|
New York’a gidip de Özgürlük Heykelini görememek

Geçenlerde uzun zamandır Paris’e gitme hayali kurup nihayetinde buraya gidip dönme fırsatı edindim. Döndüğümde de uzun zaman Paris’te yaşayıp Türkiye’ye yerleşen bir arkadaşımla görüşme fırsatım oldu. Tabii âdet olduğu üzere bana şehri beğenip beğenmediğimi sordu. Verdiğim yanıt, gözlemlediğim kadarıyla arkadaşımın duymaya alışık olduğu tarzdaydı:

“Birçok kadının rüyasını süsleyen bu şehrin çok abartıldığını düşünüyordum ama ben de çok beğendim.”

“Peki nereleri gördün? Mesela Eyfel Kulesine gittin mi?”

“Gittim.”

“Notre Dame ve Şanzelize’ye?”

“E tabi.”

“Louvre Müzesine de gidip Mona Lisa Tablosunu gördün öyleyse…

“Yoo oraya gitmedim de görmedim de.”

“İşte şimdi Paris senin için eksik kalmış. Oraya gidip de Louvre Müzesine girmemek, New York’a gidip de Özgürlük heykelini görememek gibi bir şey…”

Arkadaşımın bu açıklaması karşısında şaşkın bir ifadeyle yüzüme bakmasını umduğunu anlamıştım. Ama maalesef sözlerim onu bir kez daha şaşırtmıştı:

“İyi de ben New York’a gidip de Özgürlük Heykelini de görmedim. İstersen anlatayım.”

Malum New York dendiği zaman, birçoğumuzun aklına ilk olarak Manhattan’daki gökdelenler ve şehrin yanı başındaki adada bulunan Özgürlük Heykeli gelir. 93 metrelik bu heykel için herkesin önerisini almış, gideceğim yerler listesinin başına burayı yazmıştım. Fakat vize sürecinde daha New York’a gelmeden bir sürü aksaklık yaşamıştım. Vize çıkarmaya gittiğimde konsoloslukta oldukça suratsız bir kadının sorularına maruz kalmıştım. Biraz da ismim, yaşadığım şehir ve okuduğum okuldan kaynaklı sorduğu sorular epey uzamıştı:

“Adın ne?”

“Muhammed”

“Nerelisin?”

“Bingöl”

“Hangi liseden mezun oldun?”

“Bingöl Anadolu İmam Hatip Lisesi”

“Kaç kardeşsiniz?”

“13”.

“On üç mü?”

“Evet”.

“Aman Tanrım!!!”

“Coğrafya, kaderdir” diyor ya büyük üstat. İşte ben de coğrafyamın bana sunduğu kadersizlikle ret cevabı almıştım. Dışarı çıktığımda şaşkınlıktan birkaç kişiyi aradım. 25 dakika sonra aradığım insanlardan birisi bana dönerek: “Git, sana 10 yıllık vize verecekler.” dedi. Kendimi toplayarak tekrar aynı kadınla yüz yüze gelmiştim. Kadın, bu kez hiç istifini bozmadan vizemin onaylandığını söyledi ve işlemlere başladı. Nihayet New York’a karşı ilk zaferimi elde etmiştim. Hemen üç gün sonra New York’a uçtum. Bu, benim Ankara dışında yaptığım ilk ciddi il dışı seyahatiydi. Gider gitmez şehre uyum sağladım. Ve bulunduğum süre zarfında pek çok ilginç olayla karşılaştım, farklı tecrübeler edindim. Mesela birkaç günde kendimi Müslüm Gürses dinlerken birdenbire Tom Waits dinlemiş halde buldum.

Hafta içi dil eğitimi ve üniversite derslerim olduğu için New Jersey’de konakladım. Bu sebeple 45 dakikalık mesafede bulunan New York’a sadece hafta sonları gidebilirdim. Buraya ilk gidişim bir yılbaşına denk gelmişti ve ciddi anlamda trafik sıkıntısına maruz kalmıştık. İkinci denememde ise yolda bir arkadaşım hastalanmış bu sebeple şehre varmadan New Jersey’e dönüş kararı almıştık. Üçüncü deneme de ise New York’a giderken kiraladığımız araçla kaza yapmış, bir sürü emniyet sürecini atlatmak zorunda kalmıştık. Dördüncü seyahatimizi ise ha bugün ha yarın diye bir türlü gerçekleştiremedik. Neticede 2 aylık New York yolculuğum Özgürlük Heykelini de göremeden son bulmuştu.

İşte bu yüzden, falanca şehre gidip de falanca yeri gördün mü diye soranlara cevabım şu oluyor: Bilerek yarım bırakıyorum ki tekrar gitmeye bahanem olsun.

#New York
#Özgürlük Heykeli
7 yıl önce
New York’a gidip de Özgürlük Heykelini görememek
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı