|
Merhameti öldüren nedir?

Metrodan aşağı yürüyordum. Kulağımda telefon. Gecenin bu vakti bu yolu inmek zorunda kalınca muhakkak kulağımda bir dostun sesi olsun istiyordum. Yol uzun gelmiyor o zaman. Kulaktan gönle akan sesin mihmandarlığında beden, yorgunluğunu bir anlığına unutuyor.

O gün yine öyle oldu. Yolu neredeyse bitirmiştim. Üç marketin önünden geçip gittim. Genellikle ortadaki marketin sebzelerini sevdiğim için alışverişimi oradan yapardım. Sonuncu markete geldim. Hayır uğrayıp bir şeyler almaya takatım yok. Telefon ile konuşurken küçük bir çocuk yanaştı: “Bir dakika abla dedi bir şey söyleyeceğim. Para istemeyeceğim. Sadece soracağım.”

Telefonu kapattım. “Sor hadi” dedim. “Bizim eve biraz sebze alabilir misin?” dedi.

Bunun çok güzel bir taktik olduğunu çok sonra anlayacaktım ama...

“Nerelisin sen?” dedim. Burada doğmuş Suriyeli bir çocuk ile karşılaşacağımı zannediyorum.

“Kuştepeliyim” dedi.

Roman olduğunu anladım.

(Bir kaç metre ileride yanında çuvalı ile bir kadın bekliyordu.)

“Tamam hadi alalım. Ne istiyorsun?”

Salatalıklara yöneldi. “Boş ver salatalığı bu mevsimde (aylardan Ocak)içi çok kötü çıkıyor.” Kıvırcık, havuç, turp almaya meylettim. Hiç oralı olmadı.

“Biber alalım...” dedi.

Sivri, çarliston, kırmızı, dolma...?

Kahvaltılık minik biberlere gitti. “ Boş ver onları acı çıkabilir yazmamışlar acı mı tatlı mı diye”

“Dolmalık alalım o zaman” dedi.

Görünüşü 7-8 yaşlarında ama, alış veriş bilgisi haza ev reisi edasında. “Kaç kişisiniz ?”dedim. “7 Kişiyiz” dedi.

Yedi kişi için dolma biber seçtim. “Kabak alalım” dedim. Pek oralı olmadı. Kendi evim için kabak ve brokoli aldım. Kabağı istemeyen çocuk için brokoliyi hiç teklif bile etmedim. Brokoliye bakıp “Bu ne oluyor?” diye sordu. “Haşlanıp yeniliyor” dedim. Kararsız kaldı. Kararsızlığını pırasa ile noktaladı. Pırasa aldık.

Alış-verişi tamamladığımızı düşünüyordum... ”Biraz da et alsak” dedi. Peki bir paket tavuk but aldık.

Nihayet kasaya gidiyoruz diye sevinirken, küçük aile reisi “Benim” dedi “1.5 yaşında bir kardeşim var. Ona p..ma bez alsak.”

İşte o zaman iç sesim, NASSI YANİ diye isyan etti. Bez istemiyor. Markası ile birlikte bez istiyor...

İyiliği öldüren nedir? Merhametimizi sömürenler mi?

Bizde olmayanı bile kendisi için isteyen aç gözlüler mi?

İç sesim bez alma dedi. Almadım. Kasaya gelince iş sesimin ne kadar doğru söylediğini bir kere daha anladım. Kasadaki kız benim “minik aile reisine” “Hala P...ma bez aldıracak birini bulamadın mı?” diye sordu.

Soruşundaki manidar ifade dikkatimi çekti. “Daimi müşteriniz herhalde” dedim. Kız güldü aynı manidar frekansta, “Daimi müşterimiz. Yani daimi müşterilerimizin müşterisi” dedi.

Küçük çocuğu incitmemek için daha fazla üstelemedim. Kardeşine P...ma bez almadığım için kendisine dünyanın en büyük kötülüğünü yapmışım gibi mağrur bir kin ile bakan “minik aile reisini” ardımda bırakarak evin yolun tuttum.

Alış veriş ettiğimiz marketten 50 metre ilerde, çöp konteynerinin kenarında duran bir kadın dikkatimi çekti. İçim cız etti. Bu kadın havanın biraz daha kararmasını mı bekliyordu. Gelen giden azalınca marketin çöpe çıkardığı şeyleri çuvalına doldurup gidecekti.

Bir yanım kadına yaklaşmak istedi bir yanım beni durdurdu. Köşeyi dönüp beklemeye başladım. Aslında ne beklediğimi bilmiyorum. Çöpün kenarında bekleyen kadının cep telefonu çaldı. Hiç şaşırmadım. Bir mülteci için –bu kadının benim minik reisin annesi olduğunu bilmediğim için onu mülteci olarak yerleştiriyordum kalbime- tek yurdu tek barınağı belki de cep telefonu.

Kadının konuşmasını duymak için iyice dikkat kesildim. Türkçe konuşuyordu. Olabilir. Suriye’nin kırsalından gelen eğitimsiz Türkmenler pek Arapça bilmiyor zaten.

Öldürücü darbeyi henüz almamıştım.

“Dördüncü müşteri, birine bile bez aldıramadı. Hep ucuz marka bezleri almaya kalkıyorlar. Ucuzların yüzüne bakan olmuyor biliyorsun.”

İki kış önce yaşadığım bu olayı sizlerle paylaşmayı düşünmeyebilirdim. Ama yine başıma geldi. Bu defa çok farklı olarak. Seçimden bir gün önce, 23 Haziran. Beş yıldızlı lüks otellerin bulunduğu cadde. Tam Gülhane’den Ebusuud Caddesi’ne doğru kıvrılmıştık ki, iki çöp konteynerinin arasında bir kadının çöpün içinden aldığı bir poşetin içinden ekmek seçtiğini gördük. Başı önünde hiç kimsenin yüzüne bakmadan çöpten ekmek seçiyor.

Neye uğradığımı bilemedim. Kadına mı şaşırayım kadının yanından akıp giden; ellerindeki dondurmayı, mısırı, simidi yiyerek geçen; ama o kadını hiç yadırgamayan kitleye mi şaşırayım. Bir fırın. Şuralarda bir fırın. Nefes nefese koştuk arkadaşımla. Bir market bulduk. Market/bakkal ekmek satılmıyor. Bisküvi, su, peynir Allah ne verdiyse. Kadın gitmeden yetişmek derdindeyiz. Yetiştik. Adının Ebru olduğunu, Gaziantep’ten geldiğini, kocasının Suriye’ye savaşa gittiğini filan söyledi yarım yamalak cümlelerle. Konuşamıyor. Açlıktan herhalde diye düşündüm. Çöpten yemek seçme dedim. Elimdeki poşeti verdim. Hiç memnun olmuş bir hali yoktu. Travma geçiriyor olmalı diye düşündüm. Nasıl gideceksin evine dedim bir kaç kuruş verdim. Hiç mutlu olmadı. Paraya küçümseyerek baktı. Küçümseyerek ifadesini şimdi kullanıyorum o sıra kadındaki her türlü hali yaşadığı yokluğa hamlediyordum.

Sonra ne mi oldu? Alış-veriş yaptığımız bakkalın önünden geçtik. Bakkal gülerek siz alış-verişi onun için mi yaptınız dedi. Bakkalın tavrına sinir oldum. Adam devam etti: “O yanında getirdiği poşeti çöp bidonunun yanında açar sanki çöpten yiyormuş gibi yapar.”

Bakkalın anlattıklarını uzun bir süre düşündüm. Adının Ebru olduğunu, Gaziantep Nizip’ten geldiğini söyleyen kadının anlattıkları yalan ise, çöpten ekmek yediği yalan ise benim suçum yok. Ama hikayesi doğru ise ve ben onu gördüğüm halde geçip gidersem yarın Hakk’ın karşısına çıkmaktan korkarım.

II-

Böyle olaylarla karşılaşınca ne yapmam gerektiğini Çalışma Sosyal Hizmetler Aile Bakanlığı Diyarbakır il Müdürlüğü’nde şube müdürü olarak görev yapan Zeynep Akar Deniz’den öğrendim. Size aktarmak istiyorum. Yardıma muhtaç olduğunu öğrendiğimiz kişilerin, adını ve soyadını öğrenerek Valiliğin Açık Kapı Projesi’ne müracaatını sağlayabiliriz. Açık Kapı Projesi’nde kişilerin kimlik bilgileri ile yardım yapıldığı için hangi kişinin nereden yardım aldığı ya da almadığı ortaya çıkıyor. Çünkü bazı kişiler pek çok kurumdan yardım alarak yardım meselesini istismar edebiliyor. Sorun şu ki istismarcılar devletin her türlü sosyal yardım projesini biliyor ve haksız kazanç elde ediyor.

Haberdar olmayanları bu projelerden haberdar etmek hepimizin vazifesi.

Rikkatli ve dikkatli olmalıyız velhasıl.

#İnsan
#Merhamet
6 yıl önce
Merhameti öldüren nedir?
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset