|
Türkiye’nin gönlü genişlerken...

“Türkler burayı işgal etmedi mi” diye sormuş Cezayirli gazeteci Türkiye Cumhurbaşkanı ülkesini ziyarete geldiğinde. Gerçi Erdoğan’ın verdiği cevap (Öyle olsa benimle Fransızca değil Türkçe konuşuyor olurdunuz şimdi!) yüzlerce yılı bir cümleyle ifade eden bir ders niteliğinde. Ama bu sorunun Cezayir’de sorulmuş olması bizi teselli etmesin. Osmanlı coğrafyasının herhangi bir yerinde de ısıtılıp ısıtılıp hep canlı tutulan bir soru bu. Bizzat bizim ülkemizde de.



Dünyanın neresinde olursanız olun, gönüllerin birleşmediği topraklarda işgal ve sömürgecilik devam ediyor. Fetih ruhu ile adalet tesis edilse bile gönüllerin ihyası mümkün olmayabiliyor. Çünkü sevmek; “canım sana feda” mertebesinde bir ‘gaza tavrı’nda buluyor ispatını. Vergisini kesiyor sevenden. Canı pahasına.

Sevmek bir düşünce sistemi veya bir hayat tarzı savunması değildir. Benim sandığın ne varsa vermekle gerçekleşiyor. Ülken ateş altındayken direnmeye canını feda etmeyi göze almak gibi. Sevmek bir sırdır kalpte. Zihinsel bir aydın faaliyeti, analitik bir muhalif tavrı olarak teselli edemiyor zihninden gönlüne hicret edemeyenleri.

***

Dönelim Cezayirli gazetecinin sorusunun ardındaki gerçeklere. 1960’larda Cezayir’den kanlı bir biçimde çekilen Fransa değilmiş gibiydi! 90’larda gözümüzün önünde seçimlerden birinci çıkmış bir dini eğilimli partinin iktidara gelmesine karşı çıkarak ortalığı karıştıran bir Batı sömürgeciliği hem toprakta hem zihinlerde yokmuş gibiydi!

80’li yıllarda yurtdışında tanıştığım Cezayirli arkadaşlarım vardı. Kimi Fransa’ya göç etmiş tutunmaya çalışıyordu o sırada. Kimi Cezayir’deydi. Mektuplaşıyorduk. Birden kesilmişti irtibatımız. Defalarca aradığım telefon numaraları hep arıza veriyordu. Yıllar sonra birini internetten bulabildiğimde, Amerika’ya göç etmiş olduğunu gördüm. Ailesi Cezayir’de, bir kısmı ise Paris’in arka sokaklarında hayata tutunmaya devam ediyordu.

Cezayir’de 91’de gerçekleştirilen genel seçimlerin birinci turunda oyların resmi kaynaklara göre yüzde 55’ini, İslami Selamet Cephesi (FIS) kaynaklarına göre ise yüzde 80’ini İslami Selâmet Cephesi almıştı. Ne var ki onun bu başarısından endişelenen Batı’nın da tahrikleriyle Cezayir ordusu, Ocak 1992’de yani seçimlerin ikinci turunun yapılacağı tarihe beş gün kala gerçekleştirdiği darbe ile yönetime el koyarak seçimlerin ikinci turunu iptal etti. Partinin genel başkanı başta olmak üzere FIS ileri gelenlerinin çoğunu tutuklattı.

Cunta yönetimi daha önce mahalli seçimleri kazanarak işbaşına gelen partiye mensup belediye başkanlarını ve belediye meclisi üyelerini de görevden aldıktan sonra pek çoğunu tutuklattı. Sayı altı bini aştı. Bunların pek çoğu toplama kamplarına gönderildi. Sonraki dönemlerde ortaya çıkan bazı olaylar ve birtakım provokasyonlar vesilesiyle de çok sayıda FIS mensubu tutuklandı. Cunta bunun ardından partiyi tamamen kapattığını açıkladı.

Sonrası daha da karanlık. Bugün Mısır’da Sisi’nin darbesinin öncesinde seçim kazanıp iktidara gelen Müslüman kardeşleri nasıl sabote ettiklerine benzemiyor mu? Aynı şekilde Lübnan’ın iç savaşına, sonraki dönemlerine, durmadan suikasta kurban giden siyasi liderlerine bakın. Yemen’e, Sudan’a, Libya’ya bakın. Yakınımızdaki Suriye, Irak, Afganistan’da katledilen milyonlarca sivilden bahsetmiyorum, İngiltere’nin sömürgecilik sonrası Hindistan’ından, Belçika ve İtalya’nın Afrika halklarına yaptıklarından, Hollanda’nın Balkanlar’daki kanlı geçmişinden bahsetmiyorum bile.

***

Bizi kimler nasıl işgal etti, zihnimizi gönlümüzü nasıl sömürdü diye sormak yerine böyle bir sicili hiç olmamış Osmanlı’yı işgalci olarak nitelemek nasıl bir medeniyet anlayışıdır, yakinen biliyoruz artık. Kadavra medeniyetine de nefer gerekiyor çünkü.

Amerika’nın Irak’a girişi ve bunu izleyen dönemde iki milyon kişinin öldürülüşü, orada bir insanlık medeniyetinin kurulmasına yol açmadı. Bir çağın kapanıp bir başka çağın açılışından bahsetmek mümkün olmadı. Bu bir işgaldi. Düşmanlık, saldırganlık, istismar, tahakküm, sömürü ile kurulan. Taharet musluğu kullanmayan medeniyetin çamurdaki nura dokunamayan kirli elleriyle!

Şimdi ülkemizdeki gönüller ittifakının / direnişinin gerçek bir kıyam oluşundaki dinamikleri hamaset diye niteleyen ve Batı düşmanlığı artıyor diye endişelenenlere bakıyorum. Zulüm Doğu’dan da gelebilir Batı’dan da. Ama Batı’dan geldiğinde sustukları sürece, zulmete ortak olduklarını fark edemeyecek kadar perdelenmiş gönülleri.

***

Şehit haberleri hepimizi elbet derinden üzüyor. Lakin kendi çıkarın için değil, ahbabın, komşun veya sömüreceğin güçsüzlerin için değil, tüm insanlık için hakkaniyetli bir direnişe canını feda etmeye gidenlerin yası tutulmaz.

Onlar nefsi için değil, ümmet için can feda ediyorlar. Canımıza can katmak için. Biz üzülüp geri çekilelim, korkalım diye değil, hayatta kalıp adalet ve hakkaniyet için mücadele edebilelim diye.

Amerikalıların Irak’ta Afganistan’da Vietnam’da yaptığı gibi masumların kanını dökmek hedefiyle yola çıkanların ise döktüğü kan toprakta pıhtılaşmıyor. Savaşmanın adaleti tesisi etme niyetiyle, yani ailen komşun vatandaşın katledilirken zulme karşı direnme niyetiyle, yaşamaktan önce yaşatma niyetiyle gerçekleştirilmesi haktır.

***

Evet Osmanlı yüzlerce yıl yönetmiş Cezayir’i, lakin belli bir dili dayatmamış. Eski vakanüvisler anlatır. Osmanlı topraklarına Balkanlar tarafından girdiklerinde uzun süre bir iz dahi bulamazlarmış, merkezi yönetimin hakimiyetine dair. Gönül şartnamesiz, vizesiz, gümrüksüz, pasaportsuz, hudutsuz, bariyersizdir çünkü.

Sevemeyenlere nasıl anlatılır, burada da Cezayir’de de, başka bir yerde de: Sömürge ve tahakküm kurmadan kudretle ve adaletle hükmetmenin gerçek bir zafer olduğunu? Yaşadığın yeri sevmenin (ki şimdiki adı Türkiye) kalbin süveydası gibi sonsuz bir nokta oluşunu? Sevdikçe genişleyen gönülde fethin hiç tamamlanmayacağını?

#Türkiye
#Osmanlı
#Cezayir
#Afrika
6 yıl önce
Türkiye’nin gönlü genişlerken...
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi