Hayat bir yolculuk. Geldik, gidiyoruz. Celâl Güzelses’in okuduğu Yaş Destanı var. Diyarbakır yöresinden. Altı dakika sürüyor. Bizim Yunus’un dediği gibi: “Hele bana şöyle gelir / Şol göz yumup açmış gibi.”
Hayatın uzun namlulu silahları vardır. Kurşun nereden geliyor, çoğu zaman anlayamazsınız. Anladığınızda ise yapacak pek bir şeyiniz kalmamıştır. Bitti.
Belki bir teselli: Her bitiş yeni bir başlangıcı da beraberinde getirir. Oradan gitmek, buraya gelmek. Bir yerden ayrılmak, başka bir yere başlamak. Özetle: Kafesteki kuşların gittiği yerler!
İşte bu yüzden, ‘dille düğümlenen dişle çözülemez’ demişler.
***
Hayat bir yolculuk. Meşakkatli. Yorucu. Bazı yorgunluklar kalıcıdır, geçmez. Bir parçanız haline gelir.
Varmak. Dikkat ederseniz, limana yaklaşan / yanaşan değil, ayrılan / uzaklaşan gemilere imreniriz. Öte yandan, dünyaya iyice yerleşiyoruz. Yahut öyle sanıyoruz. Çocukluğumun ve gençliğimin televizyonlarında, reklamların çoğu temizlik ürünleriyle ilgiliydi. Deterjanlar, sabunlar, çamaşır suyu vs. Şimdi bunları pek göremiyoruz. Gördüğümüz: Yeni bir hayat öneren konut projeleri, teknoloji harikası otomobiller, akıllı telefonlar ve dostumuz olduğunu iddia eden bankalar. Hal ve gidişat diyelim.
Hayır, bunu bir yere bağlamayacağım. Böyle bağımsız dursun.
***
İnsan tecrübeden ibarettir. Adına ‘tecrübe’ dediğimiz şey, şaşkınlıktan, hayretten, üzüntüden, yenilgiden, kırgınlıktan oluşur. Başarı veya galibiyet insanı tecrübeli kılmaz. Kibirli yapar, şımarık yapar.
Tecrübe: Kötü kimselerin ortak özelliklerinden biri de, kendilerine haksızlık yapıldığına inanmalarıdır. Hatta ülkelerin.
Buraya bir soru sıkıştıralım: Mezarlıklarda küçük boşluklar olur. Çocuklar için. Hayatımız, işte böyle dokunaklı boşluklarla dolu. Bu boşlukları neyle doldurmaya çalışıyoruz?
Bir soru daha: Seralardan gelen bazı sebzeler var. Kamyon kasasında büyüyor. Buzdolabında büyüyor. Fakat toprağa ‘bıraktığınız’ zaman büyümüyor, çürüyor. Çünkü tohumu yok. Biz de büyüyoruz. Nasıl ve nerede?