|
‘Gençler bizi nasıl kurtarır’ ya da irade savaşı

İrade ile ilgili olarak geçen yazımızda sözünü ettiğimiz örnek olay şu idi: Buhari ve Müslim’in ittifakla kaydettikleri gibi, Resulüllah bir gün önceki milletlerde olmuş diyerek şu olayı anlatır:


‘Üç kişi yağmur sebebiyle bir mağaraya sığınırlar, selin getirdiği bir kaya mağaranın kapısını kapatır. Çıkma imkânları yoktur. Her biri yaptıkları bir iyilikle Allah’a iltica etmeye karar verirler. İkincisi şöyle der: Allah’ım, biliyorsun ki ben amcamın kızına sahip olmak istiyordum, senelerce direndi. Bir gün bir ihtiyacı için eve geldi, onu yüz yirmi dinara bir kerecik benimle olmaya ikna ettim. Tam arzumu yerine getirecektim ki, ‘ihtiyacımdan dolayı beni lekelemeni sana asla helal etmeyeceğim’ dedi. Bir an düşündüm ve sana olan saygımdan ötürü yapmak istediğimden vazgeçtim. Eğer bunu senin rızan için yaptıysam bizi bu mağaradan kurtar…’ Diğer ikisi de yaptıkları böyle birer iyiliği anarlar, taş aralanır ve mağaradan kurtulurlar. Bu ilginç olayın bizim konumuzla alakası, bir gencin önce imanını sonra aklını kullanarak öyle bir anda bile bu işten vazgeçme iradesini gösterebilmesidir. Bu ancak çok büyük bir iman ve çok büyük bir iradenin zaferidir. Ama bazen tek başına böyle bir zafer insanı ebediyen kurtarmaya yeter. Demek ki, bu noktada nefsin arzularını gemleyebilmek iradenin zirve yaptığı noktadır ve mümkündür.

İradeli olabilme bir savaş kazanma demektir. Savaş nedir? Başkalarını öldürme, ellerinde ne varsa alma demek midir? Evet, bugün emperyalistlerin savaşı budur, onlar tarih boyunca da böyle yapmışlardır. Müslüman savaşmak zorunda kalmazsa savaşmaz, savaşırsa bu savaşı cihadın bir parçası bilerek savaşır. Cihad küfrün yayılmasına ve zulme engel olmaktır, sadece budur. İnsanları zorla müslüman yapmak değildir. İnsanların hür iradeleriyle karar vermelerinin önündeki engelleri kaldırmak ve onların kendi akıllarıyla düşünmelerini sağlamaktır. Gerisi ona kalmıştır, ister inanır ister inanmaz.

O halde hür, özgür ve ön yargısız akletmeye engel olan her şey düşmandır ve vereceği zararları önleme için düşmanla mücadele etmek de savaştır. Nefsin arzuları bu düşmanların başında gelir, çünkü insana en büyük zararı bu nefsi arzular verir. O halde en önce yenilmesi gereken düşman da budur, bu bir irade savaşıdır. Bu sebeple insanlarla yapılan kanlı savaşa ‘küçük cihad’, nefsin arzularıyla yapılan savaşa da ‘büyük cihad’ denmiştir. Su uyur düşman uyumaz, onun için düşmana karşı her an tetikte olmak gerekir. Nefsinin arzularıyla yapacağı savaşı kazanamayan, açık düşmanlarıyla yapacağı savaşı baştan kaybetmiş demektir.

İnsanın kötülüğe en yakın olduğu anı, tek başına kaldığı zamanlardır. Bu durumda şeytan ve nefis fırsat buldukları anda işbirliği yaparlar. Bu tehlikeden kurtulmak için ayrıca sağlam dostlar da bulmak gerekir. İradeli olma konusunda insana en çok yardımı dokunanlar, sağlam dostlardır. Çünkü iyiler bir araya geldiklerinde vicdan ve ahlak gibi iyi duygular öne çıkar. O halde özünde, sözünde ve fiilinde dürüst arkadaşlar bulmalıdır. Bendeniz kötülük yapmaya çok meyyal bir insanım. Ama ortaokul sıralarımdan beri, kimden öğrendiğimi bilmediğim bir duanın bereketiyle Allah beni hiç olmazsa bu halimden de daha kötü olmaktan korudu. Yatarken kalkarken hep şöyle dua ederdim: ‘Allah’ım, kötülükleri karşıma çıkarma, bana kötülük yapma imkânı verme, yoksa fırsat bulursam ben kendime güvenemem’. Bu duanın bereketiyle aslında kötülüğe meyyal birisi olmama rağmen Allah bana bulunduğum her ortamda en iyi arkadaşları nasip etti. En yakın arkadaşlarımın hepsi benden daha iyi insanlardır. Onlar Allah’ın izniyle bir kalkan gibi beni daha da kötü olmaktan korudular. Bu sebeple Allah (cc) ‘ey müminler, Allah’ın emir ve yasaklarına riayet ederek kendinizi koruyun ve dürüst/sadık insanlarla beraber olun (Tevbe 119)’ buyurur. Yani önce kendi irademizle farzları yapıp haramlardan sakınacağız, çünkü korunma/takva budur ve bu hali sürdürebilmek için de dürüst arkadaşlar bulacağız. Yoksa kaybederiz.

Buradan şunu da anlıyoruz: İrade savaşını kazanabilmek için önce Allah’a iltica edip O’ndan yardım almalıyız. Elimizi O’na uzatacağız ki, O da elimizden tutsun. Allah, ‘siz beni anın ki, ben de sizi anayım, siz bana destek olun ki ben de size destek olayım, siz ahdinizi yerine getirin ki ben de ahdimi yerine getireyim’ buyuruyor. Kudsi hadiste de: ‘Kulum beni nasıl zannediyorsa ben öyleyim, o beni andığı an ben onunla beraberim. Eğer o beni kendi içinde anarsa ben de onu kendi içimde anarım. Eğer o beni bir toplulukta anarsa ben de onu onunkinden daha hayırlı bir toplulukta anarım. Eğer kulum bana bir karış yaklaşırsa ben ona bir arşın yaklaşırım, o bana bir arşın yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim (Buhari, Müslim). Bunlar mecaz ifadelerdir ve Allah’ın yardımının bizim yaptıklarımızdan daha çok ve süratli olduğunu anlatır. Ama bir şey daha anlatır: İrademizi kullanıp başlangıcı biz yapmalıyız. Çünkü biz rüzgârın önündeki yaprak değiliz, bizim irademiz var.

#Gençlik
#İrade
5 yıl önce
‘Gençler bizi nasıl kurtarır’ ya da irade savaşı
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’