|
“Sen benim kim olduğumu biliyor musun” sorusunu sorabilme cüretkârlığı

“Sen benim kim olduğumu biliyor musun” sorusunu soranların varlığı sadece insanın midesini bulandırmıyor aynı zamanda midesine kramp da girmesine neden oluyor.

İçişleri Bakanlığı 18 Ekim’de yayınladığı bir genelge ile “Çakarlı araçların geçiş üstünlüğünü yasakladı.”

Emniyet şeridine giren çakarlı araçlara da cezai işlem uygulanacağını açıkladı. “Koruyan ve korunan araç statüsünde” olmayan tüm araçlara yasak getirildi. Yasal olmayan çakarlar tespit edildiğinde cezai işlem uygulanmaya başlandı.

Hal böyleyken, iktidarın ya da devletin imkanlarını kişisel küçük iktidar alanları olarak tahkim etmeye çalışanların bir kısmı bu yeni uygulamadan kendilerini istisna tutuyor!

Çakarlı araçlarıyla emniyet şeridine giriyorlar. Önündeki aracı geçmek için canavar sirenini öttürüp bir de çakarlarını yakıyorlar.

Bazıları yakalandığında, “Sen benim kim olduğumu biliyor musun” yaygarası koparıyor. Bazıları, işi abartıp cezai işlem uygulayan polis memurlarını üstlerine şikayet ediyor. Hatta bazıları işi o polis memurlarının açığa alınmasına kadar vardırıyor. Böyle bir durumda, polis memurlarının görevlerini bihakkın yapmaları ne kadar mümkün?

Size iki küçük anımı anlatayım.

Bir pazar günü geç saatlerde Koşuyolu’ndan Avrasya Tüneli’ne girmek üzere aracımla ilerlerken, bir ara aynadan baktığımda sağımdaki daracık bankette ilerlemeye çalışan bir çakarlı araç gördüm.

Bu arada ne trafikte bir tıkanıklık ne de bir olağanüstülük vardı. Sadece tünelin girişindeki polis kontrolü o kadar.

Araç yaklaştı. Bana gelinceye kadar onlarca aracı neredeyse “silme” tabir edilen bir biçimde kıl payı geçti. Yanımdan geçerken baktım. Aracın şoför koltuğunda benim yaşlarımda bir adam yanında da muhtemelen eşi olan başörtülü bir hanımefendi vardı. Araçta ne koruma, ne de makamda oturan biri vardı.

Çakarlarını yaka yaka sağımızdan geçip gitti. Belli ki bir yemek davetinden evine giden bir çiftti. Ama belli ki çakarlarını yakmayı, bankette gitmeyi kendinde hak gören “imtiyazlı” biriydi!

Diğer olay ise yine bir pazar günü Zeytinburnu’nda bir lisenin önünde yaşandı. Sabah saat 09.45 gibi sınava giren yakınlarını bahçe kapısında bekleyenlerin arasına siyah bir araç daldı. Aracın çakarları yanıyordu. Şoför koltuğunda oturan adam camı açıp “Açın kapıyı bahçeye gireceğim” diye bağırıyordu. Görevliler sınavın başladığını sessiz olunması gerektiğini ve araçları bahçeye almadıklarını söylemeye çalışırken adam, “Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz” diye böğürüyordu.

Kamu düzeni, sadece kamunun meşru gücüyle “zorla” sağlanmaz. Aynı zamanda bireyin inisiyatif alması, kurallara uyması, bazen de kamu çıkarı için kendi imtiyazlarından vaz geçmesiyle mümkündür.

Hal böyleyken, “Sen benim kim olduğumu biliyor musun” sorusunu sorup, elindeki iktidar veya devlet gücünü kamu düzenini sağlamakla görevli memur üzerinde test edenlerin yüzünden “istismar”ın önü alınamıyor!

Uber meselesi, taksici esnafını özeleştiriye sevk eder mi

Taksici esnafı Uber’i mahkemeye vermiş. Dün Çağlayan Adliyesi’nde duruşma vardı. Esnaf sarı taksilerini konvoy yapmış adliyenin önünde eylemdeydi.

Taksici esnafının yasal hakları korunmalı. Nokta!

Uber isimli özel şirket devlete vergisini vermeli, yasal boşluk oluşmasına fırsat verilmeden düzenleme yapılmalı. Nokta!

Buraya kadar tamam. Tamam da bir “sarı taksi sorunumuz” yok mu? Bir taksici sorunumuz yok mu? Taksilerin temizliği, bakımı, şoförlerin kalitesi, tutumu konusunda sorunlar yok mu?

Taksi plakası borsası yok mu? Hatta tröstleşme yok mu? Birçok taksi plakasını kontrol altında tutan bir çevre yok mu?

Tüm soruların cevabı, evet var!

Hal böyle olunca, Uber üzerinden başlayan tartışmada, taksici esnafımızın da üzerine düşeni yapmasını beklemek hakkımız değil mi?

Mağdur edebiyatı üzerinden bu iş çözülemez ve taksi(ci) sorunu halının altına süpürülemez.

Sultanahmet çevresindeki bazı taksicilerin “turist keklemesi” gözardı edilemez. Yakın mesafe yolcusunu almayan taksici sorunu gözardı edilemez. Temiz olmayan, elinde sigarayla araç kullanan taksici sorunu gözardı edilemez. Hele ki müşteriye kötü muamelede bulunan taksici şoförü sorunu hiç gözardı edilemez.

Geçenlerde Vatan Caddesi’nde otobüs durağının hemen yanında bekleyen bir taksiye binmeye kalkıştım. Kapıyı açtım, “Yakın bir yere gideceğim ama…” dedim. Şoför, “İn kardeşim, in” diyerek el kol hareketi yaptı. Bir şey yapacak korkusuna kapıldım. İndim. Taksinin ön tarafına geçtim. Telefonumla fotoğraflarını çekmeye başladım. Camı açtı “Sen ne yapıyorsun” diyerek el kol salladı. “Sizi şikâyet edeceğim” dediğimde, biraz önce şahin olan şoför, “Aman abi ekmeğimden etme” demeye başladı. “Yakın, uzak demeden işini hakkıyla yapsan daha çok ekmek parası kazanırdın” dedim.

Son günlerde Uber üzerinden başlayan tartışmada, taksici esnafının da başlarını ellerinin arasına alıp bir özeleştiri yapmasının tam zamanı.

Sizce de öyle değil mi?

Bu arada, “Ben karşının taksisiyim” diyen bazılarının İstanbul’da yol-yordam bilmeden taksicilik yaptığını hiç tartışmıyorum. Bilmem anlatabildim mi?




#Polis
#Düzen
#İçişleri Bakanlığı
٪d سنوات قبل
“Sen benim kim olduğumu biliyor musun” sorusunu sorabilme cüretkârlığı
ABD ve AB’nin arkasındaki güçler…
Aday memurlara pratik bilgiler (3)
İslâm’la postmodern savaş süreci, muhasebe ve yarma harekâtı...
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?