|

Son sözü: İnsanlara faydalı olun

Büyük İslam alimlerinden Ali Ulvi Kurucu'nun kızı Sare Kurucu babasının peçete ve takvim kağıtlarına aldığı notları annesinin toplayıp sakladığını söylüyor. Kurucu, babasının vefatından önce en son yazdığı notta "İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır" sözü olduğunu söylüyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 5/11/2017 Pazar
Güncelleme: 04:32 - 5/11/2017 Pazar
Yeni Şafak
Sare Kurucu, "Medine'ye gelenler bize uğramadan dönmezdi. Evimiz adeta bir ilim ve fikir yuvasıydı. Bir keresinde Necmettin Erbakan Hoca ve ekibi gelerek babamla Türkiye meseleleri üzerine konuştu. Babam Türkiye için çok dertlenirdi" diyor.
Sare Kurucu, "Medine'ye gelenler bize uğramadan dönmezdi. Evimiz adeta bir ilim ve fikir yuvasıydı. Bir keresinde Necmettin Erbakan Hoca ve ekibi gelerek babamla Türkiye meseleleri üzerine konuştu. Babam Türkiye için çok dertlenirdi" diyor.

Seksen yıllık hayatının ilk 18 senesini Konya'da geçirdikten sonra üniversite eğitimi için altı yıl Kahire’de bulunan ve ömrünün kalan 56 senesini Medine-i Münevvere’de geçiren ilim, irfan ve şiir üstâdı Ali Ulvi Kurucu, Müslümanlar tarafından yakından tanınıyor. Cumhuriyet sonrasında İslâmiyet’i yaşayan ve onu öğretmek için çalışan bir aileye mensup olan Kurucu'nun babası oğullarının iyi bir din eğitimi alması için 1939 yılında Medine'ye göç etmiş. Medine'de kendine bir hayat kuran Kurucu, kendisi gibi Konyalı ve muhacir olan Fatma hanımla evlendikten sonra üç çocuğunu da bu topraklarda yetiştirmiş. Bu çocuklardan en büyüğü olan Sare Kurucu ise hâlâ Medine'de yaşıyor. Çocukluk yıllarında evlerinin sürekli misafirle dolup taştığını söyleyen Kurucu, "Medine'ye gelenler bize uğramadan dönmezdi. Evimiz adeta bir ilim ve fikir yuvasıydı. Bir keresinde Necmettin Erbakan Hoca, ekibiyle gelerek babamla Türkiye meseleleri üzerine konuştu. Babam Türkiye için çok dertlenirdi" diyor.

 Babanız uzun yıllar Medine'de yaşadı ve hayatını bu topraklarda kurdu. Çocukluğunuza dair neler hatırlıyorsınuz?

Çocukluğuma dair hatırladığım en önemli şey, evimizin sürekli misafirle dolup taşmasıydı. Hiç boş kalmazdı. Bu nedenle bizde normal ailelerdeki gibi baba-çocuk münasebeti pek olmadı. Devamlı tanımadığım yabancı insanlar gelirdi. Her zaman görev yapmaya hazır bir halde beklerdik. Böyle yetiştirildik. Kapımızda zil de yoktu. Sadece ip vardı. Her an birileri selam eder, evimize gelirdi.

EN BÜYÜK DESTEKÇİSİ ANNEMDİ
 Annenizin bu duruma tepkisi nasıl olurdu?

Babamı Ali Ulvi Kurucu yapan annemdir. Bugün ondan söz ediyorsak arkasında Fatma hanım diye bir kadın var. Geleni, gideni, yazıları, kitapları... Kısacası herşeyiyle annem yakından ilgilenirdi.

 Kimler gelirdi evinize peki?

Medine'ye gelenler bize uğramadan dönmezdi. Şeyh Sami Efendi gelir bizde kalırdı çoğu zaman. Mehmet Zahid Kotku Efendi grubuyla gelirdi. Necmettin Erbakan Hoca da ekibiyle gelirdi. Evimiz iki katlıydı. Üç odasında erkekler kalırdı. 40- 50 kişi olurdu genelde. Akşamları toplantılar yaparlardı. Erbakan hoca, babam ve bakanlar sırayla söz alır ve Türkiye meseleleri üzerine konuşurlardı. O günler zordu ama güzeldi. Evimize o kadar insan gelirdi ki bunların hepsi birer hatıra oldu bizim için.

 Ali Ulvi Hoca'nın bir günü nasıl geçerdi?

Arabistan'da kuraldır; sabah namazına kalkılır, sonra biraz daha yatılır. Babam da memurdu, vazifeye giderdi. Osmanlı döneminde yazılmış fermanlar ve tapuları herkes okuyamazdı. Babamın görevi bunları okumaktı. Sabahları 7.30 gibi hafif bir kahvaltı yapar daireye giderdi. Harem-i Şerif'in kütüphaneleri olan Mahmudiye ve Arif Hikmet Kütüphanesi'nde müdür olarak çalıştı. Paha biçilemeyen kitapların başında oldu. Buralardan da devlet memuru olarak emekli oldu. Arabistan'da öğlen namazından ikindiye kadar istirahat saatleri olurdu. Babam da o süre zarfında şiir yazar, misafirleriyle makaleler okurdu. Fakat babamın sabahtan akşama kadar yazı yazma gibi bir durumu yoktu. Çünkü babam memurdu ve biz babamın memuriyetiyle geçinirdik. Annem de dikiş dikerek ev ekonomisine katkı sağlardı.


İNSANLARA HİZMET AİLE GELENEĞİMİZDİ
 Ali Ulvi hoca, Mehmet Akif Ersoy'un şiir üslubunu devam ettiren nadir şairlerden biriydi. Şiirlerini nasıl kaleme alırdı?

İlham denen şey, aniden gelir biliyorsunuz. Geldiği anda ise hemen not almanız gerekir. Babam, Peygamber Efendimiz için şiir yazacağı zamanlar çok telaşlı ve agresif olurdu. Rahat duramazdı. En iyisini yazmaya çalışırdı. O dönemler doldurma kalemler vardı. Ben 9-10 yaşlarındaydım. Sıcak bir gündü. Yazarken alnı çok terlerdi. Teri kağıdın üzerine damladı ve kağıttaki mürekkep dağıldı. Çok üzüldü. O gidince yazdıklarına bir şey olmasın diye onları yeniden yazdım. Çünkü o yaşta bile onun mühim şeyler yazdığını anlıyordum.

 Peki Medine'ye hicret ettiklerinde ne tür zorluklar yaşamışlar? Yaşadıklarını sizlerle paylaşır mıydı?

Muhacirler o zaman büyük bir imtihandan geçmiş. Lisanları, tanıdıkları ve paraları yokmuş. Zaten o yıllar Medine'de tozdan başka birşey yokmuş. İmkanlar çok kısıtlıymış. Harem-i Şerif'e ehemmiyet verilmiş ama hastane, okul vs. yapılmamış. Bir de Medine'nin iklimine alışmak zor olmuş. Çöl sıcakları ve kum fırtınalarıyla karşılaşmışlar. Gurbette olmanın zorluğu da varmış tabii. Bu şekilde hicret eden ailelerde anne ya da babalar ölürmüş. Bir sürü yetim ortada kalırmış. Ayrıca o dönemde Medine'de sıtma yaygınmış ve birçok insan ölmüş. Çok çileleler çekmişler.

 O dönemde Medine'ye giden kaç tane Türk ailesi varmış?

İlk önce şunu belirtmeliyim ki hicret eden babam değil, dedemdi. Bu çok karıştırılıyor. O dönem Medine'ye giden 100 ya da daha fazla aile varmış diyebilirim. Sadece Türkiye'den değil Arnavutluk, Türkistan, Nijerya ve Yemen'den gelen aileler de vardı. Onlarla da çok iyi dostluklar kurduk. Benim çocukluğumda evinin damı akan, pasaportu kaybolan, hapishaneye düşmüş ya da hasta olan pek çok kişi vardı. Bu insanlara lisan bilen ve onları anlayan birileri lazımdı. Annem de çoğu zaman hastanede gönüllü olarak refakatçilik yapardı. Babam "Hanım, kalk hastaneye git!" demezdi. Ama bu annem için bir görev gibiydi. İnsanlara hizmet aile geleneğimizdi. Günümüzde artık bu kalmadı. Çünkü Medine'ye muhacir olarak değil de Hac ve Umre vazifesi için geliyorlar.

28 ŞUBAT'TA BEYİN KANAMASI GEÇİRDİ
 Böyle bir ailede doğup büyümenin size ne gibi katkısı oldu?

O kültürle yetiştiğim için çok fazla dostum oldu. Hiçbir zaman yalnızlık çekmedim. Bizim misafirlik anlayışımızda sadece yeme, içme hizmeti yoktu. Onlara her konuda yardımcı olurduk. Türkiye'de dini eğitimin sıkıntılı olduğu dönemlerde babamın yanına İslam Üniversitesi'nden talebeler gelirdi. Bunların tezleri hazırlanınca kaynak konusunda onlara yardım etmemiz gerekiyordu. Bu öğrenciler geceleri babamla gelir ders çalışırlardı. Evimiz adeta bir ilim ve fikir yuvasıydı.

 Ali Ulvi Hoca'nın Türkiye'ye dönme gibi bir düşüncesi var mıydı?

Hayır... Türkiye'ye senenin belli dönemlerinde gelir ve haberlerini de yakından takip ederdik. Bizimle birlikte gelip de tekrar Türkiye'ye dönenler olmuş. Babam, Türkiye'yi çok severdi. Türkiye onun için kıymeti bir taş gibiydi. Sevgisini hep içinde taşırdı. Türkiye'ye tek bir laf söylettirmezdi. Türkiye için çok dertlenirdi. 28 Şubat döneminde 8 yıllık eğitim kararı çıktığı gece üzüntüsünden beyin kanaması geçirmişti. Çünkü babamın amcası Hacı Veyiszade Mustafa Efendi, Konya'da imam hatip liselerini kurmak için dükkan dükkan dolaşıp yardım toplamış. Babam, imam hatip mezunları doktor olsun, mühendis olsun, Reis-i Cumhur olsun isterdi. Nitekim de oldu elhamdülillah.

 Türkiye'ye geldiğinde neler yapardı?

Türkiye'ye gelince ne o bizi görürdü ne biz onu. Çok fazla arkadaşı vardı, toplantılara gider, görüşmeler yapardı.

  • Gençliğin uyanması en büyük arzusuydu
  •  Ali Ulvi Hoca'nın en büyük arzusu neydi?
  • En büyük arzusu Tükiye'deki gençliğin uyanmasıydı. Bir diğer arzusu da hatıratını görebilmekti. Ama nasip olmadı. Ertuğrul Düzdağ hatıralarını yazdı. Ben de bu hatıralarını bir kitapta topladım. Bir de makaleler kaleme aldım.
  •  Bugün yaşasaydı en çok hangi durumdan şikayetçi olurdu?
  • Müslümanların arasındaki ayrılık onu çok üzerdi. "İnsanların fikri ayrı olabilir. Fikir ayrılıkları olsa bile bunu dışarıya belli etmeden kendi aramızda halletmemiz gerekir " derdi. Babam adeta bir barış elçisiydi. İnsanların hoşgörülü olmasını çok önemserdi. Şimdi din adamları televizyonlarda başka bir din alimi hakkında her şeyi söylüyor.
 Siz çocuklarına öğütler verir miydi?

Yaşadığımız olaylar hakkında zaman zaman öğütler verirdi. Ama ben bunları öldüğünde notlarını okuduğum zaman anladım. Notlarında gözüme çarpan en önemli şey insan dayanışmasına verdiği önemdi. Bunları peçetelere, takvim kağıtlarına yazmıştı. Annem de onları ütüleyip bir güzel saklamış. En son yazdığı şey ise "İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır" hadis-i şerifiydi. Bana asıl öğüdü evlendiğim zaman oldu. "Biz seni örnek bir kız olarak yetiştirmeye çalıştık. Örnek öğretmen de seçildin. Şimdi sıra örnek bir zevce olmakta. Baban her zaman yanında olmayacak ama Allah hep yanındadır" demişti. Bunu unutmuyorum.

Doğru olmayan bilgiler paylaşılıyor
 Ali Ulvi Kurucu herhangi bir cemaat ya da tarikata gönül verdi mi? Türkiye'den bu anlamda davetler aldı mı?

Evet... Çok çabaladılar ama babam, Türkiye'deki hiçbir tarikata ya da cemaate mensup olmadı. Medine'de Hindistanlı Şeyh Abdulğafur el-Abbasî babamın şeyhi idi. Ramazan'ın son 10 gününde Harem-i Şerif'te küçük bir çadırda yatarlardı. Gece teravihten sonra teheccüd namazı kılarlardı. Babam 16 sene boyunca Şeyh Abdulğafur el-Abbasî'ye teheccüd kıldırdı. Ama şeyhin elini ayağını öpeyim diye bir şey kesinlikle olmadı.

 Babanız hakkında çıkan bazı haberlerin abartıldığını söylüyorsunuz...

Evet... Geçtğimiz günlerde internette araştırma yaparken babam için "İtikafa girerdi, aylarca kalırdı" diye yazıyordu. Bir de 7 yetim büyütmüş diyenler var. Babam hakkında doğru olmayan bilgiler paylaşılıyor. Babam abartıdan hiç hoşlanmazdı. Ne yazık ki bu şekilde ilahlaştırmalar yapılıyor. Ben ancak gördüğümü ve yaşadığımı anlatabilirim. Aksi halde babamın kemikleri sızlar. Rabbim bana bunları sorar. Ama Türkiye, bazı şeyleri abartmayı çok seviyor.

#Ali Ulvi Kurucu
#Medine
#Sare Kurucu
6 yıl önce