|

Şık Derviş çok yönlü bir sanatçı

2013’de hayata veda eden şair, tasarımcı, çevirmen Sait Maden hakkında bir belgesel çekildi. Belgeselin yönetmeni Miraç Güldoğan’la Maden’in 1950’lerde Varlık dergisinde çıkan ilk şiirinden Cemal Süreya ile dostluğuna, Türk tasarım tarihine getirdiği yeni anlayıştan çevirmenliğine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

Merve Akbaş
04:00 - 9/12/2018 الأحد
Güncelleme: 11:27 - 10/12/2018 الإثنين
Yeni Şafak
Miraç Güldoğan
Miraç Güldoğan

Şair, çevirmen, tasarımcı ve yayıncı Sait Maden’i kaybetmemizin üzerinden 5 yıl geçti. Maden, 50’lı yıllardan itibaren sanat çevrelerinin içinde önemli bir yer edindi. Gençlik yıllarında Charles Baudelaire’den ‘Moesta et Errabunda’ çevirisiyle Varlık dergisinin yarışmasında birincilik ödülünü kazandı. Federico Garcia Lorca'yı orijinalinden okuyabilmek için İspanyolca öğrendi. Kendi şiirle-rini “İstanbul”, “Türkçe”, “Soyut”, “Yazko Edebiyat”, “Varlık”, “Gösteri” gibi önemli dergilerde yayımlandı. Lorca, Neruda, Aragon, Paz, Mayakovski, Eluard, Saint-John Perse’nin şiirlerini Türkçeye kazandırdı. Arkadaşları olan Cemal Süreya, Turgut Uyar gibi dönemin önemli şairlerinin yanında şiirine özgün bir noktaya taşıdı. “Yön”, “Türk Dili”, “Soyut”, “Sevk” ve “İdare”, “Yansıma”, “Varlık”, “Milliyet Sanat” gibi birçok derginin kapağını tasarladı. Yansıma, Ataç, Elif, Oluş, De, May, Dönem, Burçak, Sander, Cem, Türk Dil Kurumu, Derinlik, Çağdaş, Varlık, Adam, Yazko gibi birçok yayınevi tarafından yayımlanan kitapların kapaklarını çalıştı. Dünyanın önemli şairlerini şiirlerini çevirdi. Bu nedenle bazı kuşaklar onu çevirmen kimliğiyle tanıdı. Tasarım çalışmaları ise Türkiye’de grafik sanatların gelişmesine önemli katkı sağladı. Yönetmen ve tasarımcı Miraç Gül-doğan, Ömer Durmaz ve Volkan Ekşi’nin teklifiyle başladığı Maden belgeselini geçtiğimiz günlerde tamamladı. 11 Aralık’ta Salt Galata’da gösterilecek olan belgesel, Maden’i çok yönlü bir sanatçı olarak masaya yatırıyor. Ailesinin, yakın arkadaşlarının, tasarımcıların ve edebiyatçıların dilinden Şık bir Derviş anlatıyor. Yönetmen Güldoğan’la Maden’in şair ve tasarımcı yönünü ve belgesel sürecini konuştuk.

Sait Maden hakkında bir belgesel yapma fikri nasıl doğdu?

Sait Maden’i Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde okurken Öğr. Gör. Ömer Durmaz sayesinde tanıdım diyebilirim. Sonrasında kendisiyle şahsen tanışma imkânı buldum ve doğru-sunu isterseniz böyle bir karakter karşısında etkilenmemek pek mümkün değildi. Çok etkilendim. Şiirleri, tasarımları bir yana, insan olarak oldukça farklı ve bilge bir hali vardı. Belgesel fikri ise sanırım Volkan Ekşi’ye aitti. Bir gün telefonum çaldı, Ömer Durmaz, “Şu an Volkan ile birlikteyiz, sana bir sorumuz var, Sait Maden’in belgeselini çekmek ister misin?” dedi. Hiç düşünmeden kabul ettim.

Peki neden “Şık Derviş” adını kullandınız?

Şık Derviş, Cemal Süreya’nın Sait Maden’e taktığı bir lakap. Bildiğiniz üzere Şık, batı kökenli bir kelime. Derviş ise daha ziyade bu coğrafyaya, bize ait bir kavram. Süreya, bu iki kelimeyi kasıtlı olarak birleştirip bir tamlama oluşturmuş. Hatta bununla ilgili uzun bir yazısı da var Cemal Süreya’nın. Sait Hoca’nın başka lakapları da vardı. Ancak bir ayağı doğuda bir ayağı batıda olan bir entelektüel için söylenebilecek en güzel şey sanırım bu tamlamaydı, üstelik Sait Maden fiziki olarak da çok şık bir beyefendiydi gerçekten…

Cemal Süreya ile aralarında özel bir ilişki var...

Bu ilişkinin temelinde şiir var diye düşünüyorum. Ama Üvercinka’nın ilk baskısının kapak tasarımı da Sait Maden’e ait bunu da atlamamak gerekiyor. Sanatsal alışverişleri ve dostlukları çok derin diye biliyorum. Turgut Uyar’la da benzer bir ilişkileri var. Birbirlerine gönderdikleri mektuplar, notlar var. Birlikte şiir ve edebiyat üzerine yoğun fikir paylaşımları olmuş. Anladığım kadarıyla Sait Maden çeviri anlamında edebiyatçıların da büyük saygısını kazanmış biriydi. Daha çok çeviriler üzerinden fikir alışverişi mevcut notlar arasında. Tomris Uyar, Cevat Çapan, hakeza... Şair dostu oldukça fazla. Birkaç şairi de tanıma fırsatı olmamış bunun içinde çok üzgündü. Orhan Veli bunlar-dan biridir.

ŞİİR HEP BİR ADIM ÖNDE

O kendisini nasıl tanımlıyor?

Sait Maden’in kariyer anlamındaki öncelikleri dönem dönem biraz değişkenlik göstermiş olsa da o kendini genelde ve öncelikle bir şair olarak tanımlıyor diyebiliriz. Fakat bu çok iyi bir tasarımcı olduğu gerçeğini de değiştirmiyor. Türk Grafik Tasarımı’nın öncülerinden, bize bıraktığı inanılmaz bir miras var. Ama onun gönüllülük esasıyla yaptığı şey şiir yazmak. Sait Maden üzerine çok okudum. Kendisinden fikirlerini, düşüncelerini dinleme imkânı buldum. Sanırım onun için şiir yazmak, diğer üretimlerinden hep bir adım önde olmuş. Diğer disiplinlerdeki üretimlerini de şiirine katkı yapan ya da şiirinden izler taşıyan unsurlar olarak izleyebiliriz. Tüm tasarımlarında mutlak armoni ve sadelik arayışı söz konusu. Sait Maden bu disiplinlerin hepsine kendi üslubunu yansıtmış.

Siz onun tasarımı ve şiirini nasıl görüyorsunuz?

Biliyorsunuz grafik tasarımın kendi içinde birçok üretim alanı var, bu nedenle tasarımı genel olarak ele almak edebiyatı genellemek ve yorumlamak gibi olur. Fakat Sait Maden logo yani onun değimiyle “simge” ile şiiri birbirine çok benzetiyor. İkisinin üretiminde de usta olan birinin bu benzetmesine dikkat çekmek gerek. Simgeler kitabının önsözünde rastlayacağımız bir metin var belki de bu sorunun cevabını orada bulabiliriz. “Simge tasarlamak bir senfoni bestelemek, bir şiir yazmak gibi ciddi, temelden, özgün bir uğraşı. Plastik sanatların bütün türleri içinde en aza indirgenmiş gereçlerle yaratılan tek tür. En yalın sanat türü.” Sözün özü, yine aynı sonuca varıyoruz, sade ve yalın görünümün arkasındaki büyük ustalık her iki alanda da karşımıza çıkıyor.

Siz aynı zamanda tasarımcısınız. Sizin kişisel çizginizi de etkiledi mi Maden?

Hem de yoğun bir etki. Sait Hoca’nın bir özelliği vardı, yaptığı işi sanki alelade bir işmiş gibi yapı-yordu. Bu beni en çok etkileyen özelliğiydi. Sanırım ustalığın bir getirisi. Bilgisayar kullanmayan bir tasarımcıydı. Tüm üretimlerini eski yöntemlerle yapardı. Onu bir işi üretirken izlemek çok önemliydi benim adıma. El kabiliyeti ve çalışma esnasındaki titizliği hayranlık uyandıracak cinstendi. Özellikle şu an çoğu tasarım yapan insanın, bilgisayarın getirdiği kolaylıklara rağmen kullanamadığı grid sistemini kullanışını ve altın oran arayışını hatırlıyorum ve her tasarımına o gözle bakmaya çalışıyorum. Özellikle simgelerine. Aziz Nesin için hazırladığı Zübük kitabının kapağını guaj boya ile yapmış, orijinalini gördüğümde serigrafi ya da ofset baskı zannetmiştim. Özgün üretimin yanında büyük bir ustalık söz konusudur Sait Maden tasarımlarında. Bir de sanırım onun günlük hayatında kullandığı el yazısına değinmek gerek. Daha iyisini görmedim bu-güne kadar. Bir şey anlatmıştı. Çocuk sayılacak bir dönemde, 15-16 yaşlarında dergilere şiir yollu-yormuş. Yolladığı şiirleri, doğrudan el yazısıyla basıyorlarmış dergiye.

Belgeseli oluştururken Maden’in hangi yönüne ağırlık vermek istediniz? Yani bu yapım bize nasıl bir Sait Maden anlatıyor?

Bana göre belgeselin genelinin değindiği şey, Türk entelektüelinin mecburi yalnızlığı. Mütevazı, yalnız ve tek başına oluşu. Sait Maden yurt dışında eğitim almamış. Tamamen yerli bir değer. Ama bunun yanında yalnız bir değer. Aynı yalnızlığı Cemil Meriç’te veya birçok önemli aydının hayatın-da da görebilirsiniz. Türkiye’nin böyle bir huyu var galiba. Büyük değerler yetiştiriyoruz. Ama on-ları yalnız bırakıyoruz. Bir an için düşünelim; çağdaş bir ülkede bir çevirmen, Dünya şiirinin en önemli isimlerinin çevirilerini yıllarca süren bir çabayla ve ustalıkla yapacak, fakat ilgi görmediği için kendi yayınevini kurmak zorunda kalacak. Bu herhalde çağdaş bir ülkenin refleksi olamaz. Fakat bir yanlış anlaşılmaya mahal vermemek adına söylüyorum, bu yalnızlıktan Sait Maden hiçbir zaman bir serzenişte bulunmamıştır. Bu yalnızca benim gözlemim. Kendisi her zaman algılanmayı sabırla beklemiş biri. Kendinden ve ürettiklerinden çok emin. Şili Hükümeti Neruda’nın 100. Doğum yılında çevirisi için ona Onur Ödülü’nü verdiğinde şaşırdığını zannetmiyorum. Aynı şekilde Türkiye’de bazı kitlelerce algılanmamasına ve ilgi görmemesine de şaşırmıyordu. Kitap fuarında ziyaretine gitmiştim. Popüler yazarlara nazaran, kendisine ilgi oldukça azdı, ancak onun standına gelen insanların edebiyat alanındaki farkındalıkları ve kendisine duydukları saygıyı gözlemlediğimi çok net hatırlıyorum.

İşin doğrusu Sait Maden’i bir belgeselin kısıtlı zamanına sığdırmak neredeyse imkânsız. Kuşkusuz grafik tasarımcı olduğum için beni en etkileyen yönü, yalın ve çağının ötesindeki tasarım anlayışı oldu. Bunu önemsiyorum çünkü şu an Türkiye’de Grafik Tasarım mesleğinin bir saygınlığı varsa buna Sait Maden’in büyük katkısı olduğu inancındayım. Fakat dediğim gibi belgeseli buna indirgemek yanlış olurdu. Çünkü Sait Maden her yönüyle gerek yaşam tarzı, gerek farklı alanlardaki üretimleriyle büyük bir sanatçı, mümkün olduğunca bunu yansıtmaya ve bir bütün olarak incelemeye gayret ettik.

İLK SÖYLEŞİ MADEN’LE

Yapım süreci nasıl ilerledi? Kimlerle neler konuşuldu?

Tamamen amatör ruh ile başladı ve gelişti. Bir anda kendimizi Sait Maden Belgeseli yaparken bulduk. Ekipman yoktu, Yapımcı yoktu. Hepsi zaman içerisinde ve ihtiyaçlar doğrultusunda tamamlandı. İlk röportajı Ömer Durmaz ve Volkan Ekşi ile hazırladığımız ve benim de sergileme tasarımını üstlendiğim İzmir’deki “Sait Maden / Simgeler” sergisinde Sait Hoca ile gerçekleştirdik. Sonrasında kendisiyle yapmak istediğimiz çekimler vardı. Ancak kendisini bu çekimlerden birkaç ay sonra kaybettik. Bu bizim için hem büyük bir yıkım hem de belgeseli bitirmek için önemli bir unsur oldu. Sürece gelince, belgesel çekmek için birçok yöntem mevcut, biz sanırım en zorunu tercih ettik. Hiçbir ön hazırlık yapmaksızın röportaj yaptığımız insanlardan Sait Maden’e dair bildiği her şeyi anlatmalarını istedik. Onları hiçbir şekilde yönlendirmeksizin dinledik. Bu büyük bir arşiv oluşturmamıza neden oldu. Öncelikle bu arşivin tamamını deşifre ettim. Sayfalar dolusu yazı oldu, nere-deyse bir kitap taslağı çıktı ortaya. Daha sonra defalarca okuyup anlamlı bir bütün çıkardım. Kurgu bitti dediğim her an yeniden başladı ve sanırım son haline ulaşana dek 7-8 sefer değiştirdik. Konuşmacıları seçerken izlediğimiz yol ise Maden’i akademik, sosyal ve mesleki anlamda değerlendirebilecek karakterleri tercih etmekti. Elbette farklı nedenlerle çok istediğimiz ancak, röportaj gerçekleştiremediğimiz kimseler de oldu.

Bu görüşmeler esnasında yeni Sait Maden’lerle de karşılaşmış olabilirsiniz. Sizi etkileyen çok sayıda hikâye çıkmıştır ortaya....

Belgeselin üretimi süresince gözlemlediğim fazlaca şey var. Bunlardan en belirgini Sait Maden’in insanlarla ilişki kurarken oldukça özenli ve dikkatli davranmış olması. Hayatına aldığı insanları özenle seçmiş. Dolayısıyla hepsi Sait Maden gibi kariyer ve karakter anlamında önemli şahsiyetlerdi. Her birinin çok farklı başarı öyküleri ve farklı alanlarda değerli üretimleri var. birçok insanla da röportaj dışı Sait Maden ve kendi hikayeleri üzerine sohbet ettik. Hepsi çok özeldi. Belki de en güzel kazanım bu oldu benim adıma. Maden, bir tasarımcı, şair, çevirmen, yayıncı. Bu üç alanda da üretimleri var. Peki bu birbirini nasıl etkilemiş? Siz bunu nasıl yorumluyorsunuz? Bana kalırsa her meslek sahibinin yan uğraşları, farklı alanlarda yetenekleri ya da en azından merakları olmalı. Bunun muhakkak olumlu etkileri oluyor, en azından farklı bir bakış açısı sunuyor insana. Ben de böyle yaşamaya çalışıyorum. Fakat Sait Maden’in en büyük farkı uğraş verdiği tüm bu alanlarda öncü ve duayen olması. Bu gerçekten çok rastlanabilecek bir durum değil. Ayrıca kendisi farklı alanlardaki uğraşlarının olumlu etkilerine, bazı kitaplarında yahut yazılarında değiniyor, bir örnek vermek gerekirse, “Şiirilerimi oluşturan her şeyi somut birer varlık olarak yansıttım. En soyut bir kavramın bile benim şiirimde elle tutulur, gözle görülür bir nesne olarak yer aldığını görebilirsiniz. Bu bana tasarımcılığımın armağanıdır...” söylemi bunlardan biri olabilir sanıyorum.

SAİT MADEN’İN TASARIM USLÜBU

Sait Maden’in farklı üretimlerinin tasarım tarihine yoğun etkileri var. Peki sizce bu üretimlerin bugüne katkısı ne oldu?

Ben bir sanat tarihçisi değilim ve bu konu derinlemesine, bilimsel olarak ele alınması gereken bir konu. Sanırım böyle bir ihtiyaç da söz konusu, çeşitli girişimler de var bildiğim. Ancak elbette söyleyebileceğim birkaç şey var, zira bu belgeselde de değindiğimiz konulardan biri. Filmde birçok usta tasarımcının da üzerinde durduğu gibi, öncelikle konu edilmesi gereken katkısı Türk Grafik Tasarımı’na çağdaş ve özgün tipografik yaklaşımı getirmesi sanırım. O dönemde kendi font tasarımlarını yapan, bu fontları kendi tasarımlarında kullanan ender, hatta belki de tek isim Sait Maden. Üstelik tüm bu üretimleri özgün bir üslubla yapıyor. Yani bir tasarıma baktığınızda rahatlıkla Sait Maden tasarımı diyebiliyorsunuz. Ama tek katkısı bu değil elbette. Sait Maden’in tasarım kariyeri de kendi içinde bölümlere ayrılıyor. Vizyon açan farklı işler üreten bir tasarımcı, tasarımcılar arasında bağ kurmak amacıyla ilk grafik tasarım derneğini kurma girişiminde bulunan bir öncü, bunun yanı sıra tasarım ve tasarım tarihi üzerine yazılar yazan bir fikir adamı. Bu anlamda her yönüyle günümüz tasarımcılarına ufuk açacak bir derinliğe sahip.

ÇAĞDAŞ TÜRK GRAFİK TASARIMI’NIN TEMELLERİNİ ATTI

Sait Maden’in özellikle 70’lerde yaptığı kitap kapakları o gün için olduğu kadar bugün için de ufuk açıcı ve yenilikçi. Biz Türkiye’de tasarımcının estetik algıya katkısını tam olarak anlayabiliyor muyuz?

Türkiye’de anlaşılmayı bekleyen çok fazla konu var. Bu anlamda belki de plastik sanatlara dair konulara bekleme kuyruğunun arka bölümlerinde rastlıyoruz sanırım. Oysa bir toplumun estetik algısı ve ona verdiği önem, gelişmişliğinin kanıtıdır. Neyse soruya gelecek olursak, onun kitap kapağı veya yayım kimliğine getirdiği yenilikler, o çağlarda ki illüstrasyon anlayışı, tipografik yaklaşımı er ya da geç kabul gördü ve hatta Çağdaş Türk Grafik Tasarımı’nın temellerini oluşturdu diyebiliriz. Özellikle tipografi alanındaki katkılarını gözden kaçırmamak lazım. Bu tür katkıların bilinmesi ve anlaşılabilmesi için de bunu anlatan, kanıtlayan yayınlara, akademik çalışmalara ve bu belgesel gibi ürünlere ihtiyaç var diye düşünüyorum.

#sait maden
٪d سنوات قبل