|

Barışa direnen "muhtar bile olamaz"

Yeni Şafak
04:00 - 25/03/2015 Çarşamba
Güncelleme: 00:44 - 25/03/2015 Çarşamba
Yeni Şafak
Cengiz Algan - Yazar


Selahattin Demirtaş Türkiye'nin dört bir yanından gelip farklı fikirlerini 11 gün boyunca tartıştırarak önyargılarını törpülemiş gençleri, nasıl yeniden eski kalıp yargılarına ittiğini hiç öğrenemeyecek. Canı sağ olsun. Biz barış gelene kadar “barış” demeye devam edeceğiz. “Muhtar bile olamaz” dedikleri adam bugün Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda Türkiye'nin bütün muhtarlarını toplayıp çözümü ve barışı anlatıyor. “Olamaz” diyenlerin gücü ise ancak Barış Trenleri'ni taşlamaya yetiyor.



Çatışmayla geçirdiğimiz 30 yıl boyunca sorunu çözmek için adım atmaya kalkan her lider ve hükümet eski devlete tosladı, tasfiye edildi. Çünkü Kürt sorunu Türkiye'nin yumuşak karınlarından biri ve belki de en önemlisiydi. Bunu görüp yarayı iyileştirmeye girişen liderler ya siyaset dışı yollarla, acımasızca bastırıldı ya da geri adım attılar. Özal'a karşı 1993 “örtülü darbe”si gerçekleştirildi. Bütün kadrosu faili meçhullere kurban gitti, 30 yıllık savaşın en kanlı dönemi yaşandı ve Özal şüpheli şekilde öldü. Erbakan'a karşı 28 Şubat'ta tanklar sokağa indi. “Bask modeli”ni cümle içinde kullanan Çiller bir hafta içinde Mr Hyde'a dönüştürüldü. “AB'nin yolu Diyarbakır'dan geçer” diyen Mesut Yılmaz'ın burnu yumrukla kırıldı. Bunlar derhal susup yerlerine oturdu ve tarihten silindiler. O arada binlerce Kürt ve Türk bu anlamsız çekişmeler yüzünden kurban edildi.


Erdoğan ise dirençli çıktı. Gelir gelmez Olağanüstü Hal uygulamasını kaldırdı. 2005'te Diyarbakır'daki tarihi konuşmasını yaptı. “Gerekirse baldıran zehiri” içeceğini ve “bu yola kefeniyle” çıktığını söyledi. Her adımında sert darbelerle karşılaştı ama geri adım atmadı. “Dokunanın yandığı” Kürt sorununun en can alıcı noktalarına dokunmaktan çekinmedi. Toplumun (ve doğal olarak partisinin tabanının) zihninde adı “bebek katili” olarak kodlanmış Öcalan'la görüşüldüğünü açıklamaktan da çekinmedi. Dağlıca, Aktütün gibi karakol baskınlarına, Oslo görüşmelerinin sızdırılmasına, Habur'da sürecin çökertilmesine, Gezi ve Kobani ayaklanmalarına, 17-25 Aralık darbe girişimlerine rağmen masadan kalkmadı. Bu kararlılığı sayesinde sürecin asli mimarı oldu ve “muhtar bile olamaz” denilen bu siyasetçi, idarenin en üst makamına kadar tırmanarak Türkiye siyasetindeki yerini, artık geri dönülemez biçimde sağlamlaştırdı.



Barış treni!


Erdoğan ve Öcalan'ın başını çektiği çözüm dinamiği tıkır tıkır işlerken, çözüm karşıtları da mıknatısla çekilmiş gibi tek cephede toplanmaya başladılar. Pokerde beş benzemezin bir elde toplanması gibi işe yaramıyorlardı ama ellerindeki kartlar bilinmediği için de oyunun içinde kalıyorlardı. İstedikleri her yeni kartla yeni hamleler yaptılar. Bazen blöf yaptılar, bazen kartlarına çok güvenip varını yoğunu masaya sürdüler. Ama hep kaybettiler. Çünkü Erdoğan'ın elindeki kartlardan daha güçlüsü yoktu: Halkın desteği.


11-21 Aralık tarihlerinde İstanbul-Diyarbakır arasında, Barış Treni'yle yolculuk eden bizler, her iki tarafın elindeki kartların gücünü ve zayıflığını somut olarak görme fırsatı bulduk. İstanbul'dan çıkıp İzmit, Eskişehir, Ankara, Kırıkkale, Kayseri, Sivas, Malatya, Elazığ'dan geçerek Diyarbakır Newroz alanında Öcalan'ın mektubunu dinleyene kadar geçtiğimiz tüm istasyonlarda, şehirlerin sokaklarına çıkıp halkın nabzını tuttuk. Açtığımız sokak stantlarında ve kameralarla yaptığımız sokak röportajlarında insanların barışa ve çözüme olan desteğinin büyüklüğünü gördük. Anketlerde zaten görünen desteği sokakta bizzat test etme imkânı bulduk. Üstelik geçtiğimiz hemen her şehir milliyetçi-muhafazakâr özellikleriyle bilinen şehirlerdi.



Halkımız barışa inanmış!


İnsanlar bizlere “barışa nazar değmesin” diye nazar boncukları dağıtıyor, Diyarbakır'da barış halayını çekerken sallamak için kenarı işlemeli mendiller hediye ediyor, topladığımız barış cümlelerini yazmak ve Barış Treni gönüllüleriyle fotoğraf çektirmek için kuyruğa giriyordu. Bize moral vermek için treni ziyaret edenler ellerinde tepsi tepsi tatlılarla geliyordu. Diyarbakır'da devletin vali yardımcısıyla yerel yönetimin görevlileri ve tren gönüllülerinin birlikte halaya durması görülesi manzaralardandı.


Kayseri Düşünce Okulu'ndan Ferhat Akmermer ve Malatya'nın en meşhur tatlıcısı Sedat Alpkıray kardeşlerim, birer barış elçisi gibi, bizleri bir an bile yalnız bırakmayıp her ihtiyacımızı karşıladılar. Hakları ödenmez. İlk durakta uğurlayan Tuzla Belediye Başkanı Şadi Yazıcı, mükemmel bir organizasyon düzenleyen İzmit Belediye Başkanı Dr. Nevzat Doğan, Malatya Yeşilyurt Belediye Başkanı Hacı Uğur Polat aklımızda en çok yer edenlerden. Barışın böyle dostları olduktan sonra Çözüm Süreci emin ellere emanet demektir. Ve tabii ismini bilemediğimiz yüzlerce esnaf, işçi, işsiz, ev hanımı, öğretim görevlisi, iş adamı, simitçi, belediye zabıtası, emekli… Kısacası barışa inanmış halkımız, bize unutulmaz bir yolculuk yaşattılar.


Bir de barışa direnenler vardı tabii. Daha yolculuğun ilk adımında bizi “devletin resmi treni”, “AKP'nin yalakaları” ilan eden, artık toplumda partikül düzeyine inmiş sol gruplar; yedi renkli logomuzdan yola çıkıp bizi “Siyonist ajan”, “Ermeni dölleri” ilan eden komplocu sağ gruplar; “Açılımcı köpekler” olduğumuza hükmeden ve stantlarımıza saldırıp, panel yaptığımız salonların etrafını kuşatan kabadayı ülkücüler; Barış Ağacı dikilmesine bile tahammülü olmayan, 15-20 saldırganı engelleyip güvenliğimizi sağlayacağına, kurulan mizansene uyup bizi şehirden apar topar kovalayan mülki idare amirleri; pireyi deve yapıp “Barış Treni raydan çıktı” manşetleri atan savaş dilli medya… Bunlar barışın düşmanları olarak kayda geçti. İşte muhtar bile olamayacak olanlar bunlardır asıl.



“Olamaz” diyenlerin gücü


Ama belki de bizi en çok üzen HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş oldu. Sabahına Diyarbakır'a gireceğimiz akşam, basından üzülerek öğrendik ki bizi “hükümetin seçim PR'ını yapan” aparatlar olarak ilan etmiş. “Barış Treni'ne binip binip geziyorlar”, “sonları hızlı tren gibi olur, kaza yaparlar” demiş. Sayın Demirtaş, Newroz'da okunacak barış mesajına hazırlanan, o gece heyecandan sabaha kadar gözüne uyku girmemiş genç barış gönüllülerinin kalbini ne kadar kırdığını, nasıl bir tedirginliğe sürüklediğini asla bilemeyecek.


Türkiye'nin dört bir yanından gelip farklı fikirlerini 11 gün boyunca tartıştırarak önyargılarını törpülemiş gençleri, nasıl yeniden eski kalıp yargılarına ittiğini hiç öğrenemeyecek. Canı sağ olsun. Biz barış gelene kadar “barış” demeye devam edeceğiz.


“Muhtar bile olamaz” dedikleri adam bugün Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda Türkiye'nin bütün muhtarlarını toplayıp çözümü ve barışı anlatıyor. “Olamaz” diyenlerin gücü ise ancak Barış Trenleri'ni taşlamaya yetiyor.



İLLÜSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM İBRAHİM CAN 2015-03-25T02:43:09.9338822+02:00 İLLÜSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM



#Selahattin Demirtaş
#barış
#çözüm süreci
9 yıl önce