Bu yıl 10 Aralık günü, bütün dünyada ve Türkiye'de insan hakları günü kutlanacak. Kimbilir kaçıncı kez sivil toplum örgütleri, resmi ve özel kuruluşlar, artık toplumun dikkatini bile çekmeyen etkinliklerle ülkemizde ve dünyadaki insan hakları ihlalleri ile bu hakların önemini vurgulayacak.
Bu kadar dillendirilmesine, hayatımızdaki bu kadar ağırlıklı önemine rağmen ne yazık ki, bu alanda gösterilen çabalar sorunun artmasını önlemekte bile yetersiz kalıyor. Bana kalırsa bu yıl, insan hakları savunucusu kişi ve kuruluşlarla sivil toplum örgütlerinin gündeminin ilk sırasını, bu sorun almalıdır. Kendimize sormalıyız: İnsan hakları sorunu neden toplumsal bir zemin ve yaygınlık kazanamıyor? Neden insan hakları sorunu ideolojik bir faaliyet olarak algılanıyor? Neden insan hakları ihlalleri batılı ve gelişmiş ülkelerin değil de Asyalı, Afrikalı ve Güney Amerikalı ülkelerin kronik ve yönetim biçimlerinden kaynaklanan bir sorun olarak algılanıyor?
Bütün bunlar üzerinde düşünmeden yapılan faaliyetler ne yazık ki hak ettiği desteği göremeyecektir. Özellikle küreselleşme ile insan hakları ihlalleri arasındaki doğrudan ilgiyi anlamadıkça ve anlatamadıkça, siyasi görüşü, inancı, cinsiyeti ve milliyeti ne olursa olsun vicdan sahibi herkesin katkısını kazanacak bir çerçeve oluşturulmadıkça, bugünkü görüntünün daha iyiye gidebileceğini ummak sanırım boş bir hayalden ibaret kalacaktır. Bugünkü temel ve yaygın insan hakları ihlallerinin gerisinde, sanılanın aksine geri kalmış ülkeler değil, gelişmiş batılı ülkelerin çifte standartlı politikaları yatmaktadır.
Dün batılı ülkelerin sömürgesi olan az gelişmiş ülkeler, bugün batılı ülkelerin lehine işleyen bir küreselleşmenin mağduru, mazlumu ve -çelişkili gibi görünecektir ama- zalimi durumundadır. 20. yy'ın başlarında dış politikalarını “bir damla kan, bir damla petrol” sloganı üzerine inşa edenler bugün de oluk oluk kan akıtmaktadırlar. Irak'ta petrol uğruna sürdürülen kirli savaş insan hakları ihlali değilse nedir?
Bugün savaş, yoksulluk, işsizlik, yaygın ve salgın hastalıklar milyonlarca insanın ölümüyle sonuçlanıyorsa, burada bir hak ihlali yok mudur? Bu sorunların en yakıcı şekilde yaşandığı ülkeler dünün sömürge siyasetleriyle, bugünün küreselleşme politikalarının acımasız şekilde talan ettiği halen daha incelmiş bir talanla karşı karşıya bırakılan ülkelerdir. O halde bu ihlallerin sorumlularının adresleri belli değil midir?
Elbette Asya'nın, Afrika'nın ve Güney Amerika'nın baskıcı yönetimlerinin insan hakları ihlallerini görmezden gelemeyiz. Elbette bu ülkelerdeki ihlaller gündemimizden düşmeyecektir ama gelişmiş ülkelerin bu ülkeleri baskı uygulamaya zorlayan, daha insanca bir hayat sürmesinin kanallarını tıkayan, küreselleşme örtüsü ile gizlediği politikalarını gözden kaçırmamalıyız.
Küreselleşme ve küreselleşmenin mantığı, batılı ülkelerin ve batılı olmayan ülkelerdeki varlıklı kesimlerin kazançlarını kat kat arttırırken, geniş yığınların yoksulluklarını da aynı hızla artırmaktadır. Bu ülkelerdeki savaş, yaygın işsizlik, eşitsizlik, hak arama kanallarının yeterince açık olmaması, iç karışıklıklar ve terör ortamı doğrudan yaşama haklarını ihlal etmektedir.
Son tahlilde insan hakları savunuculuğu bir ahlak ve vicdan sahibi olma demektir. Hiçbir insani öz taşımayan, 19 ve 20. yy sömürgeciliğinin incelmiş bir türü olan küreselleşme, bu haliyle, bir felakete doğru dolu dizgin gidiştir. Sermaye, bilgi ve teknoloji, egemenlerin egemenliğini sürdürmeye yarayan bir değer olarak küreselleşirken, kıyasıya rekabet bütün dünyayı pençesi altına almışken, insan hakları çabalarımızın ne kadar anlamlı olabileceğini bir kere daha düşünmek zorundayız.
Bütün bu söylediklerimizden küreselleşme karşıtlığı gibi boşa kürek çekme çabası içinde olduğumuz gibi bir sonuç çıkarılmamalıdır. Bizim yapmayı ve yapılmasını istediğimiz şey küreselleşmeye insani bir öz, bir vicdan ve ahlak kazandırılması gereğini ortaya koymaya çalışmaktan ibarettir. Bir başka söyleyişle iyilikler, olumlu nitelikler, eşitlik, kardeşlik, adalet ve dayanışma kötülükler ve ölümüne rekabet kadar hatta ondan daha hızlı ve güçlü şekilde küreselleşmedikçe, insan hakları ihlalleri için gösterilecek çabaların beklenen sonucu vermesi imkânsız denecek kadar zordur. Bunun için de öncelikle gelişmiş batılı ve kuzeyli ülkeler değişmeye zorlanmalıdır. Çünkü bugünkü dünya bütün sorunlarıyla onların eseridir.
* ÖZ İPLİK-İŞ Sendikası Genel Başkan, HAK-İŞ Konfederasyonu Genel Başkan Yardımcısı