|
Yılmaz, AB ve odak

Eskiden Türkiye''nin Avrupa Birliği''ne girmesine en çok karşı duranlar kimlerse; işte o sınıflar, aynen aşerer gibi, hesapsız-kitapsız bir gidiş içindeler. Türkiye AB''a girsin de, ne olursa olsun!.. Bu bakımdan ne o eski histerik AB muhalefeti, ne de şimdiki halde hiç bir karşılık beklemeyen ve tek taraflı aşkları andıran AB taraftarlıkları yeterince inandırıcı!..

Burada onlar için söylenebilecek yegâne söz; biraz daha gerçekçi olmaları, bu ülkenin hukukunu savunan bir imaj üretmeleri ihtiyacıdır. Evet, Türkiye AB''ye girmelidir; fakat bu arzu sırf bir rejim problemine ve demokratikleşme arzu ve ihtiyacı üzerine bina edilemez. Böylesi bir yaklaşım bizi, Ondokuzuncu Yüzyıl jön-Türkleri''nin seviyesine indirmez mi? Meşrutiyet ilân edilecek, Osmanlı''nın bahtı siyahı hepten değişecek!.. Allahınızı severseniz, AB meselesi bu kadar basitleştirilebilir mi? Eski Amerikancısı, İslâmcısı, küreselleşmecisi meseleyi niçin bu kadar basite indirgiyor, aşırı soyutlamalardan medet umar hale geliyor, doğrusu anlamakta güçlük çekiyoruz.

Jön-Türk kafalar ve AB

İşte Verheugen Türkiye''ye geldi ve gitti. Sonbaharda ikmal edilecek Katılım Ortaklığı Belgesi''nin hazırlıkları için müzakereler yaptı. Adamcağızın önemli teklifleri neler, hep beraber gördük. Güney Kıbrıs''ın AB''ye girişini engellemeyin ve razı olun. Yunanistan''la olan krizleri çözün. Dahası, Kürt meselesini azınlık hakları bazında müzakere edelim!.. Söyler misiniz, bunların hangisi demokrasi meselesi çerçevesinde müzakere edilebilir?

Dolayısıyla safdilliğin âlemi yok!.. Önümüzdeki sorun, çoklarının soyutlamalarla vakit geçirdiği gibi, sırf demokrasi meselesi ile sınırlı değil. Demokratikleşmeye evet; ama Batı karşısında bu ülkenin hukukunu da savunarak!.. Ama bazıları meseleye böyle bakmıyorlar. Sürekli Avrupa Birliği haklı diyorlar da, başka birşey demiyorlar. Avrupa Birliği, Verheugen, Karen Fog hoca konumunda ve hep haklı. Türkiye ise kafası çalışmayan geri zekâlı bir öğrenci konumunda!.. İşte hayalperest "Jöntürk kafası" dediğimiz kafa, bu kafa.

Bu kafaların, kendilerini ve çevreyi ikna sadedinde, kullandıkları ciddi bir gerekçe de yok değil hani. Türkiye''de devlet veya askerler, AB''ye muhalif, istemiyorlar!.. Evet doğrudur, böylesi sınıflar Türkiye''de yok değil.

Marjinalite ve üçüncü yol gerçeği

Ama hem Türkiye''nin AB''ye girmesini isteyen, hem de Türkiye''nin hukukunu savunarak ve pazarlık gücünü koruyarak girmesini isteyenler de yok değil ya!.. Ben Türkiye''nin AB''ye girişini istemeyen, Türkiye''nin geleceğini daha bağımsızlıkçı duruşlarda arayan hasbî tavırların da bulunduğunun farkındayım. Nitekim Aydın Menderes bunlardan birisidir ve ben bunu anlıyorum. Ama sırf demokratikleşme gibi zaruri bir ihtiyaç ile, hangi konu olursa olsun, ondan da taviz verelim gibi bir ucuzlukla Avrupa Birliği taraftarlığını, doğrusu anlamakta güçlük çekiyorum.

Dolayısıyla bu meseleye daha ciddi, daha samimi, ve bu ülkenin büyük geleceğini asla ihmal etmeyerek, hukukunu koruyan yaklaşımlarla ele almak durumundayız. Türkiye Kıbrıs''ta taviz versin, Türk askeri adadan çekilsin, Ermenistan''a uygulanan ambargo kaldırılsın gibi yaklaşımların yanında; Denktaş''ın, Ecevit''in ve dolayısıyla Türkiye''nin "Konfederal Kıbrıs tezi" hem daha millî, hem de Türkiye''nin pazarlık marjını yükselten, hukukunu koruyan bir tavır olarak ortaya çıkmıyor mu?

Evet demokratikleşmemiz gerekiyor; fakat ABD ve AB karşısında, bu damarı kurumuş, pörsümüş bir Avrupa Birliği taraftarlığı ne ifade eder? Bizim yüz yıllık İslâmî geleneğimiz, Batıcı entelijansiyanın tavizci tutumundan bu bakımdan bütünüyle farklı bir çizgi teşkil eder. Bu damarın kurumasına asla gönlümüz razı olamaz.

Demokratikleşme başka-taviz başka

Bu açıdan sonbaharda gündeme alınmasını beklediğimiz idam ve 312''nin değiştirilmesi, Anayasa değişikliği paketi, mahalli idareler yasasının çıkarılması vs. Hadisenin demokratikleşme boyutu bu çerçeveler içinde!.. Bunlara bir de, üniversitelerdeki başörtüsü sorununu behemehal eklememiz gerekiyor. Bu hususlarda gereken adımların atılması, hükümet karar verdiği anda hiç de zor değil. Ama Osmanlı''dan istenen, toprak tavizi karşılığında Batı Kulübü''ne üyelik biçimindeki talep ve yaptırımları bütünüyle bunlardan ayrı düşünmemiz gerekmiyor mu?

Hadi Ecevit''i ve Bahçeli''yi ihmal edelim. Koalisyon ortağı Yılmaz''ın AB karşıtlığı düşünülebilir mi? O zaman 20 Temmuz''da, Anap grubunda yaptığı şu önemli konuşmaya dikkat edelim:

"-Türkiye''yi kendisi reddetmek zorunda kalmamak için, bu reddi Türkiye''nin kendisine yaptırmak düşüncesi, Avrupa''daki kimi odakların eski düşüncesidir."

Böyle bir odağın varlığını Türkiye''nin kaldıramayacağı bazı talepleri, bu tür bir odağın ısrarla öne çıkardığını ve Türkiye içindeki marjinal sözcüleri aracılığıyla da sürekli yara kaşıdıklarını önemle kaydetmemiz gerekiyor. Yılmaz''ın bu vurgusuna lûtfen iyi dikkat edelim.

Yılmaz''ın bir önemli vurgusu daha: Dışarının yanısıra, içerideki muhalif bir unsurun da karşılıklı işbirliği içine girmesi ihtimali!..

Öyleyse herkesin daha bir dikkatli olması gerekiyor. Biraz daha sağduyu, demokratikleşmek ve asıl önemlisi de Türkiye''nin hukukunu savunan bir imaj içinde görünmek.

24 years ago
Yılmaz, AB ve odak
G.Saray"ın tek forvetli düzeni kafaları karıştırdı
İnsan ve Buridan’ın eşeği
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar