların sonu böyle olacaktır!”

HİNDİSTAN’DAN
İNSALIĞA HAKARET

Bu zalimce güç gösterisi kitleleri korkutmak yerine tüm Cammu ve Keşmir’de protestoların patlamasına neden oldu. Bu olayın videosu sosyal medyada bir virüs gibi yayıldığında insanlık onuruna ve insana saygıya inananlar sorumluların bulunması için çağrıda bulundular.

Ancak bu geniş ölçekli tepkilere verilen yanıt, Hindistan’ın bölgede on yıllardır uyguladığı politikanın tipik bir yansımasıydı– olayın acısına bir de hakaret eklenmişti. Bu genç Keşmirliyi bir ‘insan kalkanı’ olarak dolaştırmaktan sorumlu kişiye sadece Kara Kuvvetleri Komutanlığı Cesaret Madalyası vermekle kalmadılar ama bu utanç dolu davranış Hindistan Hükümeti tarafından “askerlerin moralini yükselttiği” için övüldü.

‘İnsan kalkanının’ geçişini izleyen yolun kenarındaki dumura uğramış insanların yanında duran genç bir Keşmirli çocuk – elindeki taşı hala tutarken – korku dolu ürpertilerin omuriliğinden aşağıya doğru aktığını hissetti. Benim sonum da böyle mi olacak diye içine doğdu ve düşündü. “Bu insanlık dışı muameleye, işkenceye ve aşağılamaya dayanamıyorum” diye kendi kendisine mırıldandı.

HAPİSHANEYE
DÖNÜŞTÜRÜLMÜŞ HAYAT

“İnsan kalkanı” geçidinden gerisin geriye doğru yürüdüğünde, neden diğer tüm insanlar gibi normal bir hayat yaşayamadığını sorguladı. Bu cennet gibi anavatan neden 700,000 Hint askeri tarafından berbat bir hapishaneye dönüştürülmüştü ve dünyadaki en ağır şekilde militarize olmuş bölgelerden birisi haline gelmişti? Hayatının kafesteki bir hayvandan daha beter olduğunu hissetti. Neden diğer insanların çoğuna layık görülen haklar kendisine verilmiyordu? Neden işgal ordusu askerleri tarafından zalimce tecavüz edilen kız kardeşine yardım edememenin acısıyla yaşamak zorundaydı? Neden ölü bedeni sayısız pellet mermisi yarasıyla dolu olan erkek kardeşini gömmek zorunda kalmıştı? Neden annesi bir sabah işe gitmek için eve çıkan ve akşam güvenli bir şekilde geri dönemeyen kocasını kapının önünde durup bekliyordu?

Ama okuldaki öğretmenleri, dışarıda vicdanı hala canlı olan daha parlak bir dünya bulunduğunu da söylüyorlardı; hala insan yaşamına ve onuruna değer veren insanlar vardı; bunlar hala kalplerinin içinden gelen sesi dinliyorlardı ve insanlıklarını henüz faydacı materyalizm uğruna satmamışlardı.

HER EV YAS İÇİNDE

Taş atan bu genç çocuk, tanık olduğu bu görüntüyü Hint işgalindeki Keşmir’de her gün yaşadığı acı gerçeklerle bağdaştıramıyordu. Bildiği ve aşina olduğu dünyada, tüm arkadaşları ve bunların aileleri benzer hikayeleri paylaşıyordu. Bu Allah yapısı cennetin içindeki insan yapısı cehennemde her ev devamlı olarak yas içindeydi. Korkunç derecede zalim sahneler onun tek çocukluk anılarıydı. Yarı yarıya dul kalmış olan annesi ona 94,000 Keşmirlinin kendi kaderlerini belirlemek için verdikleri bu haklı mücadelede hayatını kaybettiğini söylüyordu. Yüzlercesi Hindistan güvenlik güçleri tarafından gözaltında kaybedilmişti. Binlerce kadına tecavüz edilmiş ve taciz edilmişti. Her gün yeni bir toplu mezar, ki şimdi yüzlercesi vardır, keşfediliyordu.

Annesi ona genç ve karizmatik bir Keşmirli lider olan Burhan Muzaffar Wani’nin 8 Temmuz 2016’daki yargısız infazından sonra tüm işgal altındaki Cammu ve Keşmir’de kendiliğinden protestoların patlak verdiğini söylüyordu. Hintli işgal güçleri bu protestoları bastırmak için ayrım gözetmeksizin güce ve zalimliğe başvurmuştu. İşgal ordusu her yaştan 170’den fazla Keşmirliyi korkunç pellet silahlarıyla öldürmüştü –bu silah sizi öldürmemişse bile korkunç bir şekilde yaralı bırakıyor, kör olmanıza neden oluyor, inim inim inletiyor ve daha canlıyken sizi öldürüyordu.

Annesi aynı zamanda diyordu ki, Hindistan’ın kendi liderleri sadece Cammu ve Keşmir halkına işgale son verme sözü vermemiş, aynı sözü Pakistan’a ve uluslararası topluluğa da vermişti. 31 Ekim 1947’de, Hindistan Başbakanı Jawahar Lal Nehru şöyle yazmıştı: “... barış ve düzen yeniden tesis edilir edilmez Keşmir’den askerlerimizi geri çekeceğimiz ve Eyaletin (Cammu ve Keşmir) geleceği hakkındaki kararı eyalet halkına bırakacağımız sadece hükümetinize verdiğimiz bir söz değil ama aynı zamanda Keşmir halkına ve dünyaya verdiğimiz bir sözdür.”

Taş atan bu genç çocuğun aklı duydukları ve gördüklerinden dehşete düşüyordu. Kendisi Hindistan’ın verdiği sözü nasıl kolayca unuttuğunu ve Hindistan Hükümeti'nin ağlayan Keşmir vadisine insan hakları kuruluşlarının girmesine izin vermeyi reddetmek için kullandığı kaba cüretkarlığı düşündüğünde dehşete kapılıyordu. Şunu da biliyordu ki, tüm uluslararası lanetlemelere ve Keşmirlilere on yıllardır yapılan zalimliklerin araştırılması çağrısına rağmen şimdiye kadar kimse bu olaylardan sorumlu tutulmamıştı.

ACIMASIZ PELLET
KULLANIMI

Annesi ona ümidini kaybetmenin Keşmirlilerin kanında olmadığını söylüyordu. Kendisi hala vicdanı canlı olan insanların bulunduğundan bahsediyordu. Onlar için sesini yükseltecek dünya liderleri hala vardı. Onların acılarını hissedecek ve sesini yükseltecek Sivil Toplum Kuruluşları ve diğer kuruluşlar hala mevcuttu. İslam Ülkeleri Teşkilatı'nın (OIC) Bağımsız Kalıcı İnsan Hakları Komisyonu (IPHRC) da dahil farklı kuruluşlar tarafından hazırlanan ve Hindistan İşgalindeki Keşmir’de sürekli devam eden temel insan hakları ihlallerini vurgulayan belgelenmiş raporlar vardı. Bu raporlar Hindistan güçleri tarafından silahsız ve masum sivillere ve insan hakları eylemcilerine karşı tam bir dokunulmazlıkla uygulanan ayrım gözetmeyen ve orantısız güç kullanımındaki artışı vurguluyorlardı; işkence, yargısız infazlar, tecavüz ve pellet kullanımı yoluyla toplu körleştirme gibi. Hepsinin üzerinde, bu raporlar Keşmirlilerin vazgeçilmez kendi kaderlerini belirleme haklarının reddedilmekte olduğunu kaydediyordu.

Bu genç zihin Hindistan’ın ona karşı zalimlik kullandığını, haklarını reddettiğini ve yetmiş yıldır alay edercesine kararlarını uygulamadığı BM Güvenlik Konseyi'nin kalıcı üyesi olmak istediğini idrak edemiyordu.

Onun aklı BM Güvenlik Konseyi kararlarının uygulanmasını güvence altına almak için 21 Eylül’de Pakistan Başbakanı'nın Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'ndan Keşmir’de bir Özel Elçi tayin edilmesi yolundaki talebinin neden çözüme bağlanamadığını sorguluyordu. Cammu ve Keşmir’deki silahsız göstericilere karşı pellet silahı saldırılarını ve diğer şiddet uygulamalarını durdurmak, tecavüzün Hindistan güvenlik güçleri tarafından bir devlet politikası aracı olarak kullanılmasını durdurmak, medya sansürlerini bitirmek, dokunulmazlık veren kara “kanunları” kaldırmak ve gözaltındaki tüm Keşmirli siyasi liderleri serbest bırakmak için yapılan tüm çağrılar mantıksız ve geçersiz miydi?

DÜRÜST CEVAP
ALMANIN ZAMANI

Dehşete kapılmış, korkmuş ve kalbi kırılmış olan taş atan genç çocuk, uluslararası topluluğun vicdanını harekete geçirmek için daha kaç baskı, tecavüz, işkence ve cinayet gecesi yaşanmalıydı diye kendi kendisini sorguluyordu. Dünya bu baskıya gözlerini açmadan önce daha fazla kaç Keşmirli pellet silahları sonucunda gözlerini kaybetmeliydi? Uluslararası topluluk ayağa kalkıp onlara kalkan olmadan önce Utligam köyünde olduğu gibi Keşmirliler daha ne kadar insan kalkanı olarak kullanılacaktı?

Taş atan çocuk sorularına tatmin edici cevaplar bulamıyordu. Daha önce attığı adımlarının izini sürüyor ve ellerinde taşlar ve kalplerinde hiçbir işgal gücünün insanların gerçekte inandığı şeyleri silecek kadar güçlü olmadığı gibi bir inançla korkusuzca Hint askerlerinin önünde duran diğer genç sınıf arkadaşlarına katılıyordu. Taş atanlar güç sarhoşu Galiath’lara karşı duran gerçek hayattaki Davut Peygamberlerdir. En sonunda galip geleceklerini bilirler ama Hindistan’a “Yeter” demek için dünyanın neden bu kadar çok beklediğini sorarlar.

Şimdi taş atan çocuğun dürüst bir cevap almasının zamanıdır.

#Hindistan
#Pakistan
6 yıl önce