|
Kan ve kemikte kendimizi aramak

İnsanlar soylarının peşine düştü yine. E-devlet kilitlendi. Herkes kökenine hücum ediyor. Petrole hücum yerine, soya hücum! Kahvelerde ve ofislerde artık bunun etrafında geyikler yapılıyor. Kimi Balkanlar’a uzanıyor, kimi Kafkaslara. “saf soy” içinde yer alanlar rahatlıklarını yansıtıyorlar. “Hepsi Kürtmüş”, “Türküz”, “Makedonya’da çıktı”, “yerimizde kıpırdanmamışız”…Bu ifadelerden ne anlamalıyız?



Soy üzerine yapılan konuşmalar ve öğrenme hevesi büyük ölçüde bir meşruiyet arayışını yansıtıyor. Toplum nazarında ve daha da önemlisi devletin hakim bakışı nazarında “iyi olmak”, “kabul görmek”, “şüpheden temizlenmek”, “istenen kan ve kemikten gelmek”…Demek ki insanlarda bir korku var. Şüpheli olmak, derin dışlanmayı yaşamak, ötekileştirilmek, hakim olanın dışında yalnızlaşmak… Bütün bunlar dayanılmaz şeylerdir. İnsanın hayatını zehir eder. Ne aileler buna dayanır, ne de insan. Ancak marjinal, özgürlüğü her şeyin üstünde gören, hakikati tek mutlak değer kabul eden insanlar için çekilebilir. Dayanılmazlık burada mümkün. Yoksa bunun çilesi de büyük, maliyeti de. Buna insanın fiziğinden önce psikolojisi ve sosyolojisi dayanmaz kolay kolay.

Soy, her zaman bir tehdit olmuştur. Özellikle hakim soy ve meşru soyların dışında kalanlar için bu böyle. Daha birkaç sene önce bir profesör ve tarihçi vekil çıkıp Ermeni soyundan gelmeyi bir tehdit olarak kullanabileceğini söyledi TBMM çatısı altında. Hem eski Cumhurbaşkanı Gül hem de son Cumhurbaşkanımıza soyları soruldu. Onlar da bu sorgulayıcı çağrılara hesap verdiler. Devletin en tepesindeki insan bile soy üzerinden hesaba çekilir mi? Nasıl bir zihniyet bu? O kadar özgürlük ve demokrasi diyen bir CHP vekili bir Cumhurbaşkanının soyunda Ermenilik olduğunu iddia etti ve bunu yanlış olduğunu kanıtlamasını istedi. O kadar çağdaş, o kadar Atatürkçü bir kadın vekil yaptı bunu. Oysa ne çağdaşlıkta ne de Atatürk’te soyculuk var. Nitekim Atatürk’ün en özel yanı olan imzası bile sanat tarihçisi Ermeni bir hocasına ait.

İnsanlar “temiz soy”, “makul soy” ve “hakim soy” mensubu olmak için telaş içindeler. Herkes bunu istiyor. Çünkü başına bela gelsin istemiyor. Şüphe altında yaşamak istemiyor. Rakipleri tarafından kendisine karşı soyu silah olarak kullanılsın istemiyor. Türkiye’de bir seyyar satıcı bile yer üzerinde kapışırken rekabette başvurulacak ilk konuların başında soy gelir. Döneme göre değişir soyun tehdit olarak kullanılmassı. Bazen Ermeni, bazen dönme, bazen Yahudi, bazen de Kürt olur. Ama çoğunlukla gayri Müslümlerle ilgili soy karışımları gündeme gelir.

Müslümanlık teoride oldukça geniş bir soy hoşgörüsüne sahip. İslam, hakikati ne kanda ne de kemikte arar. Peygamberi, bu arayışlara cahiliye asabiyeti der. Osmanlı bu bilinçle soylar arası geçişlere olumlu bakmış. Neredeyse bütün Osmanlı sultanları Türk olmayan ve hatta Müslüman olmayan soylarla evlenmiş. Bu nedenle Osmanlı hanedanında saf soy aramak mümkün değil. Tebasına da bu gözle bakmış. Zaten İslam şeriatının pratiğinde de gayri Müslimlerle evliliğe hoş bakılmış ve hatta teşvik edilmiştir. Osmanlı toplum düzeninde soylar arasında yoğun bir geçişgenlik var. Evlilikler ve din değiştirmelerle yaşanmıştır bu.

İslam’ın bu teorik ve pratik tarihselliğine rağmen bugün inançlı insanlar arasında da soy konusunda aynı negatif duyarlılıklara rastlayabiliyoruz. Özellikle stratejik durumlarda ve kararlarda Müslümanlığın hakikat ilkesi ikincil plana atılıyor ve insanların soyuna bakılıyor. El altında, arka kapılarda ve mahrem ortamlarda soylar gündeme geliyor. Müslümanlar kardeştir ilkesi ikinci planda kalıyor. Farkına varılmadan büyük haksızlıklar ve iftiralar meydana geliyor. Kan ve kemikte aranan hakikat anlayışıyla gelen bir iftiradır bu. Milliyetçiliğin ırkçılığa varan soy tapıcılığının Müslümanlara da sirayet eden ruhudur. Oysa İslam açık ve nettir. Peygamber her çeşit soy üstünlüğünü ve soy merkezciliği cahiliye asabiyeti olarak tanımlıyor. Bugün biz Müslümanlar modern cahiliye asabiyeti tehlikesiyle baş başa yaşıyoruz. Türkiye’de birbirimizi soylarımız üzerinden giderek algılarsak, birbirimize hasımlar haline geliriz. Kardeşlik ve millet olmayı kaybederiz. En büyük bölücülük buradan neşet eder. Bu nedenle yeniden İslam’ın kardeşlik düsturuna ses vermeli, hakikati maddenin bir biçimi olan soy da değil ideallerimizde aramalıyız. Millet olmak, İslam’ın temel ve ortak ideallerinde beraber olmaktır.

#İnsan
#Varlık
#İnanç.
#Millet
6 yıl önce
Kan ve kemikte kendimizi aramak
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti