|
Zaten yoktular

Pencereden bakınca, köşe başında çiçek satan şalvarlı kadını gördüm.

Şemsiye altında müşteri bekledi bütün gün.

Kırmızı mavi yeşil plastik kovalar içinde güller, karanfiller.



Gelip geçen arabalardan bazıları duruyor; yayalardan da çiçek alanlar oluyor.

Aynı kadın, aynı yerde en son 14 Şubat’ta çiçek satmıştı.

Dün ise malûm Dünya Kadınlar Günü idi.

Şalvarlı kadının, o köşeye bir sonraki gelişi Ramazan Bayramı sabahı olacak; sonra Kurban Bayramı sabahında açılacak tezgâh.

Yılda toplam dört gün.

Diğer zamanlarda ne yapıyor?

O dört günde kazandığı parayla, bütün yıl boyunca idare ediyor değil elbette.

İki ufak teker üstüne bağladığı harar ile çöplerden kâğıt ve plastik topluyor.

Bugün akşama kadar çiçeklerin hepsini bitirir mi?

Nasip. Bilemeyiz ki.

Bitirse de bitirmese de, akşam hava kararınca, kocası bir beygir gücündeki arabasıyla gelecek, tezgâh kapanacak, eve doğru yol alınacak.

Beygir cılız, bakımsız; yürüyüşü hayattan bezmiş gibi.

Evde büyük kız yemek hazırlamadıysa, papara yenecek.

*

Dünyada “Kadınlar Günü” diye bir şeyden haberi olmayan milyonlarca kadın bulunduğunu, savaşlarda eşini ve evlâdını kaybedenlerin, dayak yiyenlerin, tecavüze uğrayanların, yaralananların, bakımsızlıktan bir deri bir kemik kalanların, herhangi bir hakka sahip olabileceğinden haberi dahi olmayanların varlığını hatırlatmak için uzun uzun anlatmak gerekmez.

Cümle âlem biliyor.

O zor şartlar altındaki kadınların, Kadınlar Günü’nden haberi olsa ne, olmasa ne?

Yeryüzünde dünyaya gelen bir kişi bile yoktur annesiz.

Doğmak için anne gerek; bebek yapan makine yok.

*

Vatanı için şehit düşenleri de doğuran bir kadın, onları şehit eden teröristleri doğuran da.

Anneler için bir gün varken, ayrıca bir de “Kadınlar Günü” ihdas edilmiş.

Anne olmayan kadınlar dikkate alındı belki de.

Söz konusu ‘gün’lerin insanca yaşamaya katkısı oluyorsa ne âlâ.

Gün geçtikçe, evlilik oranları azalırken, boşanma oranları yükseliyor.

Pek çok etken saymak mümkün.

Maddî imkânlar, iletişim problemleri, tahammül sınırı, mecburiyetler gibi başlıklar altında, her bir konunun erbabı saatlerce konuşabilir.

*

Kırk yıllık evli çiftlere gıptayla bakıldığını görüyoruz.

“Bir yastıkta kocasınlar” temennisinin örneği, elbette takdire şayandır.

“Karı koca kırk yıl boyunca nice sıkıntılar atlatmıştır kim bilir” diye düşünüyor insan öyle uzun süren beraberlikleri görünce.

Anlatılan bir örnek vardır:

Kadın sofrada ekmeğin içini kocasına ikram edermiş hep.

Kırk yıl böyle geçmiş. Bir gün canı çekmiş, kendine almış ekmeğin içini.

Kocası mutlu olmuş. Zira o ekmeğin kabuğunu severmiş aslında.

İkisi de biribirine kırk yıl boyunca ikramda bulunmuş...

Son derece romantik görünen bu tabloda, bir iletişim bozukluğu durumu söz konusu.

Kırk yıl aynı yastığa baş koyuyorsun fakat eşinin ekmekteki zevkinden, tercihinden habersizsin. Eşin ekmeğin içini mi dışını mı sever, bilmiyorsun!

Sağlıklı iletişim, fedakârlıktan daha önemli.

Biribirini bilmek ve anlamak, gereksiz fedakârlığı önler.

*

İletişim sağlıklı olmayınca, anlaşmazlık başlar, kavgalar çıkar.

Savaşlar bile anlaşmazlıklar yüzünden.

Bugün Afrin’de olduğu gibi…

Afrin’e doğru ilerleyen Jandarma Özel Harekât timleri Raco’da bir eve girdiğinde, evdeki iki genç kız çığlık atarak saklanır.

Yaşlı anneleri askerlerin üstünde Türk bayrağını görünce şöyle söyler:

“Gelin, saklanmayın; bunlar Muhammed’in askeri; kimsenin namusuna dokunmazlar. Korkmayın...”

#Kadın
#Kadınlar Günü
6 years ago
Zaten yoktular
Son İstiklal Savaşı: O haritayı biz çizeceğiz
Kaderin sırrı bilinmezliğinde gizlidir
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti