|
Yattığın mezardan dışarı taşan toprak kadardın bu hayatta…

Sakın geri durma, öyle derin sessizliklere karış ki, kendini aramaktan yorulduğunda buğdayını ambarına koyup huzur içinde uykuya dalan, ömründe sabun kokusundan başka koku bilmeyen, sabahı bembeyaz bir pamuk ipliğiyle ezan vaktine bağlayan adamlardan ol. Olamıyorsun değil mi?



Sen de benim gibisin desene…

Sıkıştın kaldın, ileri gidemiyorsun, geri dönemiyorsun, yerin var yurdun yok, topraklarından koparılmış sınır boylarında tel örgülerin arkasında bekletilen mülteciler gibisin. Kime kızacağını bilmediğin için öfkeni kendinden çıkarıyorsun. O gürbüz naralarından, o rüzgarlı hallerinden eser yok, öyle değil mi?

Sen de benim gibisin desene…

Göz göze geldiğin yavruların esaretini yumuşatıyor, teslimiyetini camdan bir kadere dönüştürüyor, değil mi? Evet evet, cam örgülü bir kaderin uysallaştırdığı, kendine gelmen için aynaya bakmak zorunda bıraktığı gönüllü bir meczupsun artık. Nasıl oldu da ellerini havaya kaldırmadan teslim olduğuna hala inanamıyorsun, değil mi?

Sen de benim gibisin, desene…

Ölüleri sayıyorsun, çünkü geriye kalanlar yerinde duramıyor, onları sayarken karıştırıyorsun, “Ölüleri saymak gibisi var mı anasını satayım” diyorsun, ne zaman gitsen yerli yerindeler. Hüviyetleri alınlarında, toprakları üstlerinde, upuzun adam gibi yatıyorlar. Artık mezarlıklardan da korkmuyorsun, değil mi? Hiç bilmediğin coğrafyalarda, hiç tanımadığın diyarlarda bile en samimi, en tanıdık yerler mezarlıklarmış gibi geliyor sana, öyle değil mi?

Sen de benim gibisin, desene…

Bir zamanlar bir amcam vardı, iyi biriydi, iyi bilirdik. İyi biri olduğunu kendi mezarını kazmasından, yapayalnız gömülmesinden anladım yıllar sonra. Topraklarını verdiği caminin minberine devletten habersiz çıkıp üç kişilik cemaatine okuduğu binlerce hutbeden sonra, ama her seferinde özel olarak, o üç kişilik büyük topluluğun gözlerine baka baka yaptığı “Nemaz insani kötiluklerden alikor” uyarısını bir Veda Hutbesi ciddiyetiyle yapmasından anladım, amcamın iyi bir adam olduğunu. Yere atılmış çikolata kâğıdının üstündeki gramaj ve katkı maddelerinin Arapça yazımını görünce, onu atana hiddetlenip “Canum Kur’an alfabesi yere atilur mu, sen sabir ver bana” diyen amcamın asırları aşan hürmetine kurban olunması gerektiğini yıllar sonra anladım. Sen de kurban olduğun insanları artık mezarlıklarda arıyorsun değil mi?

Sen de benim gibisin, desene…

Şimdi yeryüzüne doğru öbek öbek şişen bu küçük tepelerin altında insanlar mı yatıyor yani, diyorsun, değil mi? Çocukların mezarları neden küçük mesela, üzerlerindeki topraklar neden az, neden bazıları sarı çamurdan, neden, neden, diye sorup duruyorsun kendi kendine, değil mi? Sonra her şeyin başladığı, o ilk zamana gidiyorsun, “Allah, insanı topraktan yarattı” diyenleri, sıcak yaz cenazelerinden kalma hüzünleri, musalla taşında ölü gibi yatan ölüleri hatırlıyorsun ve o sahipsiz zamanların girdabında kaybolup gidiyorsun, değil mi?

Sen de benim gibisin desene…

Ben seni tanıyorum aslında.

Ben seni kendimden biliyorum.

Sen, yattığın mezardan dışarı taşan toprak kadardın bu hayatta…

#İnsan
#Yaşam
6 yıl önce
Yattığın mezardan dışarı taşan toprak kadardın bu hayatta…
Korkunun sosyolojisi
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…