|
İki dünya

Geçen yüzyılın zihinsel mantığıyla hemen hepimiz dünyayı ‘gelişmiş’ ve ‘gelişmemiş’ bloklar olarak ikiye ayırmayı alışkanlık edindik. Dünyanın neresinde yaşıyor olursa olsun herhangi bir insanın algısında ‘gelişmiş’ olan genel anlamda ‘Batı’dır. ‘Gelişmemiş’ olan da dünyanın geriye kalan kısmı... Ülkelerin ya da toplumların neye göre ‘gelişmiş’ sayıldığı, neye göre ‘gelişmemiş’liğe mahkum edildiği konusunda tek kriterin ekonomik durum olmadığını biliyoruz. Bu ayrım aslında zihinsel bir ayrımdır ve geçmişten devralınmıştır. Belli bir mesafeden bakıldığında ‘gelişmiş’ dünyanın içindeki neredeyse bütün güçlerin ortak noktasının sömürgeci geçmişleri olduğu görülebilir. ‘Gelişmemiş’ olanların ortak noktası da çoğunlukla sömürülmüş olmalarıdır. Yani gelişmemiş olanların mağduriyeti kadar, gelişmiş olanların günahkârlığı da aşikârdır.



Mağdur olanların geçen bunca zaman içinde düştükleri acziyet halleriyle ilgili muhasebelerini yapmaları ve nerede kaybettiklerini düşünmeleri gerekirdi şüphesiz. Ama öte yandan; dünyanın hemen her yerinde bağışlanamaz günahlar işleyen, halkları ve coğrafyaları vahşice sömüren, menfaatleri için insan hayatını hiçe sayan ‘gelişmiş’lerin, bunca zaman, bunca asır boyunca dönüp azıcık kendilerine bakmaları, günahları ve günahkârlıklarıyla azıcık da olsa yüzleşmeleri gerekmez miydi? Bu nasıl bir ‘gelişme’dir ki; tarihin güç ve para ile oynanan bu en kirli, en karanlık oyununun alçakça örtbas edilmesinden zerre kadar olsun rahatsızlık duymadı, duymuyor bütün o ‘gelişmiş’ler!

Böyle şeyler bekledik yıllar yılı; biz ‘gelişmemiş’ler ne kadar saftık ve ne kadar safız hâlâ!

En karşıt olanlarımızın bile ‘evrensel değerler’ denince gayrı ihtiyarî yüzünü Batı’ya dönmesi tesadüf değildi oysa; incelikle uygulanmış planlı bir örtbas etme senaryosunun neticesiydi her şey. Batı, son birkaç asırdır ilerleme ve aydınlanma illüzyonuyla sömürgeci geçmişinin ve zorba bugünlerinin günahlarını aklıyor, örtbas ediyor. Bu da yetmiyor, bir de üste çıkıp dünyanın bütün ‘öteki’lerine arsızca, utanmazca, pişkince ‘gelişme’, ‘insanlık’, ‘erdem’ ve ‘etik’ mamulleri satıyor.

Önceki gün Kudüs’te yaşananlar insan kalbinin alamayacağı, asla sindiremeyeceği, kabullenemeyeceği şeyler... Ama Amerika ve İsrail için bunun gibi bir gün, bunun gibi her gün, ‘harika bir gün’! Onlar için bütün bu insanlık dışı vahşet manzaraları, ülkelerinin menfaati gereği planlanabilir, yapılabilir, işlenebilir makul küçük cürümler... Ve avaneleri için de duruma göre görmezden gelinebilir, bir iki kuru kınamayla geçiştirilebilir karmaşık stratejik işler...

Biz gelişmemişler şükür ki onlar kadar ‘gelişmiş’ değiliz! Düştüğümüz bütün utanç verici hallere rağmen; şükür ki göğsümüzün sol yanında atmaya devam eden bir kalp taşıyoruz hâlâ. Şükür ki biz az ya da çok insanız hâlâ! İçimiz yanmaya, gözümüz yaşarmaya, kalplerimiz derinden yaralanmaya devam ediyor.

Bizi, bizim hatalarımızı, bizim günahlarımızı konuşabiliriz evet, konuşalım da... Ama önce şunun adını koyalım; bu dünyanın içinde birbirine benzemeyen iki ayrı dünya var. O dünyalardan biri; yeryüzünde adaleti tesis edecek güce ve imkana fazlasıyla sahip olduğu halde, bile isteye zalim! O kadar umutsuz bir halde ki insanlıkları, onlardan insaf, adalet, hakkaniyet ve merhamet bekleyen kalmadı artık!

Diğer dünya; evet utanması gereken bir acziyet içinde, yoksul, yoksun ve bazen çaresiz... Ama bütün bu öfke ve kahır ahvali içinde bile adaletten ve merhametten tamamen nasipsiz değil! İnsan olmaktan o kadar uzağa düşmüş değil! Bir umut varsa insanlığın geleceği için, evet, umut onlarda, onların kalplerinde...

Bir de Filistin’in, Kudüs’ün insanları var. Sanki onların hikayesi bütün bunlardan farklı, bu iki dünyanın dışında bir yerde yaşanıyor. Onlar kuşaklar boyunca zalim bir işgalin altında sonuna kadar özgür kalmış, özgür yaşamış bir halk... Bu orantısız mücadelede çıplak gövdelerinden başka bir şeyleri yok. Ama buna rağmen bir tek gün bile yenilgi yaşamadılar, yaşamıyorlar ve Allah biliyor ya hiç yenilmeyecekler. Filistin’in anne babaları çocuklarına davalarını miras bırakıyor on yıllardan beri. Filistin’in çocukları, o mübarek topraklarda açan yediveren çiçekleri.... Aşkla doğuyor, çocuk olmadan büyüyor, çelik gibi bir şuurla yaşıyor, yiğitçe ölüyorlar. Hayır ölmüyorlar elbette, hepsi diri o şehitlerin, bizden daha diri ve Rabb’leri katında rızkın en güzeliyle rızıklanıyorlar. Ve zamana şahitlik ediyor, güzelliklerini Filistin’in, Kudüs’ün mübarek toprağına katıyorlar. İnsanca bakan her göz görüyor; Filistinli anaların niyazlarında onlarca yıldır her dem tevekkül, henüz buluğa dahi ermemiş çocuklarının gözlerinde şimşekler çaktıran bir şuur, şehitlerinin yüzlerinde cennet kokulu tebessümler var.

#Filistin
#Kudüs
6 yıl önce
İki dünya
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak