|
İrticaı yaratan kim?

Bir soru, ortaya ancak açık seçik konulduğu/konulabildiği takdirde tartışılabilir hale gelir. Aslında, başlıkta sorduğumuz soruya açık kalplilikle cevap aranacaksa onun da kendi terimleri içinde dile getirilmesi gerekir. Böylece irticaı yaratan kim sorusu, ele gelir bir cevaba erişebilmesi için şöyle bir biçim içinde ifade edilebilir ve denebilir ki: İrticaı hasıl eden dinî çevreler midir yoksa kendi sebebi hikmetini irticaın mevcudiyetine dayandırmak isteyen bir telakki tarzı mı bulunmaktadır?

Türkiye''de irticaın tarihi modernleşmeyle yaşıttır. Modernleşmenin çıkmasıyla birlikte irtica da ortaya çıkmıştır. Modernleşme deyimi, kimilerinde meydana getirdiği çağrışımlarla ahenkli olarak masum bir kavramı ifade etmiyor. Modernleşme, bir toplumun kendi uygarlığını Batı uygarlığı ile değiştirmenin yolunu açan bilinçli bir programın adıdır. Böyle bir program ister o ülkenin asal entelijansiyası tarafından öngörülmüş olsun, isterse dış baskılar marifetiyle yürürlüğe konulmuş olsun, netice değişmiyor; hedef, o ülkenin uygarlığının, Batı uygarlığı ile değiştirilmesidir. Böyle bir değişim, elbette yağdan kıl çekilircesine sessiz sadasız, karşı konulmaz ve boyun eğici bir tavırla gerçekleştirilemez. Böyle bir programa karşı çıkacak olanlar her zaman olacaktır. Hatta karşı çıkmamak, işin tabiatına ters düşer. Eğer kendi uygarlığının, bir başka uygarlıkla değiştirilmesine karşı çıkmayan insanların yaşadığı bir ülke tasavvur edilebilirse, o ülke insanlarının esasen kendilerine özgü bir uygarlık geliştirememiş olduklarına hükmedilmesi gerekir.

İrticaın, böylece, modernleşme süreciyle ve bilinçli biçimde ortaya çıkartıldığı anlaşılabilir olmaktadır. İrtica, kendiliğinden var olan bir toplumsal/siyasal telakki tarzı değildir. İrtica, modernleşme taraftarlarının kendi karşıtlarına verdikleri isimdir. Olaya, modernleşme açısından yaklaşıldığında, aslında, modernleşmeciler dışında kalan bütün bir toplum kesiminin aynı ada layık görülmesi gerekirdi. Nitekim "Halka rağmen, halk için" sloganını besleyen anlayışın halkı bilinçsiz bir kitle olarak tasavvur ettiği meydandadır. Bu slogan, halkın, hacir altına konulmuş bir kişi gibi, kendi çıkarlarını bilmediğini, dolayısıyla ona vesayet edilmesi gerektiğini farzediyor. Eğer halk böyle bir vesayeti reddedecek olursa ve bu reddi modernleşmecilerin kabul edemeyeceği terimlerle ifade edecek olursa, modernleşmecilerin karşı ithamları hazırdır: Bu halk kandırılmıştır! Halkın tümüne birden mürteci demek siyaseten kimsenin işine gelmeyeceğinden, bu durumda, halkın bazı çevrelerce (ki bu çevrelerin irticaı besleyen çevreler olduğu ve öyle sayıldığı söylenmeden de bilinir) kandırıldığı, istismar edildiği, onun din duygularıyla oynanıldığı söylenir.

Aslında, irtica, bizzat modernleşmecilerin, kendi fikriyatlarını ifade etmeleri sadedinde muhtaç oldukları bir kavramdır. Nesnel olarak bakıldığında, modernleşmecilerin irtica olarak ileri sürdükleri vaka, bir toplumun kendini savunma içgüdüsünden başka bir şey değildir ve bu bağlamda aslında irtica diye bir vaka da mevcut değildir. Ancak modernleşmeciler, kendi varlıklarına meşruiyet kazandırabilmek için irticaı icat etmek mecburiyetindedirler. İrtica tehlikesini icat edemedikleri takdirde kendi mevcudiyetleri tehlike altına girer. Modernleşmeci, bu yüzden, elinde bulundurduğu veya bulundurmadığı her türlü vasıtayla, tehditle, jakoben usullerle, aslında bizzat kendi icadı olan irticaın üstüne yürüdüğünü gösterme durumuyla karşı karşıyadır.

Böylece, aslında, eğer gerçekten irtica ile mücadele edilmek isteniyorsa, ona ortam hazırlayan zihniyetin teşhis edilmesi gerekiyor. Mürteciyi hasıl eden irtica değildir, fakat irticayı hasıl eden modernleşmecidir. Halkın irtica diye bir meselesi yoktur. Fakat irtica diye mesele icat edenlerin kafasında irtica paranoyası mevcuttur. Dikkatin o paranoyaya yönetilmesi gerekiyor.

25 yıl önce
İrticaı yaratan kim?
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset