|
Ahlâk ağacı

Bir ağaç düşlüyorum. Mevzun gövdesi ile göğe doğru yükselen, yeşil bir çadır gibi gerilen sedir ağacı mıdır?

Aynı düzgünlüğü taşıyan ve fakat daha koyu bir yeşil hacme ulaşan servi midir?

Kavağın servi gibi dik duranı, küçük-parlak-sık yapraklı olanı mıdır?


Dallarını suya salmış bir salkım söğüt müdür?

Bir haşmetli çınar mıdır? Gövdesini üç dört adam saramaz, gölgesinde bir aşiret beslenir.

Yoksa bu kadar görkemli, boylu poslu değil de zarafet timsali incecik dallarını çitten sarkıtan, ateş gibi çiçeklenmiş bir nar ağacı mıdır?

Bir gül dalı, leylak çubuğu, minik bir akasya fidanı mıdır?

Çorak kayalara kırbaç gibi köklerini dolamış, boğumlu gövdesine yılların tecrübesini biriktirmiş bilge meşe, yahut çam, belki de kayın.

Hangisi?

Önemli değil, dedim ya bir düş ağacı bu.

Yeter ki kökü, gövdesi, dalları-yaprakları ve meyvesi olsun. Hadi isterseniz Dedem Korkut’un methettiği sembolik bir ağaç olsun:

Ağaç ağaç dersem sana arlanma ağaç

Mekke ile Medine’nin kapısı ağaç

Musa Kelîm’in asâsı ağaç

Büyük büyük suların köprüsü ağaç

Kara kara denizlerin gemisi ağaç

Şah-ı merdan Ali’nin Düldülünün eğeri ağaç

Zülfükârın kını ile kabzası ağaç

Bilmiyorum eski kitaplarda mı gördüm, bir hocanın vaazında mı dinledim; yoksa hayalhânemde ağır ağır kendim mi yetiştirdim; böyle bir ağaç yaşıyor içimde.

Ona “ahlâk ağacı” diyorum.

Kökü iman, gövdesi amel, dalları ve yaprakları ilim, meyvesi ahlâk olan bir ağaç.

Toprak, su, hava ve güneş; Kur’an-ı Kerim’in nûru, Hz. Peygamber’in sünneti olarak bu ağaca can veriyor. Bu ağacın tohumu (çekirdeği) ezelden kalbimize dikilmiştir.

Çekirdeği çatlatan iman kökleri, filizleri besliyor; incecik kök uçları koca kayaları deliyor, yeryüzüne ulaşıp yeşeriyor.

Amelin bereketi ile gövde genişliyor, dallar uzuyor.

Bildikçe buluyor, buldukça yeşeriyor ağaç.

Tâ ki çiçeklenip meyveye duruncaya kadar. Bunca gayret, bunca çaba, ahlâk dediğimiz o meyvenin olgunlaşması için.

Evet bu ağacın meyvesi fazilettir, hidayettir, hizmettir, merhamettir, hürmettir. İçinde iman dediğimiz çekirdeği (tohumu) taşır. Onu sarıp sarmalar, koruyup saklar. Tohum bir müsait toprağa düşünceye kadar. Ki orada yeni bir ağaç filizlensin.

Cümle mahlukat onun şefkatli gölgesinde dinlenir, serinler.

Bu sâyebanı büyütüp olgunlaştırmaktan gayrı gözetecek neyimiz var?

İçimizdeki ağacı farkedebiliyor muyuz?

Onun kalp atışlarını, kökten yapraklara doğru süzülen öz suyunu, gece gündüz zikreden dallarını, şükreden çiçeklerini hissedebiliyor muyuz?

Yoksa içimizdeki ağaç gün-be-gün zayıflayıp kuruyor mu?

Yaprakları, çiçekleri dökülüyor mu?

Ona toprak, ona su, ona hava, ona güneş verebildik mi?

Yoksa derin bir gafletin karanlığına terkedip o güzelim gövdeyi çürüttük mü?

Bir tek meyve veremeden göçüp gidecek miyiz?

Unutmayın dostlar:

Kötülerin gölgesi olmaz...

#Ahlak
#Kültür
#Mekke
#Medine
6 yıl önce
Ahlâk ağacı
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı