Sakarya Üniversitesi Hukuk Fakültesi İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Anabilim Dalı Doktor Öğretim Üyesi Yasemin Taşdemir, genetik teknolojilerin yaygınlık kazanmasıyla artan mahremiyet ihlali ve ayrımcılık endişesini değerlendirdi.
Taşdemir, tıbbi testlerle elde edilen genetik bilgilerin kötüye kullanılıp kişilere genetik ayrımcılık yapılabilme ihtimali bulunduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti:
- "Gelişen teknoloji sayesinde genetik testlerin kolaylaşması, yaygınlaşması ve zamanla genetik zorlamaya dönüşmesi ihtimali var. ABD'deki Sağlık, Eğitim, Çalışma ve Emeklilik Senato Komitesinin (HELP) 2007'de yayımladığı genetik ayrımcılıkla ilgili raporda, genetik bilgilerin kötüye kullanılma korkusunun birçok insanın tıbbi bakımlarını geliştirecek genetik testlerden vazgeçmesine neden olacağı sonucuna ulaşıldı. Komite özellikle, katılımcıların yüzde 63'ünün sağlık sigorta şirketlerinin veya işverenlerinin sonuçlara erişebilmesi halinde genetik test yaptırmayacaklarını söyledikleri bir telefon anketine atıfta bulundu."
Genetik biliminin, genlerin hastalık ve kalıtım üzerindeki etkilerine odaklandığını kaydeden Taşdemir, bireylerin ya da yakınlarının mevcut ya da zannedilen genetik karakteristiğine dayalı olarak farklı muameleye tabi tutulmasının "genetik ayrımcılık" olarak tanımlandığını söyledi.
Genetik bilgi özellikle iş hukuku ve sigorta hukuku alanında risk oluşturuyor
Taşdemir, genetik bilginin özellikle iş hukuku ve sigorta hukuku alanında risk teşkil ettiğine ve bu iki alanda genetik ayrımcılığa sebep olabildiğine işaret ederek, "ABD'de 1970'li yıllarda bir orak hücre popülasyonu tarama programı, siyahileri hastalıklı gen taşıyıcısı olarak tanımladı ve sonrasında birçok siyahi boşu boşuna işsiz kaldı." dedi.
Her insanda 5 ila 10 arasında ölümcül resesif (çekinik) gen ve gelecekte belirli hastalıkları geliştirmeye yatkın belirsiz sayıda gen olduğunu aktaran Taşdemir, bu nedenle herkesin genetik ayrımcılığa maruz kalma riski bulunduğunu dile getirdi.
Taşdemir, işverenlerin genetik bilgi kullanımının yasal olarak düzenlenmesine ilişkin bağlayıcılığı olan ilk uluslararası sözleşmenin, 1997'de Avrupa Konseyi tarafından onaylanan "Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi: İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi" olduğunu ifade ederek, bunun Türkiye tarafından da kabul edildiğini aktardı.
Olumsuz genetik veriye sahip işçileri korumamanın sonuçlarına ilişkin Taşdemir, şu ifadeleri kullandı:
"Genetik ayrımcılığa özgü ve ayrı yasal düzenlemeye ihtiyaç var"
Taşdemir, genetik bilginin kişisel veri sayıldığının ve kişisel verilere ilişkin koruyucu düzenlemelerin bu alanda da geçerli olduğunun altını çizerek, "Sadece gizlilik yaklaşımı ile dezavantajlı şekilde muamele edilme potansiyeli engellenemez. Genetik bilgi temelli ayrımcılığı yasaklayacak, genetik ayrımcılığa özgü ve ayrı yasal düzenlemeye ihtiyaç var." şeklinde konuştu.
İş hukukunda genetik ayrımcılık yasağının ve genetik bilginin kullanılması gereken istisnai durumların ayrı yasal düzenlemelerle kural altına alınması gerektiğini vurgulayan Taşdemir, sözlerini şöyle tamamladı: