|
ABD Afrin ve Menbiç’te ne yapabilir?

Türkiye baş döndürücü ama zamanlaması iyi yapılmış bir diplomasi savaşı veriyor. Suriye’de yaşananlar konusunda bir türlü karar veremeyen ABD’nin endişelerine (!) rağmen, Zeytin Dalı Operasyonu'ndaki kararlılığı Türkiye’ye diplomaside de önemli bir alan açtı. Adeta ”zor oyunu bozdu”. Başbakan Almanya’da Merkel ile pazarlık masasında iken, ABD Dışişleri Bakanı Tillerson’ın da Cumhurbaşkanı ile görüşmeye başlamış olması -tasarlanmış olsa da olmasa da- dünyaya ve bölgeye etkili bir mesaj verdi. Elbette bu görüntünün sonuçlarını almak için daha çok zamana ve müzakerelere ihtiyaç vardır. Her halükârda sürdürülmeli, fakat motivasyonun alandaki hakimiyetten geldiği unutulmamalıdır.



ABD’NİN SURİYE ZİKZAKLARI

ABD 2012’den beri Suriye konusunda sürekli zikzaklar çizerek, bir taraftan sorunun büyümesine diğer taraftan da bölgede devlet dışı silahlı aktörlerin üremesine sebep oldu. Hatta bir terör örgütüne karşı başka bir terör örgütüne sığındı. Verdiği görüntü Hollywood filmlerinden alıştığımız sahnelerin çok dışındaydı. Meseleye uzaktan bakanlar açısından bu durum şaşırtıcı olsa da, gerçek şu ki, ABD’nin bölge hakkında bildikleri eskimiştir. II. Dünya Savaşı'ndan sonra bölgeyi İngilizlerden devraldığında, teslim aldığı dosyaları yenileyememiştir. Kendi at koşturma sahası olarak gördüğü Ortadoğu’da ABD’nin pusulası şaşmıştır. Sürekli icbar eden, müdahaleyi önceleyen ve sahip olduğu geniş propaganda ağlarının içine aldığı yerli işbirlikçiler üzerinden korku salan ABD’nin dümeni kırılmıştır.

Suriye meselesi ortaya çıktığında kendi gücünü daha doğrusu yetersizliğini çok iyi biliyordu. Bu meselenin esasında Soğuk Savaş ile III. Dünya Savaşı arasında bir konumda olduğunun farkında olan ABD, bölgedeki müttefiklerini teşvik ederken kendisi iki yüzlü ve çekimser bir tavır takınmıştı.

2003’ten itibaren kontrol ettiği Irak’ta DAEŞ’in ortaya çıkması sürecinde de takip ettiği siyaset farklı olmamış; askeri danışmanları, hatta birlikleri önünde Irak’ın birçok yeri işgal edilirken seyirci kalmıştır. Bu acizlik, dünyanın süper gücünün Kandil’in eteğinde yetişmiş bir terör örgütüne teslim olması sonucunu doğurmuştur. ABD siyasetine 50-60 yıllık tarihi ittifakları, bölgesel dengeleri ve hatta ABD menfaatlerini zedeleyecek bir basiretsizlik hakim olmuştur.

TÜRKİYENİN TALEPLERİ VE
ABD’NİN KURNAZLIĞI

Tillerson’ın ziyaretinde gerek Cumhurbaşkanı ve gerekse Dışişleri Bakanı ile yaptığı görüşmelerde bütün belgeler önüne konulmuştur. Türkiye’nin kısa, net ve öz talepleri sunulmuş olmasına rağmen, yaptığı açıklamalarda hâlâ oyalayıcı bir dil kullanması, ABD’nin zamana yayarak idare edebilme kabiliyeti ile değil, tam aksine yetersizliği ile açıklanabilir. Hele siyasi kurnazlıkla açıklanması hiç mümkün değildir.

Türkiye ABD’den net ve açık olan istekleri, PYD/YPG terör örgütüne destek vermeyi bırakmasını, taahhüt ettiği gibi verdiği silahları geri toplamasını, PYD unsurlarını himayeden vazgeçerek Menbiç’ten çekilmesi veya Türkiye ile birlikte kontrolü kabul etmesidir. Tillerson eskilerin deyimi ile “itnâb ve tatvîl-i kelâm” ile yani geveleyip, lafı uzatıp bu taleplere gerçek bir cevap verememiştir. Türkiye-ABD ilişkilerinin kriz noktasında olduğunu ama müzakerelere devam edileceğini söylemesi mahkemeyi boşuna meşgul etmekten başka bir şey değildir.

Tillerson’ın tavrı Kemal Tahir’in hikâye ettiği Çenebaz Osman Efendi’yi hatırlatıyor. Aklı da yine Kemal Tahir’in Rus komutan Romanzof’a söylettiklerini andırıyor: “Bu efendi delidir desek, edepten dışarı!.. Bunun aklı var, var olmasına da bu akıl bizim bildiğimiz, gördüğümüz akıllardan değil.”

Söylediğimiz gibi, diplomasi uzun, meşakkatli bir yoldur ve sabır ister. Ama muhataplarınızın da buna uygun, mütekabiliyeti ve karşılıklı kazanmayı benimseyerek pazarlık yürütmesi halinde bu sabrın bir anlamı vardır. Yoksa kör bir inat ve sürekli DAEŞ’e odaklanma fantezisi gibi bir Atilla bahanesi üretip “âlemi aptal sananlara” karşı sabrın bir faydası yoktur.

Türkiye’nin komisyon kurup, söz ve fiilin birlikte yürüdüğünü test etme arzusu muhtemelen karşı taraftan gördüğü ışıktan değil, diplomasiyi bitiren taraf olmamak veya hâlâ müttefik tortusunun kaldığına inanmasındandır. Oysa sınır boylarındaki güvenlik kaygılarını anladığını söyleyen Türkiye’nin müttefiki, ne PYD/YPG konusunda ve ne de besledikleri terör elebaşı hakkında Türkiye’ye hak verdiğini açıkça ifade edememiştir. Beklenen cevabı vermemesi, bir diplomat kaçamağı, bir siyaset körlüğü, bir dış politika beceriksizliği değilse, doğrudan kıyamet alâmetidir. Ancak bu kıyamet, ABD’nin kendi kıyametidir. II. Dünya Savaşı'ndan itibaren Ortadoğu’da kurduğu dengeler teker teker bozulacak ve ABD kendi kıyametini yaratacaktır.

İsterseniz bir kere daha hatırlatalım: 2003’te başlayan Amerika’nın Irak’ı işgali milyonlarca insanın kaybına neden oldu. Oldukça karmaşık bir yapısı olan Irak toplumu bu süre içinde kristalize edildi. Eskiden birlikte yaşayanlar ayrıştırıldı. Irak halkları birbirlerine karşı kullanıldı. Demokrasiyi getirme iddiası ile Irak’ı işgal eden ABD’nin yazıp onaylattığı anayasa işlevsiz bir metin olmaktan öteye geçemedi, İran’ın müdahalesine imkân veren istikrarsız bir yapı doğurdu. Bölge daha önce Afganistan’da yaratılan el KAİDE gibi terör örgütlerinin faaliyet alanına dönüştü. Irak’ta el Kaide’ye karşı oluşturulan kuvvetler DAEŞ ile birleşti. Vekâletle hareket eden her terör grubu alternatifini sahaya taşıdı ve yüzbinler hayatını kaybetti. Irak gibi Suriye de bölüşüldü, Rusya’nın müdahalesine kapı aralandı ve sahne tekrar seyredilmeye başlandı.

Şimdi soralım: ABD ne yapabilir?

Dün yapılanlar, bugün yapılacakların aynasıdır. Yaşanan bunca tecrübe ABD’nin bu krizde ne yapabileceğini, daha doğrusu yapamayacağını göstermektedir. Artık savaş ve barış bizim elimizdedir. Vakit birlik olma, Afrin’de de, Menbiç’te de kendi göbeğimizi kesme vaktidir.

#Rusya
#Irak
6 yıl önce
ABD Afrin ve Menbiç’te ne yapabilir?
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti