|
Faizin düşürülmesinde tasarrufların etkisi ve “nefes kredisi”

Bugün ülkemizde en önemli tartışma konularının başında yüksek faiz geliyor. Bu durumu açıklayabilmek için tasarruf açığını da beraberinde incelemek gerekiyor.



Çok fazla detaya girmeden belirtmek isterim ki, bu temel sorunları düzeltmek için sanayileşme hızımızı ve beraberinde üretim hacmimiz ile çeşitliliğimizi, özellikle ihracat noktasında artırmak mecburiyetindeyiz.

Ancak, ülkemizde, üretim şartlarımızın gelişmesi, teknoloji yoğun üretimin genişlemesi, yatırımların teşvik edilmesi noktasında çok yoğun çalışılmasına rağmen, tasarruf oranlarının yeterli düzeyde artırılamaması önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.

Gerçekte, bu durum faiz oranlarının yüksek olmasının temel nedenlerinden biridir. Peki, tasarruf oranları artırılabilir mi?

Evet, Bunun için öncelikle kaynakları iyi tespit edip, aslında kıt olduğu düşünülen ama gerçekte böyle olmayan varlıklarımızın tasarrufa dönüştürülmesi gerekir.

Kısa vadede ilk akla gelen kaynak, bugün itibariyle 70 milyar liraya kadar ulaşmış olan BES’in daha yaygınlaştırılmasıdır. Orta vadede ise kurumsal mevduat yaratılması için en önemli kaynaklardan bir tanesi Kıdem tazminatı Fonunun oluşturulmasıdır.

Yine bankacılık sistemi dışında kalan, vatandaşın yastık altı diye tabir ettiğimiz altın birikimlerinin ekonomiye kazandıracak avantajlar sağlanmalıdır. Bugün yaklaşık 2200 ton (yaklaşık 100 milyar$) altının yastık altı tabiriyle ekonomimize katamıyoruz.

Vatandaşımızın elinde sadece altın değil, atıl olarak önemli miktarda döviz de bulunmaktadır. Bunların, bankalara yatırılmama gerekçelerinin iyice irdelenip, kısa sürede çözüm üretilmesi gerekir. Örneğin, toplumumuzda önemli bir kesim, inançları nedeniyle bu birikimleri ekonomik sistem dışında tutmaktadır. İşte bu noktada Katılım Bankalarının daha fazla rol almaları gerekiyor.

Türkiye’de yaklaşık 30 yıl mazisi olan Katılım Bankacılığının, hala bankacılık sektöründen %5 civarında pay alması, üzerinde düşünülmesi gereken bir durumdur. Bu konuda özellikle Katılım Bankaları Finans Birliği ve BDDK’nın çok önemli çalışmalar yapmaları gerekir.

Toplumumuzda ki diğer bir yatırım alışkanlığı konut alımıdır. 2008 yılında 427 bin adet olan konut satışı, 2017 yılında 1,4 Milyon adet seviyelerine çıkmıştır.

Bu süreçte temel sorun, birden fazla konut sahipliğinin yaygın olması nedeniyle, diğer finansal enstrümanlara yönlendirilmesi gereken kaynağın gayri menkule yatırılmasıdır.

Son dönemlerde faiz artışını tetikleyen diğer bir unsurda kredi/mevduat yapısıdır.

TL’de Kredi/Mevduat oranı %147 civarındadır. BDDK verilerine göre, toplam mevduatın (1.8 trilyon TL) %46’sı yabancı para mevduata (846 milyar TL DTH ve döviz cinsinden diğer tasarruflar) dönmüş durumdadır. Kredi talebi ise TL tarafında yoğunlaşmıştır. Dolayısıyla görece kıt olan TL mevduatı bulmak için faiz yarışı artacaktır.

Bankalarda, döviz tasarruflarının artmasının temel nedenleri, FED ve diğer merkez bankalarının hareketleri, kurlardaki artış, enflasyonist beklentiler ve jeopolitik risklerdeki artışlardır. Bu konulardaki olumlu gelişmeler, orta vadede döviz kurundaki oynaklığı azaltıcı etki yapacak, mevduatta TL’ye dönüş başlayacaktır.

Bu günlerde faizin düşürülmesi için her kesim kendine özgü yaklaşımlar sergilemekte. Peki kısa sürede faiz düşüşüne etki edecek hap niteliğinde öneriler ne olabilir, geçmişte uygulanan ve bugünlerde de uygulaması düşünülen “Nefes Kredisi” bunu ne kadar destekleyecektir?.

Bir önceki uygulamaya baktığımızda, bu konuda tecrübesi az olan iki bankayla, 80 bin firma ve 5 milyar liralık kredi hacmi yaratılmasına rağmen, ancak, 27 bin firmaya 2.6 milyar lira kredi kullandırıldı. Buda piyasada beklenen etkiyi istenilen düzeyde yapamadı.

KOBİ’lerin finansmana daha kolay ve ucuz ulaşabilmesini kolaylaştırmak amacıyla, TOBB ve bağlı odalar, Teskom ve Esnaf odalarının toplam mevduatlarını, en az iki yıl süre ile hiç faiz talep etmeden kendi üyelerinden, imalat sanayi yatırımlarına, makine teçhizat yatırımlarına ve ihracat yapan firmalara belirli limitlerde bankalar aracılığıyla kullandırılması, piyasa faizlerini ciddi manada aşağıya çekecektir. Kredi Garanti Fonu yine krediler için kefil olacaktır.

Bu odaların, yıllardır üyelerinden topladıkları aidatlarla oluşturdukları kaynakları, Gayrimenkul veya başka kanallarda değerlendirmek yerine, kendi üyesi olan KOBİ’lere ucuz finansman sağlamaları daha doğru olacaktır.

Ayrıca, TL olarak kullandırılan TCMB reeskont ve Eximbank kredilerinin miktarının artırılması, faizler genel düzeyini aşağıya çekmek için önemli katkı yapacaktır.

Öte yandan Dövize Endeksli Kredilerin 2 Mayıs’tan itibaren yasaklanması da TL faizlerinin artışına kısmi katkı sağlayacak, en azından yıl sonuna kadar ertelenmesi, sonrada tedricen firmaların rating durumuna göre azaltılması, TL faizler üzerindeki baskıyı azaltacaktır.

Bankacılık kesimi tarafından, bu kadar kısa sürede yoğun TL kredi kullandırılırken, eş anlı olarak TL mevduatı aynı hızla artırmak mümkün olmadı. O zaman TL kredileri fonlayacak mevduat dışı pasifler önem kazanıyor. Doğal olarak, her TL kredi kullanım imkanı, ancak kendisini fonlayabilecek TL kaynak yaratabildiği ölçüde yapılabilecek ve ne kadar bol kaynak yaratılabilirse kredi faizleri de o kadar düşük seviyede uygulanabilecektir.

#Faiz
#Bankacılık
6 yıl önce
Faizin düşürülmesinde tasarrufların etkisi ve “nefes kredisi”
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset