|
Sahibi korur

“Bilen de konuşuyor, bilmeyen de…”

Şikâyet büyük… İstiyorlar ki din adına herkes söz söylemesin.

Diyanet yetkilileri konuşsun.

Müftüler konuşsun.

İmamlar konuşsun.

Ben de buna itiraz ederim.

Din, sadece din adamlarına mı ait?

Kitap, tek onlara mı geldi?

Hem “din adamı” ne demek?

İslâm’da ruhban sınıfı yoktu bildiğimiz kadarıyla.

*



Konu siyaset olunca, hiç kimse geri durmuyor.

Berberi, kasabı, şoförü, doktoru, öğretmeni kim varsa uzman.

Her meslekten, her yaştan, her cinsten kişiler çıkıp aklına geleni söylerken, “Siyaset sizi ilgilendirmez, kendi işinize bakın, bu işleri siyasetçilere bırakın, kafanızı yormayın” denilebilir mi?

Denilemez, siyaset herkesi ilgilendirir.

*

Konu futbol olduğunda da aynı.

Bilen bilmeyen ayrımı yok.

“Bu hususlarda siz yetkin değilsiniz, sadece futbolcular, teknik direktörler ve kulüp başkanları konuşabilir. Ağzı olan konuşmasın” denilse, kim dinler?

“Bizim takım sizin takımı nasıl yendi?”

“Tamam da nasıl yendiniz? On dakika oynadınız, geri kalan sürede hep yattınız?”

Bu türden tartışmalar yapmaya tamirci çıraklarının hakkı yok mu?

Berber kalfaları, aşçı yamakları, terzi çırakları yalnızca kendi işleri hakkında mı laflayabilir?

*

Şiir, sadece şairlerin bahis mevzuu mu?

Trafik, yalnızca trafik polislerini mi ilgilendirir?

Bir dönem hepimiz deprem uzmanıydık, hatırlayın.

99 depreminden sonra ne zaman hafif bir sarsıntı olsa, millet oturduğu yerden “Bu seferki 4,6” diye depremin büyüklüğüne dair tahminde bulunuyordu.

Abartanlara rastlardık; onlar depremin derinliği ve uzaklığı hakkında bile fikir yürütüyordu.

Şimdilerdeyse “küresel ısınma” üzerine konuşmak yaygın.

“Mevsimler değişti azizim. Dünyanın dengesi bozuldu. Eskiden adam boyu kar yağardı, şimdi yok…”

Böyle derin açıklamalar yapanların, ne kadarı iklim uzmanı?

*

Konu ne olursa olsun, az bilen de çok bilen de konuşur.

Yanlış bilen de, doğru bilen de fikrini beyan eder.

Çok bilen çok konuşsun.

Bazen az bilen de çok konuşur.

Kime ne?

Ayıklama kendiliğinden gerçekleşir.

*

Din konusu da böyle, başka konular da.

Bütün insanlığa hitap eden dinden bahsederken, kısıtlamalara gitmek gerektiğini düşünmek, dinin özüne aykırı.

Yalnızca ilahiyatçılara, müftülere, diyanet yetkililerine ve imamlara konuşma hakkı tanımak yanlış.

Kimin, hangi konuda, ne kadar konuşacağına kim karar verecek?

Karar verecek olanları kim seçecek, kim görevlendirecek?

*

Bırakın bilen bilmeyen konuşsun.

Su akar, yolunu bulur, taş gediğine oturur.

Cumhurbaşkanı da konuşur, amele de.

Din, kimsenin koruması altında tutulmaya muhtaç değil.

Tekelinde hiç değil.

Herkes nasibi miktarınca alacağını alır, vereceğini verir.

Din koruyuculuğuna soyunan, kendi işine baksın.

Sahibi korur.

Hiç endişe etmeyin, merak buyurmayın.

#Din
6 years ago
Sahibi korur
Haftanın ekonomik özeti ve beklentiler
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü