|
Beklemesinler…

17 Mayıs 2013 tarihini sizlere bir kez daha hatırlatmak isterim.

Yağmurlu bir günde Beyaz Saray’da Amerikan ve Türk heyeti arasında yapılan görüşme, Suriye’deki sözde ABD/Türkiye işbirliği bağlamında bir milat olmuştu.


O randevuya Türk heyeti adına katılan bir isim, ilerleyen tarihlerde yaptığımız bir sohbette bana masada konuşulanlar hakkında iki başlık vermişti:

Amerika o görüşmede bize, “Bizden Suriye’ye müdahale konusunda artık bir şey beklemeyin” dedi.
O güne kadar Esad’ın gidişi konusunda tavizsiz bir tutum sergileyen ABD yönetimi, o gün bu işten vazgeçtiğini, yan çizdiğini bize göstermiş oldu. O gün masaya getirdikleri sorulardan biri “Esad giderse yerine kim gelecek?” sorusu/kaygısı idi.

O uğursuz tarihten itibaren, ABD’nin açıklanmamış Türkiye politikası şöyle gelişti:

“Esat kalsın, Tayyip Erdoğan gitsin!”

Bandı geriye sarıp yaşanmışlıkları şöyle bir gözünüzün önüne getirdiğiniz takdirde, geriye bu çıplak gerçekten başka bir şey kalmıyor.

Afrin’e yönelik ‘Zeytin Dalı’ operasyonunun sürdüğü günlerde bu konuyu niye mi tekrar hatırlattım?

Şu nedenle:

Bu noktaya gelene kadar, geride bıraktığımız upuzun bir süreç yaşandı ve bu süreci doğru bir biçimde okumadan bu harekâtın ne anlama geldiğini anlamak kolay olmayacaktır.

ABD yönetimi, 2013 Mayıs ayında Türk heyetine deklare ettiği ama o görüşmeden çok daha önce başlattığı Suriye politikasını üç eksende yürüttü:

Savaşın olabildiğince uzaması, şehirlerin daha fazla harap olması, daha fazla insanın ölmesi, daha fazla insanın göç etmesi.
Ankara’yı, Tayyip Erdoğan’ı Lahey’de yargılatma sopasıyla tehdit ederek Türkiye’nin Suriye’ye dönük hamlelerini baskılamak/baltalamak. (bknz. MİT TIR'ları meselesi)
PKK kuşağı projesiyle Türkiye’yi güneyden önce kendi topraklarına hapsetmek, devamında bu ülkenin topraklarının bir bölümünü bu oluşumun ellerine teslim etmek.

Ankara, bu melaneti tam da sıraladığım üç başlık üzerinden gördükten sonra, Suriye politikasında adını açıklamadan yeni bir manevra geliştirdi.

30 Eylül 2015 tarihinden itibaren Suriye’ye askeri varlığı ile girip yerleşen Rusya ve İran’la temasa geçerek kendisine yeni bir istikamet belirledi.

Bu kaçınılmazdı.

Neden derseniz, ABD’nin yeni Suriye politikasının birinci hedefi, Türkiye’ye kaybettirmek üzerine inşa edilmişti.

Rusya ve İran’la sağlanan temas sonrası, sınırın güneyindeki PKK oluşumu, Ankara açısından karşı konulması gereken birincil tehdit/tehlike haline geldi.

Bugünlerde devam eden Afrin harekâtı kapsamında sarf edilen;

Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılıyız açıklamasını,
Operasyonun hukuki dayanağını oluşturan meşru müdafaa beyanatlarını bu yeni politika bağlamında anlayabiliriz.
Ekim başında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İran ziyareti sırasında ayaküstü sohbet ettiğimiz MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın kullandığı,
“Bizim bütün çabamız şeytanları, PKK, DEAŞ gibi şeytanları dışarıda tutmak için”
cümlesini de aynı bağlama oturtabiliriz.

Fırat Kalkanı, İdlib ve devamında sürmekte olan Zeytin Dalı harekâtının hedeflerinden biri de, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önceki gün yaptığı konuşmada dillendirdiği şu sözlerde saklı:

“Türkiye’deki 3 milyon Suriyeli evlerine dönsünler diye Suriye’yi teröristlerden temizliyoruz.”

2011’den itibaren büyük acılar yaşayan Suriye halkına can suyu taşıyan politikalara sahip tek ülke Türkiye oldu.

Bu masum insanlara, evlerine dönebilme umudunu canlı tutabileceklerini gösterebilen tek ülke de Türkiye oldu.

Günün sonunda, Erdoğan’ın 2014’ten beri her deyişinde karşısındakilerin duvara konuşuyormuş gibi davrandıkları
“Güvenli Bölge”
fikri, bu harekâtla Suriyeliler için yeni bir umut ışığı olacaktır.
Düşündüm düşündüm, ama başlığa koyduğum
“Beklemesinler”
ifadesinin bu yazı ile nasıl bir bağlam oluşturacağına tam karar veremedim.
Hani, tankın üstünde cepheye gitmeye hazırlanırken televizyon muhabirinin
“Ailene diyeceğin bir şey var mı?”
sorusuyla muhatap olan bir yiğidin
“Beklemesinler”
cevabı vardı ya.

Onu kastediyorum.

Zaten bu sözü, bu duruşu hangi sözle anlatabiliriz ki?

#Poliitka
#Suriye
#Türkiye
6 yıl önce
Beklemesinler…
15 Temmuz Destanı
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?