|
​Sıcak gündeme Umman molası

Arap Yarımadası’nın birçok noktasına daha önce yolum düşmüş, geriye bir tek Umman kalmıştı. Geçtiğimiz hafta sonu, kısa ama yoğun bir ziyaretle, bu eksikliği tamamlamak nasip oldu. Umman hakkında okumalar yaparken, “dünyanın en temiz üçüncü ülkesi”, “en güvenli ikinci ülke”, “başkenti en temiz ülke” gibi çeşitli tanımlamalara rastlamıştım. Gidip gözlerimle gördüğümde, “Az bile söylemişler” dedim. Karşımızda gerçek anlamda bir “başarı projesi” duruyordu çünkü.



Türk Havayolları’nın (THY) tarifeli uçağıyla sabaha doğru başkent Maskat’a inişimizden itibaren, Umman’ın her yerinde müthiş bir özene, titizliğe, planlamaya, saygı ve içtenliğe şahit olduk. Sokaklardaki temizlik, insanlardaki cana yakınlık, camilerdeki ferahlık ve ülkenin geneline hâkim olan huzur ve güven havası gerçekten çarpıcıydı. Ortadoğu’nun mevcut kaotik ortamında, Umman, “çöldeki bir vaha” gibiydi adeta.

Gözlerden uzak ve kenarda bir konumda yer aldığı için, Türkiyeli turistlerin pek tercih ettiği bir ülke değil Umman. Bu durumda, Umman’ın sıradan bir çöl ülkesi zannedilmesinin de etkisi var belki. Ancak gittiğinizde göreceğiniz manzaranın sizi şaşırtmasına hazır olun: Tarihî dokunun ayniyle korunduğu şehir ve kasabalar, ilginç mimarileriyle kaleler ve surlar, kayalıkların içinde saklı inciler gibi duran göletler, dağ başlarındaki vadilere yayılan yemyeşil hurmalıklar… Umman’a dair bütün ezberlerinizi bozacak.

Bir akşam vakti yolumuzun düştüğü Vâdî Benî Hâlid vahası, muhtemelen hayatımız boyunca unutamayacağımız bir güzellik olarak zihinlerimizdeki yerini aldı. Dinî anlamda ülkenin kalbi olan muhteşem Nizvâ şehri de, bizi alıp Ortaçağ’a götürdü ve orada bıraktı.

***

Umman’ın resmi mezhebi İbâdîlik. Ülke nüfusunun yüzde 75’inden fazlasının mensup olduğu mezhebin kurucusu ve isim babası Abdullah bin İbâd et-Temîmî (v. 757). İbâdîlik, tarihsel olarak Hâricîliğin devamı olsa da, günümüzde eskinin teolojik ve politik çatışmalarından eser kalmamış. Bugünün İbâdîleri, ayrışmalar üzerinden tartışma çıkarmak yerine, ortak paydaları esas alan bir yaklaşım geliştirmiş. Örneğin, Maskat’taki Sultan Kâbus Camii’nde kıldığımız cuma namazında imam “Hulefâ-i Râşidîn”e (Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali) dua etti. Başkentin dışında namaz kıldığımız yerlerde, İbâdî Müslümanlar bizim cemaatimize tabi olarak bizimle namaz kıldılar. Biz de, denk düştüğünde onların arkasında namazlarımızı eda ettik.

İbâdîler, -tıpkı Mâlikîler ve Şiîler gibi- namazda ellerini bağlamayarak iki yana salıyor. Fatiha suresinden sonra “âmin” denmiyor, namazın bitiş selamı da sağ tarafa “es-selâmu aleykum” sol tarafa ise “ve rahmetullah” denilerek veriliyor. İbâdîlikte, cuma namazları her şehrin ve bölgenin en büyük camilerinde kılınmak zorunda. Bu nedenle, mahalle camilerinde minber bulunmuyor.

İbâdî teolojisinde amel imandan bir cüz kabul edildiği için, namaz hayatın merkezinde. Sokaklarda sigara içenlere rastlamak neredeyse imkânsız, çünkü sigara da toplumsal açıdan ifşa edilmemesi gereken bir günah olarak görülüyor. Alkollü içkiler kamusal alanda yasak; turistlerin kılık-kıyafetleri konusunda da ülkenin birçok yerinde kibar (ama ısrarlı) uyarlarla karşılaşmak mümkün.

***

Siyasal statüsü ‘sultanlık’ olan Umman, 1970’den bu yana Sultan Kâbus bin Saîd tarafından idare ediliyor. Babası Saîd bin Teymûr’u kansız bir saray darbesiyle devirdikten sonra iktidara gelen Sultan Kâbus, 48 yıldır görevde. Kendisinin kardeşi ya da oğlu bulunmadığından, ölümünden sonra yerine kimin geçeceği konusu, Umman’la ilgili siyasal tartışmaların odak noktasını oluşturuyor. Ancak İbâdî geleneğinde şöyle bir usul var: Görevdeki idareci öldüğünde, ailesi üç günlük bir istişare süreciyle onun halefini belirliyor. Bu sağlanamadığında, ölen hükümdarın sağlığında bıraktığı mühürlü bir mektup açılıyor ve onun orada bizzat işaret ettiği kişi, yerine geçiyor. Umman’da da bu senaryonun yaşanacağı düşünülüyor.

Oğlu tarafından devrilen Sultan Saîd bin Teymûr döneminde Maskat, ufak bir sahil kasabası görünümündeymiş. Sultan, küçük ve izole ülkesindeki her türlü hareketlilikten son derece ürktüğü için özel araç edinmek ve güneş gözlüğü takmak kesin şekilde yasakmış. Sultan Saîd’in iktidarında Umman’ın tamamında yalnızca üç okul, bir hastane ve yaklaşık 10 kilometrelik stabilizeyol varmış. Gazete ve basın-yayın elbette yokmuş. Ülkede eğitim görmesine izin verilenler, sadece sultanlık ailesinin erkek üyeleriymiş. Onlar da yetiştirilip devlet hizmetinde istihdam edilirmiş.

Sultan Kâbus’un iktidarında, Umman gerçek anlamda çağ atlamış. Binlerce okul, hastane ve gelişmiş tesisin kurulmasının yanı sıra, devlet sistemi de modernize edilerek ülkede istikrar sağlanmış. Tüm bunların arkasında, ülkenin iskeletini çatan İngilizlerin bulunduğunu söylemeye gerek yok. Geçtiğimiz yüzyıllarda Hint Okyanusu’nda yaşanan Umman-İngiliz rekabeti, günümüzde iki tarafın da kazandığı bir işbirliğine dönüştürülmüş. Umman’ın uluslararası ilişkilerdeki mottosu da şu: “Herkesle dost, hiç kimseye düşman”.

***

Gündemin sıcaklığı ve yoğunluğu içinde güzel bir mola yerine geçen Umman seyahatimiz, THY Maskat Müdürü sevgili kardeşim Abdullah Ömer Çelik’in harika misafirperverliği sayesinde mümkün oldu. Yolunuz Umman’a düşerse -ki mutlaka düşsün- aynı misafirperverliği fazlasıyla bulacağınızdan emin olabilirsiniz.

#Umman
#Arap Yarımadası
6 yıl önce
​Sıcak gündeme Umman molası
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset