|

Dış politikada realist dönüşüm

Sürekli tektonik hareketlerin dış politika yapmayı zorlaştırdığı bir coğrafyada dış politikamızın en önemli sorunlarından birisi realist bir bakış açısının eksikliği ve bu bakışın gerektirdiği adımları atabilme kapasitesinin kullanılmamış olması idi. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtları Türkiye’nin daha realist ve sert güç unsurlarını devreye soktuğu bir dış politika anlayışıyla hareket ettiğini göstermektedir.

Yeni Şafak ve
04:00 - 8/02/2018 Perşembe
Güncelleme: 04:22 - 8/02/2018 Perşembe
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
MUHAMMED YASİR OKUMUŞ - ANKARA SOSYAL BİLİMLER ÜNİVERSİTESİ

Arap Baharı, başlangıcından itibaren Türk dış politikasının temel meselelerinden biri oldu. Türkiye gerek Suriye ve Irak ile paylaştığı sınırlar, gerek bölge ülkeleri ile 2000’li yıllardan itibaren geliştirdiği ilişkiler nedeniyle bu süreci yakından takip etmekle kalmadı, süreç içinde kendince makul bir duruşla gelişmelere müdahil oldu. Böyle bir sorumluluğu almanın doğal bir sonucu olarak, bölgesel dinamikler ve küresel müdahaleler dolayısıyla yarım kalan baharın ortaya çıkardığı problemleri göğüslemek zorunda kaldı. Baharın sonbahara dönüşümü Türkiye’nin bölgesel ölçekte olası müttefiklerini ortadan kaldırırken ciddi güvenlik sorunlarını da beraberinde getirdi. Suriye’deki devrim hareketinin Esad rejimini devirememesi, terörizmin küresel ölçekte en önemli temsilcilerinden olan DEAŞ ve PKK/PYD/YPG örgütlerinin Suriye’deki otorite boşluğundan faydalanarak terör faaliyetlerini artırması, başta Rusya, İran ve ABD olmak üzere küresel ve bölgesel aktörlerin bu topraklardaki etkinlikleri Türkiye’nin başından beri müdahil olduğu Suriye sorunundan uzak kalamayacağını gösteren faktörler olarak karşımıza çıkmaktadır.

YUMUŞAK VE SERT GÜCÜN BİRLİKTE KULLANIMI

Ak Parti iktidarı, Türk dış politikasının önemli dönüşümler geçirdiği bir sürece tekabül eder. Bu dönemdeki dış politika anlayışının sonuçlarının olumlu ya da olumsuz olması geniş bir tartışmanın konusu olmakla beraber iki noktanın altının çizilmesinde fayda var. Birincisi, Türkiye bölgesel bir aktör olma iddiası etrafında bir dış politika inşa etti. Stratejik derinlik ve buna bağlı olarak komşularla sıfır sorun doktrini Türkiye’nin bu iddiasını özellikle Arap devrimlerine kadar destekledi. Böyle bir iddiayı taşımanın doğal bir sonucu olarak da muhtemel sorunlarla yüzleşmek durumunda kaldı/kalıyor/kalacaktır. İkincisi, bu süreç Türkiye için bir öğrenme süreci anlamına geliyor. Bölgesel güç olma iddiasını gerçekleştirebilmek gelişmelere göre farklı ittifaklar geliştirmeyi, yeni söylemler üretmeyi, gücün yumuşak ve sert varyasyonlarını kullanmayı gerektiriyor ve Türkiye de bütün bunları tecrübe ediyor. Afrin’de PKK/PYD terör örgütlerine düzenlenen Zeytin Dalı Harekâtını ve dış politikamızın evirildiği yeri sağlıklı biçimde ele alabilmek için bu iki hususu göz önünde bulundurmak gerekmektedir.

Arap devrimleri başladığında bölge ülkelerine model teşkil edebilecek bir ülke olarak lanse edilen Türkiye, buradaki yerel müttefiklerinin başarısızlıkları, bölgesel aktörlerin çıkar çatışmaları ve özellikle ABD’nin başını çektiği batı blokunun çelişkili tavırları dolayısıyla Mısır’da seçilmiş hükumetin darbe ile devrilmesinden sonra yalnızlaşan bir konuma sürüklendi. Bu tarihten sonra çıkmaza giren Suriye devrimi, Rusya ile yaşanan uçak krizi, Filistin’de İsrail’in artan şiddeti, DEAŞ’ın Suriye’de geniş topraklara yayılması ve Irak’ın toprak bütünlüğünü bozması, Irak hükumetiyle yaşanan sorunlar, IKBY’nin Kuzey Irak referandumu gibi gelişmeler Türkiye’nin üzerindeki baskıları artırdı. İşte tam da bu süreçte başlayan Fırat Kalkanı Harekâtı Türkiye’nin bölgedeki diğer devletlerle kıyaslanamayacak devlet tecrübesinin devreye girişini ve söylemin eyleme dönüşmesini göstermesi açısından önem arz etmektedir. Şu günlerde yürütülen Zeytin Dalı Harekâtı da Türkiye’nin gerektiği takdirde sert güç unsurlarını kullanmaktan çekinmeyeceğini göstermesi ve bölgede muhatap alınacak başat aktörlerden olduğunu göstermesi açısından mühimdir.

SÖYLEM EYLEME DÖNÜŞTÜRÜLDÜ

Dış politikada geliştirilen güçlü söylemlerin altını doldurabilecek eylem kapasitesine sahip olmak önem arz etmekte, hatta eylem kapasitesine sahip olmanın ötesinde söylemi eyleme dönüştürebilmek gerekmektedir. Türkiye’nin özellikle 15 Temmuz darbe girişimden sonra ortaya koyduğu dış politika çizgisi bu anlamda eylemin söylemi desteklediği, zor kararlar ile ülke çıkarlarının korunmaya çalışıldığı bir çizgi olması hasebiyle ehemmiyet arz etmektedir. Sürekli tektonik hareketlerin dış politika yapmayı zorlaştırdığı bir coğrafyada dış politikamızın en önemli sorunlarından birisi realist bir bakış açısının eksikliği ve bu bakışın gerektirdiği adımları atabilme kapasitesinin kullanılmamış olması idi. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtları Türkiye’nin daha realist ve sert güç unsurlarını devreye soktuğu bir dış politika anlayışıyla hareket ettiğini göstermektedir.

MASADA ELİMİZ GÜÇLENİYOR

Askeri açıdan yoğun bir ölçekte yürütülen Zeytin Dalı Harekâtı, Türkiye’nin hem güvenlik çıkarlarına hem de Suriye’de faaliyet gösteren diğer aktörlere nazaran bölgenin geleceğine ne derecede önem verdiğini ortaya koymaktadır. Bunun doğal bir sonucu olarak da Suriye’nin toprak bütünlüğü ve geleceği söz konusu olduğunda masada olması gereken başat aktörlerden birisi olduğunu göstermektedir. Harekât ayrıca, Rusya ve İran ile yürütülen çözüm sürecinde başarılı bir görüntü çizen Türkiye’nin masada elini güçlendirmektedir.

İttifakların hızlı biçimde değiştiği bölgemizde böyle bir harekâtın yürütülmesi geleneksel müttefiklerimize –ABD, NATO, vs.- Türkiye’nin kendi çıkarlarına uygun olmayan durumlarda esnek biçimde yeni ittifaklar arayabileceğini göstermektedir. Türkiye gibi orta ölçekte bir gücün bu manevra kabiliyetine sahip olması küresel siyasetin odak noktasında bulunan bir bölgede siyaset yapmayı karmaşıklaştırmakla birlikte kolaylaştırmakta, tek bir siyasi kutbun yörüngesine girmesini engellemekte, böylece dış politika yapımında daha özgür biçimde adım atmasına imkân vermektedir.

DEĞİŞEN ŞARTLARA UYUM SAĞLANDI

Fırat Kalkanı Harekâtı ile DEAŞ’a karşı verilen en somut mücadeleye imza atan Türkiye’nin tehdit olarak gördüğü PKK/PYD’nin sınırlarında oluşturmaya çalıştığı terör koridoruna karşı harekete geçmesi kaçınılmazdı. ABD’nin bu süreçte ısrarla PKK/PYD’ye destek vermesi daha önce bahsedildiği üzere Türkiye’nin geleneksel müttefikleri ile Suriye özelinde ortak noktada durmadığını göstermektedir. Tam da bu noktada Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtları, küresel fay hatlarının uçlarında bulunan Türkiye’nin kendi çıkarlarını ve buna bağlı stratejilerini değişen şartlara göre ayarladığını göstermektedir. Yalnızlaştırılmaya çalışıldığı bir dönemde böylesi adımların atılması, şartları yeniden şekillendirmekte, yeni ittifaklara zemin hazırlarken, geleneksel müttefiklere de Türkiye’nin vazgeçilmezliğini kanıtlamaktadır. Barındırdığı bütün risklere rağmen Zeytin Dalı Harekâtı Türkiye’nin imkânları ölçüsünde kendisine yönelen tehditlere karşı durduğu bir adımdır ve Fırat Kalkanı Harekâtı ile beraber değerlendirildiğinde Türk dış politikasının geleceğinde daha realist bir çizginin hâkim olacağını gösterir niteliktedir.

#Türkiye
#Dış Politika
#Siyaset
6 yıl önce