|
2018 AB için de karar yılı olacak

2017 Avrupa Birliği için oldukça zor bir yıl olarak kayıtlara geçti. İngiltere’nin Birlik’ten ayrılma kararı alması, Birliğin küçük ülkelerinin uluslararası örgüte hem ekonomik hem siyasal açıdan daha fazla yük getirmeye başlamasının yarattığı tartışmalar, yükselen ırkçılık ve sağ partilerin daha etkin bir pozisyona gelmeleri, buna paralel biçimde yükselişe geçen ulus-devlet taleplerinin artışı. Bunlar son birkaç yıldır AB açısından gündemi meşgul eden konulardı ancak 2017 bu tartışmaların çok daha sert ve görünür biçimde yapıldığı bir şekilde yaşandı.


Tüm bunlar AB için bir siyasal ve ekonomik bunalımın yanı sıra kimlik bunalımına da işaret etmekte. Kendi bünyesinde İkinci Büyük Savaş sonrasında bastırmayı bir ölçüde başardığı faşist ideolojilerin güncellenmiş sürümlerinin sistem içerisinde gözükmesine Avrupalı siyasetçiler ilk başta basit oy hesaplarıyla hoşgörüyle yaklaşırken zaman içerisinde sistemin bu tehlikeli yaklaşımların kontrolüne girmeye başladığını görüp irkildiler.

İlginç bir şekilde kimlik bunalımının derinleştiği bu süreçte nefret söyleminin öğesi olarak Türkiye ve Türkiye’nin lideri Recep Tayyip Erdoğan belirdi. “Erdoğan’a saldırmanın dayanılmaz hafifliği”nin cezbesine kapılan liderler kısa vadeli çıkarlarına Avrupa kimliğini feda ettiklerini 2017 içerisinde farketmeye başladılar ancak iş işten geçmiş gibi gözüküyor.

İlk başta sistemi kontrol etmenin aracı olan aşırı sağ-ırkçı söylem ve yabancı düşmanlığı süreç içerisinde marjinalleşmeyi tetikleyerek parçalı bir siyasal yapı meydana getirmiş bulunuyor. En yakın ve ibret verici örneği Almanya. Seçimlerin üzerinden üç aydan fazla bir zaman geçmiş olmasına rağmen koalisyon görüşmeleri bir neticeye varamadı ve Almanya 2018’e hükümetsiz giriyor.

Hıristiyan Birlik Partileri (CDU/CSU), Hür Demokrat Parti ve Yeşiller arasında süren ve partilerin renklerinin bütünleşik hali Jamaika bayrağına benzediği için Jamaika koalisyonu olarak da adlandırılan ve başlangıçta katılımcılık edebiyatı üzerinden âlâyı vâlâ ile selamlanan koalisyon görüşmelerinin başarısızlıkla neticelenmesi popülist siyasetle birlikte değerini yitiren merkez siyasetin Avrupa için ne kadar değerli olduğunu bir kez daha hatırlatmış oldu. Zira koalisyon görüşmelerinin başarısızlıkla sonuçlanmasının nedenlerinden birisi olarak aşırı sağ popülist parti Almanya için Alternatif Partisi’nin (AfD) %12,6 oy alarak tarihinde ilk kez Meclis’te temsil edilmeye başlaması gösteriliyor.

Merkel’in hem seçim başarısızlığının hem de koalisyon görüşmelerindeki başarısızlığının arkasında yatan neden olarak ise mülteci politikasındaki başarısızlık gösteriliyor. 2005’ten beri Şansölye koltuğunda oturan Merkel’in bir yıl içerisinde üç kez başarısızlığa uğramış olması onun için de son düdüğün çalmaya yakın olduğunu gösteriyor.

Almanya’da siyaseten oluşan bu zaafiyetin kendisi açısından kritik bir dönemece giren AB’deki süreçleri etkilememesi imkansız. Hatırlanacağı üzere Kasım ayı içerisinde 23 AB üyesi ülke Avrupa’nın kendi ordusunu oluşturması için bir karara varmış ve ortak bir bildiri yayınlamışlardı. AB’nin kendi otonom gücüne sahip olması gerektiği Soğuk Savaşın sona ermesinin ardından sürekli tartışılan bir mesele. 1990’ların sonunda bu hedefe çok yaklaşmış olan Avrupalılar Transatlantik ortakları ABD’nin “AB NATO’nun altını oyuyor” ithamıyla karşı karşıya kalmışlar ve otonom bir askerî güç arayışından vazgeçmişlerdi.

AB Komisyonu Başkanı Tusk’ın “Avrupa için varoluşsal bir tehdit” olarak nitelediği Trump’ın seçim kampanyası boyunca Avrupa’nın NATO harcamalarına katılmıyor olmasından bahsetmesinin Avrupa’da yarattığı tedirginliğin otonom Avrupa’yı savnunan siyasetçiler tarafından bir fırsata dönüştürülmek istendiği üzerinde daha önce durmuştum.

Kasım 2017’de alınan karar bu yönde atılan bir adım ancak bu karar AB’nin tarihsel olarak belki de en zayıf olduğu dönemde alındığı için “düşük doğum” olmaya aday. AB, Transatlantik bağlarından kurtulabilecek mi? 2018’de buna ilişkin Avrupalıların girişimlerini izleyeceğimiz muhakkak. Ancak sadece Almanya’da 35 bine yakın Amerikan askerinin bulunuyor olması dikkate alındığında bunu ne derece başarabilecekleri konusundaki merakın artmaması mümkün değil.

#NATO
6 yıl önce
2018 AB için de karar yılı olacak
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset