|
Tohum var, sıra kültürel kazıda!

Gerçeğe kimi zaman silahla, tanksavarla, insansız hava aracıyla, gazaya giden aşk erlerinin dökülen kanıyla yaklaşıyoruz. Kimi zaman kalemle defterle, sohbetle, kelimelerin büyüsüyle.

Aslında hep gerçekte olduğumuzun bilgisi benliğimiz sebebiyle perdeleniyor bize. Kılıçtan kaleme ‘gerçeğin asası’ illa somut bir yarılma istiyor bizden, bir değişim, bir dönüşüm, bir kapsama genişliği!



Delil bekliyor çünkü. Biliyorum, kelimeler de perde. Ama burada bize emanet olan bu. Emaneti ehline vermeye... Harflerin silsilesinden tek nefes çekmeye uzun yol yolcularıyız, gerçeğin anlamlarını her satırda heceleye heceleye.

***

Bu emanet duygusundan hareketle birkaç hafta içinde katıldığım kitap fuarlarından bahsedeceğim. İkisi İstanbul’da, ikisi Anadolu’da. Her şehrimize üniversite kurulduğundan beri Anadolu’nun hemen her yerinde düzenlenen fuarlar da giderek gelişti, hatta çoktan sektörleşti.

Kültür satın almak istiyor şimdi herkes. Binayla, köprüyle medeniyet dirilişinin kemale ermeyeceğinin farkında toplum. Lakin kültür de satın almakla tamam olmuyor.

Kimi okumak, kimi sadece kitaplığa koymak, kimi hırsla eline almak ve bir sıfat edinmek için kitap alıyor. Nihayetinde kültürel tüketim hazzı aileleri, çocuk ve gençleri ayrı ayrı ve bir arada bu fuarlara çekmeyi başardı. Evet bu alma hazzı, vitrinden ayakkabı seçmekten farklı değil. Yıllar içerisinde bunu kabullenmek kolay olmadı bizim gibi yirmi yıl öncesinin tek kitap fuarında imza yapan yazarlar için. Ama zamanın ruhu bu.

***

Geniş koridorlarda, ferah standlarda sergilenen kitapların arasından podyumda defile yapar gibi geçerken, kitabın giderek nasıl da nesneleştiğini görüyordum. Fakat bu sezon başka bir özelliği öne çıktı bana göre, özellikle Anadolu’daki kitap fuarlarının: Yüz yüze gelmek için bir tür buluşma platformu niteliğinde olmaları.

Çünkü: Kitaptan öte yazarıyla ilgileniyor gelenler. Kitap alma niyetinde olmayanlar dahi ya sohbet dinliyor, ya fotoğraf çektirip birkaç kelam etmek istiyor. Hiçbir şey yapmasa bile görmek, görünmek, yaklaşmak istiyorlar.

Evet acizane gerçeğe en çok yazarak yaklaşabilen benim gibi biri için okurların bu tavrını okumak hiç de rahatsızlık vermiyor. Zira kitap okuyamayanlar insan okuyabiliyor!

Bizim geleneğimizde sohbet kültürünün böylesine yaygın oluşu, kitap fuarlarının dolmasına kuru kalabalık olarak bile bir katkı sunuyorsa bundan ancak fayda çıkarmalı kültür merciileri.

Sadece ticaret anlamında değil, öncelikli olarak kültür ve sanatın ruhumuzu ihya etmesi anlamında. Vasat eserlerden derinlikli yapıtlara okur muhayyilesinin genişlemesine katkı sunmak zorundalar çünkü.

***

Geçtiğimiz günlerde Siirt’te özellikle gençlerin yoğun katıldığı kitap fuarında bunu çok net gördüm. Sizin ana babalarınız ve önceki kuşaklar hep bedel ödedi dedim gençlere. Oyalanacak bir dakikanız bile yok. Ağacı taşı toprağı suyu da okuyun. Kendinizi okuyun. Yaptığınız işi hakkını vererek yapmak bu diriliş mücadelenize sizin en büyük katkınızdır diyordum.

Önce gürültü patırtı içinde dinleyenlerin bir kısmı sus pus oldu en azından. Ah diyorum her seferinde. Bir kişinin bile sanatın edebiyatın zevkine varacak kadar merakı uyansa! Bir kişi için bile değer her şeye.

Denizli kitap fuarı ise epey büyük hacimli bir fuardı. Açılış günü oradaydım. Denizlili hocam Mustafa Tatcı’nın onur konuğu olduğu fuarın açılış konuşmasında önemli ayrıntılar dinleme fırsatı buldum, özellikle Anadolu’daki kültürel arkeolojik kazıların yapılmasının nasıl da elzem olduğunu fark ettim.

Tıpkı Siirt’te olduğu gibi, Denizli’de de görünmeyen hazine saklı. Memleketin hemen her adımı bir kültürel havza. Azizlerinin nefesiyle canlı. Bizzat Denizli’nin bir ilçesindeki kabristanda gördüğüm mezar taşlarının üzerinde Mısri’den beyitler vardı mesela.

***

Anadolu’nun mayasındaki gerçek bu. Mezar taşlarına işlenecek kadar edebiyat çıkıyor, davranışa gündelik hale, tavra yansıyor. Türküye, duaya, masala, hikayeye, kıssaya, menakıba, şiire, divan edebiyatına dönüşüyor. Şimdi fuarlar işte bu dönüşümün güncellenmiş toplamı olabilse ne müthiş bir hamle olurdu!

Nitekim “tohum var ama kazı yapılamıyor” diyordu açılış konuşmasında hocam. İrfanî hayatın açığa çıkmasında kültür mercilerinin halis bir niyetle çabalaması şart ama yeterli değil sanırım. Kâr hırsından önce medeniyet dirilişine karşılıksız bir katkı için adeta gaza ruhuyla hareket etmeleri gerektiğini bir kez daha fark ettim.

Açılışa katılan Denizlili Bakan Zeybekçi’nin, gerek devlet erkanının gerekse reis-i Cumhur’un da sık sık Yunus’lardan, Hacı Bayram’lardan alıntı yapması elbet önemli bir gelişme. Ama artık yönetici kadro ve liderlerin bu zatların ismini zikretmekten öte eserlerini okuyup / okutup bugünün ruhunda güncellenmesine destek vermeleri, yaşantıyı dönüştürmesine yol açmaları gerekir. Ancak o zaman gerçek ve hür bir medeniyetin ruhu dirilmiş olacak.

#Kültür
#Toplum
6 yıl önce
Tohum var, sıra kültürel kazıda!
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti