|
Divriği’de sanat sever bir sultan: Turan Hatun

Doğumlara ve ölümlere hiç aldırış etmeksizin var olan yeryüzüne sanatla tutunma gayreti, normal şartlarda sanatçının geleceğe kalma inat ve ısrarıyla birlikte düşünüldüğünde fıtrî bir mesele olarak makulleştirilebilir.


Sanatla tutunmayı, fertten millete tahvil ederek millî bir yer tutma ile birlikte düşündüğümüzde ise meselenin boyutu değişiverir.

Bunun en tipik örneklerinden biri kendimiziz.

Gayri müslim iken kuraklık, kıtlık, yosulluk... nedeniyle Orta Asya bozkırlarından kopup, itikadî ve amelî manada henüz mezhep tercihleri bile netleşmemiş (deyim yerindeyse çoğunluğu henüz heterodoks) Müslümanlar olarak Anadolu bozkırlarında (Rum diyarında) konaklamışız.

Konaklamışız diyorum çünkü, arkamızda her şeyi talan ederek gelen Moğollar’la, önümüzde bir duvar gibi duran Bizans devleti var. Bize Rum diyarının kapılarını açan Büyük Selçuklu yıkılmış, ondan doğan Anadolu Selçukluları’nın durumu ise hiç iç açıcı değil. Hasılı, iki büyük örgütlü güç arasında, boy reislerimizin kendilerini bey ilan ederek teselli oldukları ortamda yapayalnız, yırtık çarık, yalın kılıç kala kalmışsız.

İlk bakışta görünen budur ama iş bundan ibaret değildir.

Zira, Moğollar’dan yana güvenlik sorununu henüz çözemediğimiz, Bizans’ın adeta rutinleşmiş saldırılarına karşı yeterli tedbirleri alamadığımız halde, konakladığımız bu yeryüzü parçasında sanatla yer tutma çabamız parmak ısırtan bir azmin destanı olarak somutlaşmıştır.

Bu bahiste, söz konusu gayret ve azmin müstesna örneklerinden biri olan Sultan Hatun / Selçukî Hatun’la ilgili detaylı bilgiler için, sizleri İbni Bibi’nin Anadolu Selçukî Devleti Tarihi’ne (Çeviren: M. Nuri Gençosman, notlar: F. N. Uzluk, Uzluk Basımevi, Ankara 1941), Büyük Selçuklu Devletinden Türkiye Selçuklu Devletine - Mehmet Altay Köymen Armağanı (Editör: Mehmet Ali Hacıgökmen, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, Konya 2011) adlı çalışmaya yönlendirerek, Mengücek Beyi Ahmet Şah’ın karısı Turan Melek Hatun’un yer tutma gayret ve azmi hakkında Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası üzerinden ana hatlarıyla değinmek istiyorum.

Turan Melek Hatun tarafından 1228-29’da yaptırılan ve vakfedilen Divriği Ulu Cami ve Daruşşifası, iki yönden kendi maddi zeminini aşmaktadır:

1-Yukarıda da değindiğimiz üzere, Moğol istiası ve Haçlı Seferleri’yle hayatın bıçak sırtında sürdüğü ve mutlu geleceğe mahsus hiçbir garantinin söz konusu olmadığı, bilakis eli kulağında bir yok oluş hissiyatının egemen olduğu yıllarda yapılarak, inadına bir yurt tutuşu temsil etmesi,

2-Kadının, tekvin mahalli olmak yönünden toprağa ünsiyetinin bir tezhürü olarak, Rum diyarının bozkırına İran, Azerbaycan, Gürcistan ve Ahlat taş oymacılığından müteşekkil bir İslam mührü olarak kazınması.

Bu iki yönlü kendini aşmayı, maddî taraflarıyla açıklamak çok zor olmasa gerektir. Nitekim, Doğan Kuban Hocamız Divriği Mucizesi (YKY, İstanbul 2001); Kuban’dan daha az Şarkiyatçı görünen Patricia Blessing, Moğol Fethinden Sonra Anadolu’nun Yeniden İnşası – Rum Diyarında İslami Mimari 1240-1330 (Çeviren: Merve Özkılıç, Koç Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2018) adlı kitaplarında bunu sağlamışlardır.

Konuyla ilgili asıl eksiklik, Turan Melek Hatun’un mezkur yer tutma gayret ve azminin zihniyet yönünden henüz açığa çıkarılmayışıdır; diğer bir ifadeyle, Divriği Ulu Cami ve Daruşşifası’nı, onun toplumsal faydasını tamamlayan (ve/veya tam aksine bu faydayı kendi içinden bizzat üreten) sanat fikriyatının (akıl yürütmenin) metafizik boyutunun soyutlanmayışıdır.

Gazete yazısı yazdığımıza göre, mekur açığa çıkarmayı, malum boyutu soyutlamayı, güncel bir arayışımızla çakıştırarak sağlayabiliriz: Sanatta millik ve yerlilik!

Son zamanlarda bir slogan gibi kuşandığımız bu hususu doğru konumlandırmak için, misdak edinilen zihniyete göre oluşan mevcut farktan hareket edelim:

Sanat bakımından Matrakçı Nasuh’un, Levni’nin, Şeyh Galib’in zihniyetini... kendisine misdak edinen bir sanatçıyla, Bernini’nin, Goya’nın, Mallermé’nin zihniyetini kendisine misdak edinen sanatçı arasındaki fark!

Bu fark, Anadolu’nun sahipleriyle, onu Batı’ya yamamak isteyenler arasındaki giderilmesi imkansız olan farktır!

Bu fark, Gezicilerle bizim aramızdaki farktır!

Dolayısıyla, yer-yüz-üne sanatla tutunma ve yer tutma konusunda Turan Melek Hatun’un torunları / varisleri olduğumuzu idrak ettiğimiz gün, Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası üzerinden, ondaki sanat fikriyatını üreten / doğuran zihniyeti de hem aracısız olarak anlayabilecek, hem de gereğince yeniden kuşanabileceğiz inşallah.

#Divriği
#Turan Hatun
6 yıl önce
Divriği’de sanat sever bir sultan: Turan Hatun
Papa’nın kuzuları, kuzuların sessizliği...
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir