İkincisi
... Geçen ay Lübnan Başbakanı Saad Hariri Riyad’da istifasını açıklamış, Lübnan üzerindeki İran etkisini ve Hizbullah’ı göstererek hayatından endişe ettiğini söylemişti. Herkes biliyordu ki, Hariri’ye bu duyuruyu Suudiler yaptırmıştı. MBZ’nin, hatta Trump’ın Ortadoğu meselelerini devrettiği damadı
’in verdiği akılla veliaht prens, Hariri’nin istifasıyla Hizbullah’ı ve İran’ı kışkırtmak, Lübnan’da siyasi ve belki de toplumsal kaos çıkarmak istiyordu. Ama Katar’da ve Yemen’deki gibi Lübnan’da da
yoktu. Üstelik İsrail ve Trump yönetiminden başka destek vereni de olmadı. Darbesini Suudilerin finanse ettiği Mısır’ın
’si dahi,
“Hizbullah’la savaşı bölge kaldırmaz”
deyip sırtını döndü. Hizbullah, tanıdığımız hırçın yüzünün aksine sakin ve arkasında İran aklının olduğunu tahmin edebileceğimiz diplomatik bir üslupla,
“Başbakanımızı geri istiyoruz”
dedi, kışkırtmaya gelmedi. Hizbullah’ın ‘gaza gelmeme’ stratejisi Hariri’nin ‘suikast endişesini’ boşa çıkardı. Hariri ülkesine geri dönüp istifasını ertelediğini açıklamak zorunda kaldı. Ardından Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn’ın arabuluculuğuyla Hizbullah’la bir uzlaşı sürecine girmesinin ardından bu hafta istifasını geri çekti. MBS, Yemen’den sonra Lübnan’da da bir hayal kırıklığı yaşadı.