|
Zaman kısıtlı, vazife ağır

Suriye’deki terör odaklarına yönelik operasyonda Afrin merkezinin PYD tasallutundan kurtarılmasının ardından, bölgenin diğer operasyon sahalarıyla karşılaştırıldığı o kareyi mutlaka görmüşsünüzdür. Türkiye ve yerel müttefiklerinin 58 gün boyunca askeri operasyon sürdürdüğü Afrin ve çevresinde neredeyse hiç yıkım yaşanmazken, ABD’nin Rakka ve Musul’da, Rusya-İran’ın ise Halep ve İdlib’deki operasyonlarında taş taş üstünde kalmadı. Fotoğrafları yan yana koyup baktığınızda, aradaki fark gerçekten dehşet ve ibret verici.



Operasyonlar sırasında sivil kaybın yaşanmaması noktasında gösterilen özen yönünden, Türk ordusu, diğer hiçbir ordu ile kıyas edilemez. “Terör operasyonu” adı altında sivilleri bombalayan ve şehirleri yerle bir eden diğer orduları yöneten hükümetlerin, Afrin operasyonunun başlamasından bu yana sergiledikleri ikiyüzlü tutum, tam anlamıyla suç bastırma psikolojisini yansıtıyor. Türkiye’yi “sivil kaybı olmamasına dikkat etmeye” davet eden uluslararası güçler de aynı şekilde hedef saptırma peşinde. Her şey gözlerimizin önünde olup bitiyor.

Ordular da diğer bütün kurumlar gibi -duyguları ve zaafları olan- insanlardan oluştuğundan, istisnai bazı nahoş durumlar meydana gelebilir. Böylesi durumlarda da iç disiplin mekanizmasının kusursuz şekilde işletilmesi suretiyle, suiistimaller zaten önlenecektir. Şimdiye kadar, kendisine güvenen milletin yüzünü kara çıkarmayan ve yere eğdirmeyen ordu, bundan sonra da aynı hassasiyeti korumayı sürdürecektir, sürdürmelidir.

***

Afrin’de elde edilen askeri başarı, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından, ordunun sahada operasyon yapma kabiliyetini hâlâ en üst düzeyde koruduğunu gösteriyor. Bu, Türkiye’yi dışarıdan izleyen ve tökezleme bekleyen kesimler için ciddi bir mesaj. Darbeden sonra adeta “emir-komuta zinciri dağıldı, tamamen bitti” gözüyle bakılan ordunun, sınır ötesinde başarılı bir operasyon sürdürmeye devam edebilmesi, askerimizin kendine güveni ve psikolojisi açısından da çok önemli bir motivasyon kaynağı.

Şehitlik yıllarca en seküler ve dinden uzak kesimlerin bile sömürdüğü bir kavramdı. Hayatın diğer tüm alanlarında İslâm’ın temel emir ve yasaklarıyla kavga edenlerin, yine İslâmî bir kavram olan şehadete sarılması, onların hem samimiyetsizliğini hem de çaresizliğini açığa çıkaran bir ironiydi.

Ordunun yeniden “milletin ordusu” haline gelmesi sürecinde, şehadet kavramı da aslına rücu etmeye başladı. Cepheye giden askerlerin saf tutarak omuz omuza namaz kıldığı görüntüler, milletin -zaten ettiği- duaları şevkle ve gözyaşıyla sürdürmesini sağlıyor. Bugünkü gençlerin bile hatırlayabileceği kadar yakın dönemlerde, tek başına namaz kılmanın dahi sorun teşkil ettiği kışlaların şimdi böylesi manzaralara ev sahipliği yapıyor oluşu, Müslümanlar açısından hamd vesilesidir.

***

FETÖ yapılanmasının orduda bu kadar dal-budak salabilmesinin en büyük nedeni, ordunun İslâm’la makul ve dengeli bir ilişki kuramamasıydı. “Siyasal İslâm” suçlaması altında Müslümanlığa dair bütün sembol ve ibadetler yasaklanınca, FETÖ mantığı da kılık değiştirerek ordu saflarına sızdı. En başından beri ordu İslâm’la barışık olsaydı, bu karanlık zihniyet de gizli-kapaklı işler çevirme imkânı bulamayacaktı. Başörtüsünü, sakalı, namazı dışlayan ordu, takiyye için bunları terk eden ve yıllar içinde kendi ajandasını uygulamaya geçiren bir terör örgütüne altyapı hazırlamış oldu.

15 Temmuz kalkışmasının öğrettiği şeylerden biri, sade vatandaşın kendi ordusundan duygusal yönden koparılmasının faturasının bütün bir ülkeye çıkabileceği gerçeğiydi. Şu anda atılan adımlar ve sağlanan özgürlüklerle, ordunun İslâm’la adeta yeniden barışıyor olması, büyük bir yanlıştan da dönüldüğünün göstergesidir. O ünlü sloganı tersine çevirerek söylersek: “Evet, ama yetmez!”

Hiçbir ordu, manevî dinamiklere yaslanmadan ve o dinamikleri içselleştirmeden uzun süre ayakta kalamaz. İslâm’ın dışındaki diğer dinler için de pekâlâ geçerli olan bu ilkeyi fark eden çeşitli ülkelerin orduları, saflarında profesyonel bilginler ve din adamları istihdam ediyor bugün. Türk ordusu, bu anlamda da doğru adımlar atmalı. İslâm’ın, ordu tarafından “müsamaha edilen” bir yaşayış tarzı olarak değil, “her yönüyle profesyonel olarak bilinen ve derinlemesine vukûf kesp edilen” bir inanç sistemi şeklinde tanınması ve tanımlanması gerekiyor. Ordunun, dini her yönden ele alan yetkin bir akademiyi bünyesine katması, kendi yapısı ve selameti açısından artık bir mecburiyet.

***

Ahlâkî hassasiyetleri birinci öncelik olarak hep koruyan, İslâm’la sadece barışmakla kalmayıp İslâm’ı derinlemesine de tanıyan, üstün manevra ve savaş kabiliyetleriyle sahada düşmana korku salan bir ordu, Ortadoğu coğrafyasında yıllardır özlemi çekilen “caydırıcı adil güç” olarak kısa vadede büyük sempati toplayacaktır. Aleyhte kampanyalar ne olursa olsun, sahada bulunmak ve gücünü göstermek, masada da güçlü olmayı sağlayacaktır.

Kısacası coğrafya muhtaç, zaman kısıtlı, vazife ağır, sorumluluk ise oldukça fazla… Hepimiz için.

#TSK
#Afrin
#Mehmetçik
6 yıl önce
Zaman kısıtlı, vazife ağır
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi