|
Dünyanın en uzun saniyesi

Dünyanın en uzun saniyesi, her insan için aynı olmayabilir.

Darağacındaki idam mahkûmunun son saniyesi, nikâh masasındayken yanındakinin ‘evet’ demesini bekleyen birininki gibi değildir muhtemelen.



İki kaşının ortasına doğru yaklaşan mermiyi gören birinin son saniyesi ile benim yaşadığım da farklıdır.

Rahmetli Galip Erdem bir soru sormuştu, ne cevap vereceğimi düşünürken geçen bir iki saniye, bana göre saatler sürmüştü.

Gençtik, yazmak en büyük derdimizdi. Geceler gündüzlere karışır, biz kâğıtlara gömülürdük. Müsveddeleri daktilo ile temize çekerken, uçuşa geçmiş genç pilot gibi hissederdik.

Ancak bir de yayınlamak vardı. En iyisi kendi dergimizi çıkarmak deyip kolları sıvadık. Otuz kişi ile başladığımız hareket, henüz birkaç toplantı sonrası üçte birinden aza düşmüştü.

Hedef belirlenmişse, caymak olmazdı. Tek kişi bile kalmak, hedef yolunda ilerlemekten vazgeçiremezdi. Gün geldi ilk sayıyı çıkardık. Heyecan içindeydik.

***

O zamanlar Ankara bir başka güzeldi. Dergimizle daha da güzelleşmişti. Bazı ziyaretlerde bulunduk. Belli noktalara dergi ulaştırmak gerekiyordu. Anda bürosuna gittik iki arkadaş. Elimizde dergiler. Nevzat Kösoğlu ile görüşmek, dergimizi göstermek istiyorduk. Büronun arka tarafındaki masadaydı Nevzat Bey. Yanında ise Galip Erdem oturuyordu.

İki heyecanlı genç gelmiş, dergilerini getirmiş, hayırlı olsun temennisiyle karşılanmışlar. Daha ne olsun?

Meğer varmış dahası.

Rahmetli Galip Ağabey, kaç lira harcadığımızı sordu.

Üç aşağı beş yukarı o günkü meblağı söyledim.

İşte o anda hiç beklemediğim soru geldi.

“Siz o parayla dergi çıkaracağınıza, bana verseydiniz de Mamak’taki çocuklara götürseydim, daha iyi olmaz mıydı?”

***

Tık, tık, tık… Zaman geçiyor olsa gerek. Bana kalırsa geçmiyor ama normal şartlarda durmaması lâzım.

O bir ya da iki saniye benim için dünyanın en uzun saniyeleriydi.

Koskoca Galip Erdem… Üstat… Tercüman, Yeni İstanbul, Sabah, Son Havadis, Bizim Anadolu, Ortadoğu, Hergün, Yeni Sözcü, Zafer, Kara Kedi, Düşünen Adam, Devlet, Töre, Bozkurt, Ocak gibi gazete ve dergilerde yazmış, Türk Yurdu’nun Genel Yayın Müdürlüğünü üstlenmiş biri… Yazmayı en iyi bilenlerden. Yayınlamanın da yazmak kadar önemli olduğunu bilmez mi?

Ama bir de madalyonun öbür yüzü var tabii. Mamak’ta yatan gençler. Onlar işkence görürken, zulüm altında kalırken, öte yanda aileleri perişan. Elbette onlara yardım etmek şart. Biz ne yaptık? Hakikaten bütün isteğimizi bir yana bırakıp yardım mı etmeliydik?

***

Ben vereceğim cevabı düşünürken, Nevzat Bey hiç beklemeden ona cevap verdi: “Olmazdı.”

Az önce başımdan aşağı bir kova kaynar su dökülmüştü, şimdiyse soğuk su geldi.

Tam hatırlamıyorum ama, derin bir nefes almış olmalıyım.

Kolay değil, aradan otuz üç sene geçmiş.

Rahmetli Nevzat Ağabey, sözünün gerisini şöyle getirdi.

“Her dergi bir fidanlıktır. Bu dergiden genç yazarlar, şairler yetişecek.”

Sonra aralarında tartışmaya başladılar.

***

Galip Erdem on yaş büyükmüş Nevzat Kösoğlu’ndan. O gün bana sorsaydılar, ikisini aynı yaşta gördüğümü söylerdim.

“Abi” dedi Nevzat Bey, “Sen Mamak’taki gençler için mutlaka gerekli yardımı bulursun. Fakat bu tür dergiler çıkmazsa olmaz. Bizim, Mamak’ta yatanlar kadar, bu gençleri de desteklememiz gerekir.”

İki dev, kılıç kalkan oynarcasına tartışırken, biz müsaade isteyip ayrıldık.

Dün Galip Erdem’in, o büyük dava adamının vefat yıldönümüydü.

Gerçek vatana gidişi üzerinden 21 yıl geçti.

Rahmetle, hürmetle, hasretle anıyorum.

Vatan millet davasının, en fedakâr yiğitlerinden biri.

Elindekini avucundakini, maaşı ve emekli ikramiyesi dâhil bütün parasını pulunu, başkalarından topladıklarını, kısacası varını yoğunu ve belli vakitlerini değil bütün ömrünü gençler için, inandığı davası için, ülküsü için harcayan adam.

İri yapılı biri değildi ama siz onu mahkemede savunma sırasında görecektiniz. Nasıl da devleşiyordu…

Rabbim mekânını cennet etsin.

#Yaşam
#Galip Erdem
6 yıl önce
Dünyanın en uzun saniyesi
Haftanın ekonomik özeti ve beklentiler
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü