|
Vehimler dünyamızın paramparça aynasında

Afrin’de barış sağlandı, terörün benlik kaleleri aşk erlerinin kanıyla yıkıldı, yıkandı, içimizdeki dalgalanmalar bir nebze duruldu. Başımıza gelen hep kendimizdik, içimizde ne oluyorsa dışarıya yansıyan oydu. Yüz yıl önce hak yolunda savaşırken anladığımız gibi yine anladık.



Vatan müdafaasında yaralananların yüzündeki duru güzelliğe, sırlı kudrete bakakalıyorum her seferinde. Hak için savaşırken aldığın kılıç yarası gibi benlik savaşında aldığın aşk darbeleri sonucu nefsinde açılan yaralar da öylesine acıtıyor, içten içe.

Bir yara maddede, diğeri manada denilebilir ilk bakışta. Ama aslında madde de mana olduğuna göre, dökülen kan değil acısı ulaşıyor kaynağına. Hak için açılan yaralar acıtsa da aşk işte! Hep ona dönüyor, dönüşüyor.

Yâr’in yara’sı yardım ediyor hak yolunda. Nefsimizin orduları yarıla yarıla vatan savunmasında gönül mutmain oluyor. Hamd sancağı altında bir oluyor aşıklar eninde sonunda.

Sana yazıyordum kardeşim. Yeryüzünün en sağlam kalesi benlik demiştim önceki mektubumda. İkimiz de bunu yıkmaya çalışırken karşılaştık.

Geleneğimizdeki nefs eğitiminin ferdi yöntemleri bugüne dek seninle bakıp durduğumuz hiçbir aynadaki görüntüye benzemiyordu. Seni görür görmez kendimdeki bir sırra bakar gibi olmuştum. Aynanın taşıdığı bu sırdı manamda tecelli eden.

Ne talihimiz benziyor, ne yolumuzdan geçenler. Ama bizi bir araya getiren Rabbim, ikimize de en güzel amelimizle muamele ediyor olmalı demiştim. Savaşta da barışta da, hep mücadele edeceğiz daha. Her şeyin malzemesinin aşk olduğunu anlayana kadar.

Yeryüzünün Hak için dökülen bütün kanları evet aşk. Sargısı da aşk, yarası da. Bilerek ya da bilmeden. Can pahası, can fedası. Barışta da adı savaş olan.

***

Ah kardeşim, geçmişim, geleceğim. Sonsuz şimdim. Sana sarıldığımda kendi gerçeğimden bir nefes çektiğim cephe yoldaşım. Bizi ne çok yordular değil mi, geçmişimizdeki olayları deşifre etmeden önümüze bakamayız sandık. Neden sonuç ilişkileri içinde bir tepeden diğerine yavrusu için su arayan Hacer misali sa’y edip durmuşuz.

Kimden geldiysek, kime gidiyorsak, nefes nefese aslımıza kavuşmaktaymışız her an. Gerçek; şimdinin sırrında imiş. Aslımız, birbirimiz! Bir’imiz! Nefsimizin bu tekrarsız gerçeğini bilimin sınırlı terimleriyle sözlüğe dökenler hep bir yanını yüceltiyordu gerçeğin.

Belli bir dönem için genel kabul görmüş tanımlar, tarif ve tasnifler (matbu sözcükler) bizi buluşturabilir miydi hakikatimizin nuruyla? Kalbin yapı sökümü olabilir miydi, ideolojik akımlar felsefi kıvrımlar misali?

Bilimsel kuramlardan kalp ilmine dikey geçiş yapabilir miydik?

Bizi her defasında kendi benliğimize kilitledi bu metodolojik didikleme yöntemleri. Psikolojinin yanında biraz felsefe. Tarih yanında sosyoloji sosu derken. Hep ilerisi vardı. Kalbin bütün yönleri tavaf eden gerçeğinde, yönsüzlüğe dönene kadar, kim bilir daha kaç yatay geçişlerde soluksuz kalacaktık.

Bilimsel didikler’den ilahi bir’lemeye.

Sökülen parçaları bir araya getirirken, soyunmak gerekti bütün benlik örtülerinden. Sökülürken dikiliyor, soyunurken örtülüyorduk. Yine de bitmiyor, bitmiyor anlamak, yaklaşmak, yakınlaşmak, ta olana kadar ölmek. Nasıl da şaşkındık, hala öyleyiz.

***

Derken o kadar ilerleyince bir bakıyorsun arpa boyu yol gitmişsin! Öyle olması gerektiğini, olan her şeyin hak olduğunu, ter içinde, ayaklarında ellerinde derman kalmamışken anlamaya mahkum bırakılıyorsun.

Ama neyi anladığını açıklamaya kalkarsan yine kaçıyor senden gerçeğin anadili. Çünkü hep ötesi, ilerisi var. Allah (cc) sınırlanabilir mi? Bir kez daha bize öğretilen yöntemin tam zıddı. Gel de alan ihlal etmeden bütün uçlarını aç!

Bir şey oldum, bir şey yaptım sandığın anda, tecrübeni kelimeye döktüğün anda tekrar düşüyorsun kendinin en alt basamağına. Ben şuyum, olay bu der demez benlik geliyor. Ve dahi sen kendi halini bir kelime terkibine dökene kadar, bambaşka bir kisveye bürünüyor sendeki hakikat.

Ne zormuş yorumlamanın ötesine geçmek. Vehim gözlüklerini atmak. Gönül dürbününü kullanarak anın içinde kalmak, teslim olmak. Fikirden, iddiadan, yorumlamaktan kurtulmak.

Gerçek; vehimleri de içeriyor kuşkusuz bir nazardan bakınca. Ama biz ânı / halimizi yorumlama ihtiyacı duyduğumuz her an kendi gerçeğimizden bir harfi siliveriyoruz farkında olmadan. Maalesef bütün güncellenme / ânı yakalama yöntemleri damarlarımıza bunu zerk etmiş.

Nefs terbiyecisi aynada büyük şangırtılarla kendi görüntünle çarpıtıyor seni. Kır! Aynayı da kır! Çarpışma bazen paramparça kristallerden bütünü gösteriyor, bazen incinir gücenirsen kesrete atıyor. Her parçacıkta çoğaltıyorsun nefsinin suretlerini.

Ah kardeşim vehimler dünyamızın her yanı benlik aynası. Seninle bana lazım olan aynasızlar gibi olmak! Çarpışmaların şiddetiyle dağılan parçalarda bütünü görmek. Aslı gibidir diyene kadar! (Belki devam ederim inşallah.)

#Afrin
#TSK
#Mehmetçik
6 yıl önce
Vehimler dünyamızın paramparça aynasında
On dört bin dört yüz kilometre kare
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü