Bosna-Hersek'teki savaş sırasında binlerce kişinin katledildiği Srebrenitsa kentinde BM bünyesinde görev yapan Hollanda askerlerinin tercümanlığını yapan Hasan Nuhonviç, görev yaptığı kampa sığınan annesi, babası ve kardeşinin gözleri önünde Çetniklere teslim edilmesinin acısını 15 yıldır unutamıyor.
Nuhonviç, 'Annemi katleden kişiyi belgeleriyle tespit ettim. Bu kişi şu anda Saraybosna'da bir devlet görevlisi olarak çalışıyor' diye konuştu.
Bosna'nın doğusunda bulunan Srebrenitsa, BM'nin 'Korunaklı Bölge' ilan ettiği Saraybosna, Bihaç, Gorajde, Zepa ve Tuzla gibi yerlerden biriydi. Srebrenitsa'nın bu özelliğinden dolayı komşu bölgelerden de mülteci akını yaşandı ve katliam öncesinde 45 bine yakın bir nüfus Srebrenitsa'da toplandı.
Hollanda askerlerine sığınan bu mülteciler, kampı kuşatan Bosnalı Sırpların generali Ratko Mladiç'e bağlı birliklerce alınarak götürüldükleri ormanlık alanlarda, kapatıldıkları fabrikalarda katledildi.
Tam 8 bin 372 kişinin katledildiği, BM ve Lahey'deki uluslararası mahkemenin soykırım olarak tanıdığı bu olayı, en acı şekilde yaşayanlardan biri de Hasan Nuhonviç idi...
Hasan Nuhanoviç, o gün yaşadığı olayları 11 Temmuzda anılacak Srebrenitsa soykırımının 15. yıl dönümünden önce AA muhabirine anlattı. Saraybosna'da makine mühendisliği eğitimi aldığını ve savaş başladığı sırada okulu yarıda bırakarak, Bosna'nın doğusunda bulunan Vlasenica kasabasında yaşayan ailesinin yanına döndüğünü ifade eden Nuhanoviç, buranın Sırp askerlerince işgal edilmesi üzerine ailesiyle 1992 yılında Srebrenitsa'ya sığınmak zorunda kaldıklarını söyledi.
Önce gönüllü olarak sonra da resmen BM'de tercüman olarak görev yapmaya başladığını belirten Nuhanoviç, bu görevini Srebrenitsa kuşatması sırasında ve Potoçari kampında sürdürdüğünü anlattı.
Nuhonviç, kampa sığınan sivil Boşnaklar arasında annesi, babası ve kardeşi Muhammed'in de bulunduğunu ve onların ölüme gidiş anını hiçbir zaman unutamadığını belirtti. Nuhanoviç, 11 Temmuz 1995 tarihinde Ratko Mladiç ve birliklerinin Holllanda askeri gücünün hiçbir direnişiyle karşılaşmadan, silahlardan arındırılmış Srebrenitsa'ya girdiğini ifade etti.
Şehrin düşmesi üzerine insanların büyük bir korku içerisinde Srebrenitsa yakınlarındaki Potoçari köyünde bulunan Hollanda askeri kampına doğru kaçmaya başladığını anlatan Nuhanoviç, 'Bu insanlardan 6 bin kadarı kampa girmeyi başarırken, geri kalanı ya kampın çevresinde toplandı veya Tuzla kentine gitmek üzere dağlara kaçtı. Srebrenitsa'dan kaçan bu insanların peşinden yarım saat sonra kampın kapısına kadar gelen Ratko Mladiç, kimseye bir kötülük yapılmayacağını açıkladı. Mladiç, daha sonra kampın sorumlusu Albay Karremans ile yaptığı toplantıda, kampın içindeki ve etrafındaki Boşnakların kendisine teslim edilmesini, aksi takdirde kampı bombalayacağını söyledi' dedi.
Mladiç'in emri doğrultusunda, kampta bulunan mültecilerin tamamının Sırp birliklerine teslim edilmesinin istendiğini ifade eden Nuhanoviç, buna karşı geldiğini, bu insanların o insanlara teslim edilmesi halinde öldürüleceklerini kampın sorumlusu komutana anlattığını bildirdi.
Nuhanoviç, ancak kamp sorumlusu komutandan olumsuz yanıt aldığını ve o insanların Sırp birliklerine teslim edilmesine karşı koyamadığını ifade ederek, şöyle konuştu:
'Bunun üzerine ailemin kampta kalmasını sağlamak istedim, ancak bunda da başarılı olamadım. Kampı kuşatan Sırplar içeriye sığınan Boşnak mültecilerin kendilerine teslimini istiyorlardı. 'Sadece kamp görevlileri içeride kalabilecek, aksi takdirde kamp bombalanacak'tı şeklinde tehdit ediyorlardı. Hollandalı komutan bu baskıya direnemedi ve hemen personelin listesinin hazırlanmasını istedi. Listedekiler kalacak, diğerleri Sırplara teslim edilecekti.'
Nuhanoviç, olayın en acı yanı olarak kararı mültecilere açıklama görevinin kendisine verildiğini belirterek, '(Sizi teslim edecekler) deyince mültecilerden feryatlar yükseldi. Bu feryatları hayatımın hiçbir döneminde unutamadım' dedi.
Kampın 13 Temmuzda boşaltılmaya başlandığını, mültecilerin Hollanda askerlerinin silah zoruyla, tek sıra haline getirilerek Sırp askerlerine teslim edildiğini anlatan Nuhanoviç, o gece yaşananları şöyle anlattı:
'Bu insanlara hiçbir şey yapmayacağını söyleyen Sırplar, 11 Temmuz 1995 ile 17 Temmuz 1995 tarihleri arasında, kadınları ve çocukları ayırt ederek yaklaşık 8 binden fazla genç ve yetişkin erkeği katletti. En büyük katliam 11-12 Temmuz 1995'te yaşandı.
Potoçari kampından zorla dışarı çıkarılıp Sırplara teslim edilen Srebrenitsalı erkekler ya kampın yakınlarında öldürülüyor ya da en yakın yerleşim yerlerine götürülüp orada katlediliyorlardı. Bütün bu olup bitenleri gören ve başlarına gelecekleri anlayan mülteciler korkuyla çığlıklar atıyor ve Hollandalı askerlere yalvarıyordu. Hollandalı askerler, mültecilere kampı terk etmenin dışında hiçbir alternatif bırakmadı. Kamp etrafında vahşi hayvanlar gibi boğazlanan insanların feryatları gece boyunca devam etti. Dünya bu vahşi olayı sadece seyretti.'
Anne ve babası ile kardeşini birlikte çalıştığı, tercümanlığını yaptığı Hollandalı komutanlara yalvarmasına rağmen kurtaramadığını ifade eden Nuhanoviç, sözlerini şöyle sürdürdü:
'Bunun üzerine kardeşimi kurtarmak için bir formül aradım. Kamp komutanına verdiğim 'kalacaklar' listesine o zaman 19 yaşında olan kardeşim Muhammed'i de ekledim.
Listeyi inceleyen Hollandalı komutan bu ismi bana sordu. 'Yeni alınan temizlikçi' dedim. 'İki hafta önce alınmıştı, ama Sırp kuşatması nedeniyle işe giriş formaliteleri tamamlanamadı' şeklinde sözlerimi sürdürdüm. Ancak, komutan, 'böyle birisi bizde çalışmıyor' diyerek, listeden kardeşimin adını sildi. Bu kardeşimin ölümü anlamına geliyordu.'
Bunun üzerine ailesiyle birlikte kamptan ayrılmaya karar verdiğini söyleyen Hasan Nuhanoviç, ancak babasının ve kardeşinin bu isteğine karşı çıktıklarını kaydetti.
Babası ve kardeşinin, kendisine, 'Sen kalmalısın ve bu yaşananları tüm dünyaya anlatmalısın' sözleri üzerine kampta kaldığını ifade eden Hasan Nuhanoviç, annesinin bir otobüse bindirilerek bilinmeyen yere götürüldüğünü, babası ve kardeşinin ise kampa yakın bir yerde öldürüldüğünü açıkladı.
Hasan Nuhanoviç, ailesinden hayatta sağ kalan tek kişinin kendisi olduğunu belirterek, '15 yıldır bu olayı dünyaya anlatmak için çaba gösteriyorum. Ancak kendi psikolojim bozuldu. Çünkü hala bu olay anlaşılmış değil' dedi.
Ailesini katledenleri bulmak için de özel çaba sarf ettiğini belirten Nuhanoviç, 5 yıl önce bir Sırp'tan annesinin önce hapsedildiğini, daha sonra öldürüldüğünü öğrendiğini ifade ederek, 'Annemi katleden kişiyi belgeleriyle tespit ettim. Bu kişi şu anda Saraybosna'da bir devlet görevlisi olarak çalışıyor' diye konuştu.
Nuhanoviç, elindeki belge ve bilgileri polise ve adli makamlara ulaştırdığını ifade ederek, 'Ama bu kişi hala işine devam ediyor ve serbest bir şekilde gezebiliyor. Bu insanlar serbest gezerken ben nasıl rahat edebilirim' diye konuştu.
Şu anda iki hayat yaşadığını, bunlardan birinin ayakta kalabilmek için para kazanma zorunluluğu olduğunu belirten Nuhanoviç, şöyle devam etti:
'Diğer hayatım ise gördüklerim, yaşadıklarım ve unutamadıklarım. Kampa sığınan mültecilerin Çetniklere teslim edilirken bana olan bakışlarını, çığlıklarını unutamıyorum. Annemi, babamı, kardeşimi ölüme yolcu ettiğim anı unutamıyorum. Katillerin serbest gezmesini ise kabul edemiyorum.'
Tercüman olarak görev yaptığı sırada, Hollandalı askerlerin insanların öldürülüşüne aldırış etmediğine, yalan söylediklerine tanık olduğunu anlatan Hasan Nuhanoviç, sözlerini şöyle sürdürdü:
'Kendi canlarını kurtarmak için çaba gösterdiler. Vicdansızlık yaptıkları umurlarında değildi. Orada Müslümanların öldürülüşü belki umurlarında olmayabilirdi, ancak kendi ülkelerinin itibarını düşünüp o masum insanları kurtarmalıydılar. Bu bölgede Fransızlar veya İngilizler olsaydı, durum böyle olmazdı. Onların da Boşnakları çok sevdiklerinden bu sözü söylemiyorum. En azından onlar kendi ülkelerinin itibarını kurtarmak için bizim insanımızı canilerin eline teslim etmezdi.'
Hollandalı çeşitli sivil toplum örgütlerinin kendisiyle o sırada bölgede görev yapan Hollandalı askerleri görüştürmek istediğini de ifade eden Hasan Nuhanoviç, 'Askerler, şimdi kalkmış olayı inkar etmeye çalışıyor. Yalan söylüyorlar. Onlar o masum insanları Çetniklere kendi elleriyle teslim ettiler. Bu insanlarla nasıl görüşebilirim.'
Bosna'daki savaşta en fazla Srebrenitsa'nın da aralarında doğu kentlerinde, köylerinde toplu katliam ve tecavüzlerin yaşandığını ifade eden Hasan Nuhanoviç, ancak bu bölgedeki sıkıntıların aradan geçen uzun yıllara rağmen devam ettiğini kaydetti.
Bu bölgelerde savaştan önce nüfusun önemli kısmını Boşnakların oluşturduğunu anlatan Nuhanoviç, ancak savaş sırasında katliamlardan ve göçlerden dolayı Boşnak nüfusun yok denecek kadar azaldığını belirtti.
Nuhanoviç, daha önce bu bölgelerde yaşayan Boşnakların eski evlerine dönmek istediğini, ancak bu insanlar için uygun ortam oluşturulmadığını ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
'Savaşta katliamların ve tecavüzlerin yanı sıra Boşnaklara ait evler ve köyler yakıldı. Buradaki insanlar dünyanın dört bir yanına göç etti. Savaş bitti, ancak bu insanların köylerine, evlerine dönmesi için güvenli ortam oluşturulmadı. Çünkü savaş suçluları hala buralarda yaşıyor. Bu insanlar serbest gezerken, katliamları yaşayan insanların evlerine dönmesi beklenemez.
1996 yılında BM ve EUFOR komutasında 60 bin asker Bosna-Hersek'e geldi. Ancak bu askerler hep Boşnak bölgelerine yerleştirildi. Srebrenitsa gibi bölgelere askerler yerleştirilmedi. Aslında önemli bölgeler buralardı, çünkü buralarda daha önce Boşnak nüfus fazlaydı. Fakat onlar topraklarından sürülmüşlerdi. Güvenli ortam oluşturulmadığı için insanlar evlerine dönemedi. Şu anda Sırp Cumhuriyeti bünyesinde Boşnak nüfusun azınlığa düşmesinin temel sebebi budur. İşte savaşın ve soykırımın sonucu.
Bosna'da sadece ateş kesildi, insanlar öldürülmüyor, ancak ülke karışık bir yapıya büründü. Doğu Bosnalılar doğdukları topraklara gidemiyor. Saraybosna'da veya ülkenin başka bölgelerinde yaşamak zorunda kalıyor. Doğu Bosna'ya Boşnak nüfusun dönmemesinin temel sebebi savaş suçlularının hala o bölgede yaşıyor olmasıdır.
Savaş suçlusu olarak Saraybosna'daki mahkeme yaklaşık 15 bin kişiyi tespit etti. Ancak bu insanlar arasında yakalanan ve ceza alan sayısı 200'ü bile bulmuyor. Ben babamın köyüne gidemiyorum, gittiğimde savaş suçlularıyla karşılaşıyorum. Buna ise dayanamıyorum. Bu bölgelere gidenler sadece yaşlı çiftler, onlar da çaresizliklerinden dönüyor.'
Halen Saraybosna'da yaşayan Hasan Nuhanoviç, o dönemde yaşadığı olayları ve elindeki belgeleri bir araya getirerek, 2007 yılında 'Birleşmiş Milletler Bayrağı Altında/Uluslararası Toplum ve Srebrenitsa Katliamı' adıyla bir kitap kaleme aldı.
Nuhanoviç, Boşnakça ve İngilizce yayımlanan kitabının Türkçe olarak da basılmasını çok arzu ettiğini söyledi.