|
Reyting kuruluşlarının güvenirliği

Türkiye’nin kredi derecelendirme süreci, 1990 yılında dünya para piyasalarından yapılan borçlanmayla birlikte başladı. Türkiye ilk kredi notunu, 4 Mayıs 1992 tarihinde “BBB” seviyesinde S&P’dan aldı. Bu değerlendirmeden bir gün sonra Moody’s de Türkiye’nin kredi notunun “Baa3” olduğunu bildirmiştir. 1994 yılında ise her iki kuruluş da bu notlamalarını düşürmüş ve yatırım yapılabilir ülke değerlendirmelerini geri almışlardır.



O tarihten sonra, 2012 yılında ilk olarak Fitch ülke notumuzu yatırım yapılabilir seviyeye çekerken, hemen arkasından 2013 yılında Moody’s de aynı yönde karar vermiştir.

Fakat aynı kurumlar, 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrasında, Türkiye ekonomisindeki gelişmeleri sebep olarak gösterip hemen not indirimine gitmişlerdir. O zamanki savları, borçların çevrilebilirliği, reel sektörün açık pozisyonu, büyüme rakamları ile ilgili birçok konu idi ama sonrasında hepsinde yanıldılar.

Yine ilerleyen süreçte 17 Mart 2017’de Moody’s Türkiye’nin not değişimiyle ilgili kararını açıklarken, önümüzdeki dönemde kredi notunu düşürecek olayları şöyle sıralamıştı:

* TL’de meydana gelecek hızlı değer kaybı,

* Rezervlerde ani ve yüksek miktarlı düşüş,

* Büyüme oranında sürüp giden bir düşüş,

* Kamu mali disiplininde bozulma.

17 Mart 2017’deki bu göstergelere, Mart 2018 yılında ne olmuş diye baktığımda, bu ülkeye yatırım yapmayın, çok riskli diyecek bir şey bulamadım. Evet, 2017 yılında son çeyrekte hızlı kur artışından dolayı TL %11,3 değer kaybına uğramıştır. Ancak TCMB rezervlerinde herhangi bir azalış söz konusu olmamıştır. Mart 2017’de 89,2 milyar $ olan rezervler, Mart 2018’de bir miktar artışla 89,3 milyar $ olmuştur. Yine Moody’s’in iddiasının tam aksine Türkiye %7’nin üzerinde çok yüksek bir büyüme yakalamıştır. Kamu mali disiplininde bütçe açığı, GSMH’nin %1,5’u olmuştur. Bu kısmi bir bozulma diye düşünülebilir ama AB’ye ve OECD ülkelerine kıyasla çok daha iyi bir durumdadır.

Peki, bir önceki tahminlerinde bu kadar fazla yanılan Moody’s olağan not açıklama dönemi olmamasına rağmen alelacele not indirimi açıklamasına neden ihtiyaç hissetti?

7 Mart 2018 Perşembe akşamı, yani Merkez Bankası'nın faiz artırmama kararının hemen sonrasında bu açıklamayı yapıyor. Çünkü Moody’s, Merkez Bankası'nın faiz artırmasını istiyor. MB’yi buna zorlamak için de, Türkiye’nin notunu düşürmeye karar vermiştir.

Moody’s, Türkiye notunu düşürmesinin gerekçelerini sıralarken, genelde hep klasik ekonomik ve siyasal öngörülerden bahsediyor. Ancak bu öngörülerden bir tanesi daha fazla dikkatimi çektiği için ondan bahsedeceğim.

Kredi Garanti Fonu’nun yarattığı potansiyel sonucu oluşacak yükümlülüklerin meydana getireceği sıkıntılar. 2017 yılının en önemli uygulamalarından olan, büyümeye ve istihdama çok büyük katkı sağlayan, aynı zamanda bankacılık ve reel sektöre büyük bir dinamizm getiren bu uygulama Moody’s’i rahatsız etmiş. Biz buradan onlara söyleyelim, rahatsız olmalarına gerek yok. Zira bu kredilerin hepsi batsa (yaklaşık 250.000 milyon TL) Hazineye yükü 17,5 milyar TL ki bankacılık sektörünü, ekonomiyi biraz bilenler bunun pratikte mümkün olamayacağını rahatlıkla söyleyebilirler, kaldı ki sektörün takip oranı %2,9’dur.

Artık tamamen teknik analizden uzak, sübjektif ve siyasi etkilerle hazırlanan bu kredi derecelendirme şirketlerinin raporlarının piyasada özellikle de doğrudan yatırımlar için çok da belirleyici olduğunu söyleyemeyiz.

Buna en güzel örnek, geçenlerde Türkiye’ye yatırım kararı alan dünya devi General Electric’in (GE), genişlemeden sorumlu başkanı ve CEO’su Alex Dimitrief’e, Moody’s’in daha yeni not indiriminde bulunduğu sorulduğunda “Moody’s notunuzu ne yaptı, açıkçası bilmiyorum ama GE için yatırımda öncelikli ülkelerden biri Türkiye” dedi. Dolayısıyla bu örnek Türkiye’nin dışarıdaki bilinirliğinin reyting şirketlerinin değerlendirmelerinin çok ötesinde olduğunu bir kez daha göstermiştir.

Kredi derecelendirme kuruluşlarını beğenmeyen, yanlı bulan ve bu çerçevede haksızlık yapıyor diye eleştiren sadece biz de değiliz.

2013 yılında ABD, kredi derecelendirme kuruluşu S&P’ye Mortgage kredilerinin karşılığında çıkarılan finansal kâğıtlara hak etmedikleri notları verdikleri için dava açmış ve 1,4 milyar $ ceza ödetmişti. Yine İtalya 2012 yılında haksız not indiriminden ülke ekonomisinin olumsuz etkilenmesi nedeniyle S&P’ye dava açmıştır.

Euro krizinden en derin etkilenen ülke Yunanistan’da, krizlerin derinleşmesine neden olarak da yine ülkenin riskini iyi ölçemeyen, ülkenin kredi notunu yüksek tutan ve ülkeye yatırımı teşvik eden kredi derecelendirme kuruluşları gösterilmiştir.

2008 krizi başta olmak üzere yaşanan bu gibi olaylar sonucunda, tüm dünyada kredi derecelendirme sektörü ve şirketleri tartışılır hale gelmiştir. Kredi değerlendirme ve derecelendirme sektörünün ağırlıklı payını ellerinde bulundurmaları sebebiyle önem atfedilen S&P, Moody’s ve Fitch ile birlikte tüm kuruluşlar itibar kaybına uğramışlardır.

MİLLİ KREDİ DERECELENDİRME KURULUŞU ÇALIŞMALARI

BDDK Başkanı Mehmet Ali Akben, milli kredi derecelendirme kuruluşu için çalışmaların sürdüğünü ve bu yılsonuna kadar tamamlanacağını söyledi. Tabii burada önemli olan milli derecelendirme şirketinin piyasalar tarafından kabul edilmesi. Kredi derecelendirme alanında bu üç şirketin oligopolünde olan kemikleşmiş yapıyı bozmak zor.

Ama yine de, yerel veya bölgesel olsa da, milli ve yerli bir uluslararası kredi derecelendirme şirketinin varlığı önemli.

#Kredi Derecelendirme Kuruluşu
#Moody’s
#Türkiye
6 yıl önce
Reyting kuruluşlarının güvenirliği
CHP’nin değiştirilmesi teklif dahi...
Kim savaşacak?
Varsın yere gelsin sırtımız
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?