|

Geride kalan bir ömür

Antoine Compagnon’un yazdığı Geride Kalan Bir Ömür/ Edebiyatta Sonlar Ketebe Yayınları arasında okurla buluştu. “Edebiyatın ölüm, yas ve melankoli ile önemli bir bağı vardır” kanaati bağlamında adım adım ölüme yaklaşan insanın geride kalan ömrünün savunması olarak da okunabilir kitap.

04:00 - 15/03/2024 Cuma
Güncelleme: 01:58 - 15/03/2024 Cuma
Yeni Şafak
Arşiv.
Arşiv.
İsmail Karakurt

Belçikalı yazar ve edebiyat eleştirmeni Antoine Compagnon’un yazdığı Geride Kalan Bir Ömür/ Edebiyatta Sonlar, Bahadır Gülmez tarafından Türkçe’ye çevrildi. Ketebe Yayınları arasından Exlibris serisinin 21. kitabı olarak geçtiğimiz Kasım ayında yayımlandı. Numaralandırılmış kitap, on üç üst bölüm ve altmış iki alt başlıkla yazılara kaynaklık eden resim albümünden oluşmaktadır.

EDEBİYATTA SONLAR

Konfora hayır demiş yetkin bir zihne sahip emekli öğretmenin deli birikimiyle göndermeler, bağlantılar, çözümler odağında yazılmış kitapta, daha ilk sayfadan itibaren edebiyatta ‘son’ların, anlamlarının, son bulma korkularının, vaktini tamamlayıp son vermelerin, sonuçların izi antik çağlardan günümüze kadar sürülüyor. “Ölüm amaç değildir, hayatın sonudur” diyen Montaigne’nın bu sözüne yazar, sadık bir şekilde eşlik ederek iddiasını şöyle noktalar: “Son, edebiyatın bittiği uç değil, edebiyatın amacıdır.” Aynı zamanda bu amaçla sonların sınırlarının, hudutlarının ve uç noktalarının olduğunu belirler. Mesela “Edebiyatın sınırları var mıdır?” ya da “Edebiyat her şeyi söyleyebilir mi?” Bu soruları bir tarafa itip edebiyatın sınırlarını aşarak okumak, yazmak ve yaşamak mümkün müdür?

Daha işin başında çok fazla anlam taşıyan “Edebiyatta Sonlar” başlığı Paul Valery’nin, Roland Barthes’in sözlerinden hareketle yazarı edebiyatın bir “hayal kırıklığına uğratma sanatı” olup olmadığından çok kesin olan bir şey var ki, o da kırk beş yıl boyunca yaptığı mesleği öğretmenliğin sonlanacağı inancı. Bu durumu 2020’nin başında hisseder. Ama onu teselli eden XIV. Louis’in “Kral öldü, yaşasın kral!” sözüne atıfla kraliyet makamı gibi edebiyatın da ölüme ve mesleklerdeki bütün sonlara rağmen hayatta kalacağı inancını tazeler. Bedenler ölür eserler kalır penceresinden bakar hayata. Ama günün birinde öğretmenliğinin biteceği gerçeğinin korkusunu da şiddetle duymadan duramaz. Yaklaşan emekliliği neyse de en önemlisi ömrünün yoldaşını kaybettiği günlerde Antoine Compagnon’un ölüme dair soruları bitmez. Ne sorar, nasıl sorar, neler söyler okura? Bırak ölümü, söyleyeceklerin bu hayattan, geçmiş çağlardan, yazarlardan, şairlerden, ressamlardan, heykeltraşlardan, mitolojiden olsun demekten de geri kalmaz.

Baştan beri hep, “Edebiyatın ölüm, yas ve melankoli ile önemli bir bağı vardır.” kanaati bağlamında adım adım ölüme yaklaşan insanın geride kalan ömrünün savunması olarak da okunabilir kitap. Ama yine de merak bu ya, “Bir yazarın hayatı nasıl sona erer?” sorusuyla hayatları mercek altına alarak her biri için cevap arar durur sayfalar boyunca. Bu soru, 2020’de Collège de France’taki öğretmenlik yılının sonuna tekabül eder ve aklını kurcalar. Neticede ölüm, gelmiş geçmiş bütün şairlerin, yazarların, ressamların ve müzisyenlerin dahası insan türünün ortak noktasıdır; yazarlar, çizerler, söylerler. Compagnon, alıntı ve edebiyatın kedere eşlik ederek mateme yol açabileceğini söyler. Bunlar aynı zamanda sanatta büyüyü bozan şeylerdir.

Antoine Compagnon Teorinin Cini’nde adlı eserinde, “Amacı ne olursa olsun her türlü edebiyat çalışması karşısında sorulması gereken biraz teorik ilk soru, nesnesine -edebi metne- getirdiği (ya da getirmediği) tanımdır. O çalışmayı edebiyatla ilgili kılan nedir?” sorusunu sorar. O soru neredeyse Geride Kalan Bir Ömür/ Edebiyatta Sonlar’daki bütün metinleri de ilgilendirmektedir.

“Toplum, piyasa üzerinde etkili olmadan varlık gösteremeyen, basın ve eleştirmenler sayesinde düzenli aralıklarla yaşlı bir sanatçıyı yüceltmekten hoşlanır.” Bu iyi yönüyle belki onların unutulmasını önlediği gibi geri dönüşünü sağlar. “1976 sonbaharında artık gözleri görmeyen Sartre” örneği gibi yeni baskılar ve satışlar taçlandırmış yazarlığını.

Kitapta yazarların son dönem eserleri ressamların ve müzisyenlerin yaşlılık tarzlarından daha az merak uyandırmadığı gibi bu sanatçıların her bağlamda can alıcı ve birbirleriyle bağlantılı olduğunu düşündüğüm beden, el, göz ya da kulak arızalarının da izini süren, alıntılarla onlara göndermeler yapan önemli metinler yer alıyor. İleri yaşlarda eserlere duyulan güvensizliğe de dikkat çeker Compagnon. Ama Leonardo’nun eserleri içinse, Simmel’in “son parlaklığı sönüp gitmeden önce, sanki eserin içsel ölümsüzlüğünün gücü son anda kendi bünyesinde tutuşmuş gibidir.” sözünü hatırlatmayı da kendisine vazife bilir. Bu bakış bizi, aynı zamanda Simmel, Birinckmann, Broch ve Adorno gibi hatırı sayılır yazarların eleştiri dalga gücüyle karşılaştırır. “Yaşlılık bir deniz kazadır” diyenler doğruyu mu söylüyorlar, onu bilemem ama Compagnon ısrarla “Simmel ve Adorno’dan sonra, en iddialı yaşlılık üslubu anlayışı Broch’unki olmuştur” değerlendirmesini de yapar. Kuğunun şarkısı giderek edebiyatın sonunun bir alegorisi olma anlamını kazanmıştır.

KUĞUNUN SÖYLEDİKLERİ

Bütün bu bilgilerden sonra anlaşılıyor ki, her ne kadar alt başlığına “Edebiyatta Sonlar” denilse de kitabının içerini kapsayıcı özelliğe sahip değil bu başlık. Çünkü sanatçıların son zamanlarının yanında aylaklık, sanatın değeri, edebiyatla yaşlanmak, yaşlılığa dair öyküler, sanatçıların çaresizlik mektupları, deneycilerin yenilikleri, ressamlar heykeltıraşlar mimarlar, tablolar, resim yaparken ölmek korkusu, kör Sartre, bakış açıları, Barhtes ve yazmamak üzerine, daha neler neler, ihtimamla okuyucusunu bekliyor.

Geride Kalan Bir Ömür/ Edebiyatta Sonlar, “Kuğu ölüme yaklaşırken daha yumuşak sesle şarkı söyler derler. Ben de yapabildiğim kadar kuğuyu taklit edeceğim, bu belki sizin için yapabileceğim son şey.” macerası olarak da okunabilir. Eleştiri birikimiyle büyüleyici kitapta, keşfedilecek çok şey var.



#Edebiyat
#Aktüel
#Hayat
1 ay önce