|
Mahzun hazine

Pazar sabahı, Mescid-i Aksâ’da namazı kıldıktan sonra, Şam Kapısı’ndan batıya doğru yürüdüm. Yeni Kapı’yı geçip, kavşaktan karşıya düz devam eden Şlomo HaMeleh Caddesi’ne yöneldim. Yaklaşık iki dakikalık bir yürüyüşün ardından, yolun düzleştiği noktada, tam karşımda ağaçlı ve sakin bir park vardı. Aslında park değildi burası; Kudüs’teki en büyük Müslüman mezarlığı Mamilla’daydım.



Mezarlığın ana yola bakan kapısından içeri girdim. Birkaç adım atınca karşıma gelen kubbeli bina, Alâuddîn Aydoğdu el Kubâkî’nin türbesi. Memlûklar döneminde Safed ve Halep valiliklerinde bulunan Kubâkî, görevden alındıktan sonra yerleştiği Kudüs’te 1289’da vefat etmiş. Son derece saygın ve dindar bir şahsiyet olduğundan, kabrinin üzerine daha sonra türbe inşa edilmiş. “Kubâkiyye Zaviyesi” olarak da anılan yapı, sur dışında Memlûklardan günümüze kalan tek eser.

Kubâkî türbesinden ileri doğru düz devam edince, inşaatı hâlâ devam eden “Tolerans Müzesi”nin hemen önünde, yan yana iki kabir gördüm. Biri, Memlûk dönemi Kudüs eşrafından Aydemir Şucâî’nin eşine aitti. Yanındaki ise, Aydemir’in annesinindi. Tarihî bir mezarlıkta gelin-kaynananın yan yana kabirlerde yattığına ilk kez şahit oldum.

Mezarlık içinde batıya doğru yürüdüm sonra. Solumdaki büyük tarihî sarnıcın köşesinde, karşıma iki kabir çıktı. Cephesinde büyük çiçek desenlerinin yer aldığı taş sandukanın altında, Abdullah el Alemî medfûndu. 1863’te vefat eden Alemî, Nakîbu’l-Eşraf [Hz. Hasan’ın soyundan gelen Şerif’lerin başı] imiş. Sarnıca daha yakın diğer mezar, yine Alemî ailesinden Şeyh Emin’e aitti. Eski Kudüs’teki Salâhiyye Hankâhı’nda imam olarak da görev yapan Emin Alemî’nin vefat tarihi 1927. Kökenleri Fas’a dayanan Alemî ailesinin içinden tarih boyunca müderrisler, kadılar, imamlar ve şeyhler çıkmış.

Mezarlığın diğer tarafına geçerken uğradığım sarnıç, Roma döneminden kalma, 60 x 100 metre boyutlarında dev bir havuz aslında. Memlûk ve Osmanlı asırlarında su kaynağı olarak kullanıldıktan sonra, bugün âtıl vaziyette. Kenarındaki merdivenleri kullanarak tabanına inmek mümkün.

Sarnıcın yanındaki çıkıştan karşı taraftaki diğer parka geçince, ABD Konsolosluk binasına paralel kaldırımlardan yürüyüp, mezarlığın en batı ucuna ulaştım. Buradaki kubbeli yapı, Şeyh Ahmed Alâaddîn Decânî’nin (1471-1561) türbesiydi. Bugünkü Ramallah’ın kuzeyinde yer alan Decâniyye köyünde dünyaya gelen Şeyh Ahmed, Şâfiî mezhebine mensup bir sufi-fakih olarak Kudüs’teki medresesinde binlerce talebe yetiştirmiş. Türbe ziyarete kapalı olsa da, binanın bakımlı şekli dikkat çekiyordu.

Şeyh Ahmed Decânî’nin kabrinin hemen solunda iki büyük aile mezarlığı görülüyordu. Etrafı gri demir parmaklıkla çevrili olanı, Şeyh Abdullah el Kuraşî ve aile efradına aitti. Künyesinden de anlaşılabileceği gibi Kureyş kabilesine mensup olan Şeyh Abdullah’ın hayat hikâyesi Endülüs’te başlamış, ardından Mısır üzerinden Kudüs’e uzanmış. Şeyh Abdullah, 1202’de Kudüs’te vefat ettiğinde, ardında yüzlerce talebe bırakmış.

Diğer aile mezarlığı ise, Decânî ailesininkiydi. Kanuni Sultan Süleyman tarafından kendilerine Kudüs surlarının güney yakasında özel bir alan tahsis edilen aile, 1948’e kadar bugün Yahudiler tarafından Hz. Davud’a nispet edilen kabrin yakınlarında yaşamış. İsrail’in kuruluşuyla birlikte bölgeden uzaklaşmak durumunda kalan Decânîler, ailenin bir kısmının yaşadığı Yafa’ya ve diğer Filistin şehirlerine dağılmış.

Buradaki ziyaretleri tamamladıktan sonra, geldiğim yöne, ABD Konsolosluk binası tarafından tekrar doğu istikametine yürüdüm. Sarnıcın yola bakan tarafında, kaldırımdan yüksekte ayrı bir mezar topluluğu göze çarpıyordu. Kudüs’ün en ünlü ve eski sülalelerinden Naşâşibî’lerin aile kabristanındaydım bu sefer. Memlûklar döneminden itibaren Kudüs’te etkili olan Naşâşibî’ler ticaret, tarım ve bilhassa ok üretimi alanında uzmanlaşmış. Siyasetle de yakından ilgilenen aileden çok sayıda milletvekili, belediye başkanı ve bürokrat çıkmış. 1903’teki vefatından sonra buraya defnedilen ve mezarlıktaki kabri süslü taşıyla bilhassa dikkat çeken tüccar Hasan Naşâşibî öylesine zengin adammış ki, evlatlarına bir milyon kuruş miras bırakmış.

***

Asırlar boyunca Kudüslü Müslümanların defnedildiği Mamilla Mezarlığı, özellikle 1967’den sonraki işgalle birlikte, İsrail tarafından adım adım yok ediliyor. Bu terk edilmiş, mahzun ve sahipsiz hazine, Kudüs’teki işgalin en net şekilde görülebildiği bir alan. Mamilla’daki mezarların büyük bölümü, çevrede inşa edilen park nedeniyle yerle bir olmuş. Kalanların da tamamen yok edilmesi gündemde. Tüm bunların üstüne, mezarlık alanında İsrail tarafından yapımı süren müzenin “tolerans” ismini taşıması da, başlı başına bir ironi.

Eski imparatorluklar döneminde toplam alanı 130 dönümü bulan mezarlık, bugün yalnızca 20 dönüm. Mamilla’da şu anda kayıtlı mezar sayısı 841. Ancak sadece Haçlıların Kudüs’ü ele geçirdiği yaz buraya defnedilen Müslüman sayısının 70 bin dolayında olduğunu düşünürsek, kaybın boyutlarını zihnimizde canlandırabiliriz.

***

Kudüs’e yolu düşenlerin, Mamilla Mezarlığı’nı da mutlaka ziyaret etmesi gerekiyor. Bu, Kudüs’ü geçmişte “bizim” yapan Müslümanlara karşı asgari bir görevimiz.

#Mescid-i Aksâ
#Kudüs
#Filistin
6 yıl önce
Mahzun hazine
Muhteşem Yüzyıl Kösem’e Beren Saat dopingi
“Bu ezanlar -ki şehâdetleri dinin temeli-“
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar