Müslüman sanatlarında tevhit hedef mi sonuç mu?

04:006/12/2025, Cumartesi
G: 6/12/2025, Cumartesi
Ömer Lekesiz

İnsanlar idrak gücünde ortaktır ama idrakin oran, usul ve esasında ortak değildir; zira idrak her insana, topluma, medeniyete; dile, inanca, ahlaka, siyasete, faydaya vb. göre farklılaşır. Nitekim sûret kelimesine sözlük esasında Arapça gibi Semitik bir dil olan İbranca’dan baktığımıza da idrak cihetinden aynı sonuç ortaya çıkmaktadır. Örneğin Maimonides, tamuna: şekil ile tavnit: suret kelimelerinin aynı anlamda sanılmalarının doğru olmadığını belirterek şu üç ayrıma dikkat çekmiştir: “…Tavnit

İnsanlar idrak gücünde ortaktır ama idrakin oran, usul ve esasında ortak değildir; zira idrak her insana, topluma, medeniyete; dile, inanca, ahlaka, siyasete, faydaya vb. göre farklılaşır.

Nitekim sûret kelimesine sözlük esasında Arapça gibi Semitik bir dil olan İbranca’dan baktığımıza da idrak cihetinden aynı sonuç ortaya çıkmaktadır. Örneğin Maimonides, tamuna: şekil ile tavnit: suret kelimelerinin aynı anlamda sanılmalarının doğru olmadığını belirterek şu üç ayrıma dikkat çekmiştir:

“…Tavnit kelimesi İbranicedeki bana fiilinden türetilmiştir, bunun anlamı bir şeyin bünye ve heyeti olup bununla bir şeyin kare, üçgen, daire vb. şekli kastedilir. Tevrat taki ‘Mişkan’ın (Çadır Tapınak) yapısı (tavnit) ve eşyalarının şekli (tavnit)..’ (Yaratılış: 3:2); “sana dağda gösterilen şekle (tavnit) göre...” (Çıkış, 25:40); ‘Kuş şeklinde (tavnit)...’ (Yasanın Tekrarı, 4:17); ‘el şeklinde (tavnit).’ (Hezekiel, 8:3); ‘Tapınağın giriş şekli/portresi (tavnit)..’ (Tarihler, 28:11)… pasajlarında tavnit kelimesi şekil anlamında kullanılmıştır. Bu anlamı sebebiyle İbranicede tavnit kelimesi herhangi bir sûrette Tanrı’yla ilgili nitelemelerde kullanılmamıştır. 

Temuna kelimesi ise İbranicede teşkik yoluyla üç anlamda kullanılmaktadır. Birinci anlamı, zihnin dışında var olan ve duyu organlarıyla idrak edilen şeyin sûreti yani şekil ve şemailidir. Tevrat’taki ‘bir şeyin sûretini (temuna) yaptınız...’ (Yasanın Tekrarı, 4:16); ‘Bir sûret (temuna) görmediniz.’ (Yasanın Tekrarı, 4:15) pasajlar(ın)da bu anlamıyla kullanılmıştır. 

İkinci anlamı bir şeyin, duyu organlarından uzak olması durumunda, o şeyin, kişinin zihninde mevcut olan hayali sûretidir. Bu anlamıyla Tevrat’ta ‘Gece rüyaların doğurduğu düşünceler içinde...’ (Eyüp, 4:13) pasajında ve bunun devamında ‘Durdu, ama ne olduğunu seçemedim. Bir sûret (temuna) duruyordu gözümün önünde...” (Eyüp, 4:14) şeklinde geçmektedir ki burada uykuda göz önüne gelen hayal anlamında kullanılmıştır. 

Üçüncü anlamı ‘aklen idrak edilen hakiki mana’dır. Söz konusu kavram bu anlamıyla Tanrı için de kullanılmıştır. Nitekim Tevrat’ta geçen ‘O, Tanrı’nın sûretini (temuna) görüyor’ (Çölde Sayım, 12:8) pasajında temuna kelimesiyle Tanrı’nın hakikatinin idrak edilmesi kastedilmiştir.” (İbn Meymûn, Delâletu’l-Hâirîn – Aklı Karışıklar İçin Rehber, trc.: Özkan Akdağ, Osman Bayder, alBaraka, İstanbul 2021)

Dolayısıyla önceki yazımızda Arapça ve Türkçe konuşma ile düşünme farkına sûretin sözlük anlamından hareketle yaptığımız farklı idrak vurgusu da bu iki kavmin Müslümanlıktaki ortaklığını ıskalamak değildir. Ancak söz konusu ortaklık Türkler olarak bizlerin son iki yüz elli yıldır Batı sanat nazariyatının etkisinde bulunuşumuzla artı bir fark daha yüklenmiştir:

Sûret’in Redhouse’daki karşılığı şekil, tasvir, heykel, sanem, put, fikir, hayal; timsal; toplumun kanaati olarak image’dir.

Webster’s ise image’ı “Bir kişi ya da şeyin biçiminin yeniden üretilmesi veya taklit edilmesi; zihinde bir görüntü uyandırmak: hayal etmek.” şeklinde açıklamıştır.

Al-Mavrid’te image suret kelimesiyle karşılanırken, Türkçe hazırlanan Okyanus’ta sûret’in İngilizcesi: Aspect, Fransıcası: Apparance olarak verilmiştir.

Bu anlamların bizi götürdüğü yer sûretin 1-dilde antik Roma’ya ait; 2-sanat estetiğinde kavramsal; 3-sistematik estetik kuramında teknik olarak üç evre halinde Batı’da yerleştiğidir. Aynı bağlamda sanatta mal oluşu ise 19. Yüzyılın sonundan başlayarak 20. Yüzyılda gerçekleşecektir.

Şöyle ki, Rönesans’ta imago kelimesi resim, simulacrum, figura, species… gibi terimlerle iç içe kullanıldığından henüz yukarıda zikrettiğimiz teknik bir statüyü (sanatsal bir terim olma vasfını) kazanmış değildir. Bunu mümkün olması imge kelimesinin 18. Yüzyılda modern estetik teorisine girişiyle mümkün olabilecektir. Böylece Panofsky’de ikonoloji; Bergson, Bazin ve Deleuze’de hareket-imge; Sartre’da imgesellik; Barthes ile Eco’da göstergebilim olarak somutlaşan imge(cilik), zikredilen yazarların eserlerinin Türkçeye tercüme edilmeleriyle birlikte Türk okurunda da Arapça ve Osmanlı Türkçesindeki karşılıklarıyla sûretin yerini alacak, daha açık bir söyleyişle zamanımızın Müslüman sanatçıları da imge avcısı kesilecektir.

Yine de ilginç olan idrakte bir Batı etkisinden söz ettiğimiz hale, İslami tasavvurdaki suret algımızda bir kopuştan söz edemeyişimizdir. Zira böyle bir kopuş, son tahlilde imani bir kopuşa da mal edilebileceği için sanatı aşıp, tekfir müessesine bitişecektir.

Oysaki Müslüman sanatlarında tevhit ve sonuçtan (eserden) hangisinin öncelikli olduğu tartışmalı bir konudur. Üstelik sanat gücünün insanın nefsine, sanat nazariyatı ve eyleminin ise onun idrakine has olduğu bilindiği halde…

#aktüel
#toplum
#Ömer Lekesiz