|

Fransa’da bir Papalar Şehri: Avignon

Papa V. Clement’in Roma yerine Avignon’a yerleşmesiyle bu küçük Fransız şehri uzun yıllar papaların ikameti ile “Papalar Şehri” olarak ün saldı. Fransız Devrimi sonrasında papalık Roma’ya taşınsa da bugün bu eski şehir, tarihi yapılarıyla seyahatseverlerin ilgisini çekmeye devam ediyor.

04:00 - 3/12/2023 Pazar
Güncelleme: 00:50 - 3/12/2023 Pazar
Yeni Şafak
1309 yılında Papa V. Clement’in Roma yerine Avignon’a yerleşmesinden, 1791 yılında Fransız Devrimi’ne kadar Avignon, bu dönemde papaların ikamet ve kontrol etttiği bir şehir.
1309 yılında Papa V. Clement’in Roma yerine Avignon’a yerleşmesinden, 1791 yılında Fransız Devrimi’ne kadar Avignon, bu dönemde papaların ikamet ve kontrol etttiği bir şehir.
FATMA MATUR

Avignon’dayım. Normalde lavantaların açtığı sıcak yaz aylarında gelinen bu küçük Fransız şehrine bir kış günü geldim. Sekiz günlüğüne kiraladığım daire, şehrin en ünlü yapısı olan Papalık Sarayı’nın arka sokağındaki eski bir binanin zemin katında, geniş bir apartman dairesi. Gıcırtılı demir bir kapıyla girilen, rutubet kokulu geniş holün sonundaki üç numaralı ev. Mint rengi, boyası aşınmış panjurların üzerine kapandığı kocaman pencereleri, yüksek tavanları var. Evin içiyle dışı arasındaki tezat hayret verici. İçerisi tümüyle yenilenmiş. Salonda insanı kucaklayan kocaman minderli yumuşak kanepeler, istenen parlaklıkta açılan lambalar, çocuk odasında yürüdükçe kulakları sallanan ahşap bir köpek, Eyfel Kulesi yapbozları ve bilumum oyuncaklar, kalorifer kenarlarında kokulu lavanta keseleri var.

Kızım buradaki kısıtlı zamanını sekiz günlüğüne onun olan oyuncaklarla geçirmeye kararlı. Bense tek başıma, dar, yağmurlu sokaklarda, kendi kendime konuşarak, su birikintilerinin üzerinden zıplayarak uzun yürüyüşler yapıyorum. Sokaklar, içinden aynı anda tek arabanın geçebildiği, kıvrıla kıvrıla Papalık Sarayı’na ya da Aziz Benezet Köprüsü’ne çıkan yollarla bezeli. Soluk sarı renkli üç dört katlı evler, balkonlarında renkli çamaşırlar olsa, camlarından çiçekler sarksa şu sokaklar ne şenlikli olurdu dediğim, olsun, bu haliyle de güzel evler kaldırımlara yaslanmış birbirini süzüyor. Chanel ceketleri, topuklu ayakkabılarıyla zarif Fransız kadınlarının sürdüğünü hayal ettiğim küçük arabalar geçiyor yanımdan tek tük. Beni görünce, üzerime su sıçratmamak için mahcup eden bir özenle yavaşlıyorlar.


Tenha ve estetik sokaklar

Papalık Sarayı’nın önündeki meydanda cumartesi sabahları bit pazarı kuruluyor. Tanesi elli sente porselen fincanlar, iki avroya altın saçlı, kadife elbiseli bebekler, beş avroya süslü, iri taşlı kolyeler satılıyor. Meydanın köşesinde bir müzisyen, ters çevirdiği şapkasında biriken bozukluklara bakarak Beatles şarkıları söylüyor gitarıyla. Bir fincan kahve alıp sarayın merdivenlerine oturuyorum. İçimde bilmediğim bir şehirde olmanın verdiği o tatlı yabancılık hissi var.

Meydanı çevreleyen surların kapılarından bit pazarına akan insanları seyrediyorum. Yağmur atıştırmaya başlıyor, şemsiyeler açılıyor bir bir. Sahiplerinin alışveriş yapmasını sabırla bekleyen köpeklerin tüylü kulaklarından sular damlıyor. Islanan çiçeklerin rengi belirginleşiyor, kokuları dolduruyor meydanı. Siz beni ilk kez görüyorsunuz ama ben hakkınızda çok şey okudum sevgili Avignon, dedikleri kadar güzelmişsiniz.

Ankara’nın meşhur ayazının hissedildiği bugünlerde, bir kış günü, 15-16 derece sıcaklıkla, tenha ve estetik sokaklarla beni karşılayan Avignon’u anlatmaya böyle başlamak istedim. Fransa’nın güneydoğusundaki Provence Bölgesi’nde, Rhone Nehri kıyısında bulunan bu güzel şehir, lavanta zamanı dışında da çok güzel, sakin, telaşsız ve ılıman bir sonbahar-kış tatili için ideal. 4.5 km uzuluğundaki dünyanın en iyi korunmuş tarihi surları ile çevrelenen şehir ve içerisindeki görülecek yerlerin tamamı yürüyerek rahatlıkla geziliyor.


Aklınızda olsun

Avignon bana kalırsa her mevsim ziyaret edilebilir. Ancak buranın en popüler dönemi Provence bölgesinin meşhur lavanta bahçelerini görebileceğiniz temmuz-ağustos ayları.

Papalık Sarayı ve Saint Benezet Köprüsü için kombine bilet alıp, bu iki yapıyı daha uygun bir ücretle gezebilirsiniz.

Benezet Köprüsü ile ilgili yazılmış ünlü “Sur Pont d’Avignon” şarkısını burayı ziyaret etmeden önce dinlemenizi öneririm.

Avignon 1947 yılından bu ya her yıl temmuz ayında dünyanın en büyük festivallerinden biri olan Festival d’Avignon’a ev sahipliği yapmaktadır. Her ne kadar bu dönemde konaklama ücretleri yüksek olsa ve kalacak yer bulmak zorlaşsa da bu tarihi şehri en cıvıl cıvıl haliyle görmek için seyahatinizi bu döneme denk getirebilirsiniz.

Şehrin her yerinde olduğu gibi Papalık Sarayı içerisinde de festival zamanındaki gösterilere ayrılmış alanlar bulunuyor. Festival döneminde gelirseniz, Saraydaki gösterilere mutlaka katılın.

Ağustos-ekim ayları arasında sarayın avlularında “Vibrations” adı verilen muhteşem ışık gösterileri yapılıyor. Ziyaret tarihinize bağlı olarak bu gösterileri de izleyebilirsiniz.

Avignon’a gelmişken ayrıca şehrin yerel pazar yeri olan, Avignon les Halles’i mutlaka görün, buraya özgü yemeklerin tadına bakın. Les Halles, her gün açık.


22 kemerli Benezet Köprüsü

Pont d’Avignon yani Avignon köprüsü olarak da bilinen köprü, 12. yüzyılda inşa edilmiş. Rhone Nehri üzerindeki taş köprünün yirmi iki kemerinden, nehrin kemerleri aşındırıp çökmesine neden olmasından ötürü, günümüzde yalnızca dört tanesi ve kemerlerin birinde de Aziz Nikolaos Şapeli kalmıştır. Köprünün manzarasını en iyi yukarısındaki Rocher Des Doms’tan ya da aşağı tarafındaki Ile De la Barthelasse’den görmek mümkün.


Papalar Şehri’nin simgesi

1309 yılında Papa V. Clement’in Roma yerine Avignon’a yerleşmesinden, 1791 yılında Fransız Devrimi’ne kadar Avignon, bu dönemde papaların ikamet ve kontrol etttiği bir şehir. Bu nedenle de “Papalar Şehri” olarak anılıyor. Şehrin tarihi merkezinde bulunan ve Unesco Dünya Mirası’na 1995 yılında dahil edilen “Palais des Papes” yani Papalar Sarayı’nın temeli 1252 yılında atılmış. 15 bin metrekarelik zemin alanı ile Avrupa’nın en büyük Orta Çağ Gotik mimarisiyle yapılmış sarayı. Bugün yılda 650 bin turist ağırlayan saray esasen iki farklı papa tarafından inşa ettirilen ve Eski ve Yeni Saray adı verilen iki yapının birleşiminden oluşuyor ve saraydan çok heybetli bir kale gibi görünüyor. Sarayı kış aylarında sabah 09.00 akşam 18.00, yaz aylarında da Sabah 09.00 akşam 20.00 arasında ziyaret etmek mümkün. Giriş ücretli. Bu görkemli yapıyı mutlaka ziyaret etmenizi öneriyorum. Sarayın bulunduğu meydansa, meydanı çevreleyen tarihi yapıları, yazının girişinde bahsettiğim bit pazarı, ama pazar dışında da her daim hareketliliğiyle Avignon’da saatlerce vakit geçirebileceğiniz, deyim yerindeyse şehrin kalp atışlarına şahit olabileceğiniz bir meydan.


Meryem Ana heykelleri ve Papa mezarları

Papalık Sarayı’nın hemen yanındaki Avignon Katedrali ya da Notre-Dame des Doms 12. yüzyılda inşa edilmiş, sonraki yüzyıllarda çan kulesi çökünce tekrar inşa edilip, bir dizi onarımın ardından 1835 yılında restore edilerek günümüze kadar gelmiş. Katedral, Romanesk Mimarisi, tepesindeki yaldızlı Meryem Ana heykeli, duvarlarındaki 15. yüzyıldan kalma freskler ve Papa mezarları ile görülmeye değer fakat Avrupa’daki benzerlerinden fazlasını vadediyor denemez. Yine de ücretsiz gezilebilmesi ve zaten tarihi meydanda yer alması nedeniyle görmenizi öneririm.


Avignon’un en büyük bahçesi

Katedralin yanından Rhone Nehri’ne kadar uzanan Rocher des Doms, içerisinde “Jardin des Doms” adı verilen Avignon’un en büyük park ve bahçesini de barındıran ve ücretsiz gezilebilen bir alan. Aynı zamanda Avignon’u ve Rhone Nehri’ni en yüksek noktasından seyredebileceğiniz yer. Hem soluklanmak, hem içerisindeki Kırlangıçlı Venüs heykelini görmek hem de şehrin ve nehir çevresinin güzel fotoğraflarını çekmek için burayı da mutlaka görmenizi öneririm.


390 tablo ve 600 heykel

Orta Çağ ve İtalyan Rönesans sanatından Sandro Botticelli ve Vittore Carpaccio’nun eserleri dahil muhteşem bir resim koleksiyonu bulunduran Petit Palais Müzesi, esasen 14. yüzyılda din görevlileri tarafından kullanılmak üzere inşa edilen bir saray ilen 1976 yılında müze olarak kullanılmaya başlamış. Resim koleksiyonunun yanısıra müzede bir dizi mezar da bulunuyor. 390 tablo ve 600 kadar heykelin bulunduğu müzeyi Orta Çağ sanatına ilginiz varsa mutlaka ziyaret etmenizi öneririm.


#Fransa
#Avignon
#seyahat
8 ay önce