|
Yaşasın Türk adaleti... ama bazı hakimler hariç...
Yargıtay Başkanı''nın konuşması

Her adli yılın başlangıcında yüksek yargı organı başkanları, açılış konuşması yaparlar. Son on yıldan beri bu konuşmalar, birtakım polemiklere sebep olmuştur.

Oysa, cumhuriyetimizin kuruluşundan beri yapılan açılış toplantılarında, politika dışında sadece adliyenin davaları tartışılırdı. Son yılların ortaya çıkardığı polemikler yapılmazdı. Yargıtay başkanlarının konuşmaları hattı zatında seviyeli konuşmalar olmuştur. Ancak bunlar arasında, yanlış yorumlara sebep olan birkaç cümlecik vardır ki, bunların neden söylendiğini anlamak mümkün değildir.

Yargıtay başkanlarından bir tanesi, “Allah insanları değil, insanlar Allah''ı yarattı” dediği için, arzu edilmeyen tartışmalar çıkmıştır. Başka bir başkan, “Hakimlerimiz, cüzdanlarıyla, vicdanları arasında sıkışmıştır” demek suretiyle, adalet mensuplarının tümünü töhmet altında bırakmıştır.

Fuzuli''nin mektubu

Siyasi tarihimizde, yolsuzluk denildiği zaman hatıra, Fuzuli''nin meşhur, “Selam verdim, rüşvet değildir diye almadılar” cümlesiyle başlayan mektubu hatıra gelir. Ancak son yirmi yıllık siyasi tarihimizde, bundan başka sloganlar da söylenir olmuştur. Rahmetli Turgut Özal''ın “Benim memurum işini bilir” cümlesi, yeni bir anlayışın simgesi haline gelmiştir.

Maalesef bugün bu iki slogana yenileri de eklenmiştir. Hakimler, vicdanlarıyla cüzdanları arasında sıkışmaktadır... ve “Avukat tutma hakim tut”... gibi. Fuzuli konuşmasında hakimleri kastetmemiştir... Belki Turgut Özal da, “memurum” dediği zaman adalet mensuplarını kastetmemiştir... Ancak bugün kamuoyunda, bürokrat, hakim tefriki yapılmamaktadır. İşte ülkemizin en büyük şanssızlığı da budur.

Bir ülkede yolsuzluklar ne boyutta olursa olsun, adalet mekanizması çalışıyorsa, kimse endişe etmez. Ancak, adalet üzerine gölge düşmüşse, o ülkenin düzelmesi çok zordur.

Konuşmaların ortak yönleri

Yargıtay başkanlarımızın konuşmalarında müşterek nokta, adalet mekanizmasının iyi çalışmadığıdır. Bunu düzeltmek için önerilen tedbirler farklı olmaktadır. Bazı başkanlar, hakimlerin özlük işlerinin düzelmesini, Adalet Bakanlığı''na gerekli maddi imkanların sağlanmasını ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu''ndan, Adalet Bakanı''nın çıkarılmasını önermektedirler. Bunlar yapıldığı taktirde, “yargı bağımsızlığının” sağlanacağını iddia etmişlerdir.

Ancak burada unutulan nokta şudur ki, “bağımsızlık”, insanların yaratılışında, genlerinde mevcuttur. Bunu sağlayacağınız birtakım maddi yardımlarla kazandıramazsınız. Bu yanılgı sebebiyledir ki, konu her açıldığında, hakim maaşlarının yetersizliğinden bahsetmek adet haline gelmiştir.

Türk halkı adalete öyle güvenir ki, “Adaletin kestiği parmak acımaz” cümlesi atasözü haline gelmiştir. Ancak, adalet denince hakimlerin verdiği her karar akla gelmemelidir. Hakim haksız karar vermişse, kestiği parmak değil, tırnak olsa bile, buna kimse razı olamaz.

Dreyfüs skandalı

Adli skandallar, her ülkede olur. Ancak bunların failleri bir gün gelip adalet huzurunda hesap vermişlerdir. Bu skandalların en tipik örneği, Fransa''da cereyan eden, “Dreyfüs” olayıdır.

Bu hikayeyi herkes bilir. Fakat hatırlatmak için birkaç cümle yazmamız gerekmektedir. Fransız ordusunda bir casusluk olayı olmuştur. Olayın faili, yüksek rütbeli bir subaydır. Fakat bu olayı örtbas etmek isterler ve bu casusluğun, Yahudi kökenli bir subay olan Dreyfüs isimli yüzbaşının yaptığını iddia ederler. Askeri mahkeme konunun üzerinde fazla durmaz ve Dreyfüs hapse mahkum edilir ve rütbeleri sökülür.

Günün birinde, birileri çıkar, yazar ve büyük hukukçu Emile Zola''yı bulup, olayın hakiki delillerini verir. Emile Zola, bu olayı yazdığı bir makaleyle Fransız halkına duyurur. İlk önce, Zola''yı mahkemeye hakaret etti diye hapsederler. O, yılmaz ve esas suçluları ortaya çıkararak, Dreyfüs''ün temize çıkmasını sağlar.

Dreyfüs''ün rütbesi, askeri bir törenle geri verilir. Bu tören esnasında toplanan kalabalık hep bir ağızdan haykırır:

“Yaşasın, Fransız ordusu... Fakat bazı generaller hariç...”

Bazı yürekli hakimler

Adalet tarihi, nice bağımsız yürekli hakimler görmüştür. Bunların bağımsızlığı, aldıkları maaşın çokluğundan değildir. İçindeki bağımsızlık duygusundandır.

Nitekim, Cezayir hadisesinde, bir Fransız hakimi, Cumhurbaşkanı''nın istediği haksız kararı vermemek için intihar etmiştir.

İstanbul işgal edildiği sırada, Üsküdar''da bir Türk hakimi, ilk duruşmaya başladığı zaman, kürsüden:

“Düşman işgali altında, adalet dağıtılamaz. İstanbul''dan, yabancı işgalciler çekilinceye kadar, bütün duruşmaları erteliyorum” diyebilmiştir.

Bugün de bu vasıfta hakimlerimiz çoğunluktadır. Ancak Türk adaleti, halkın güvenini kaybetmiştir. Adalet için en büyük talihsizlik de budur. Biz bu gerçeği bildiğimiz için adalet mekanizmamızı kötülemek ve onun itibarını zedelemek istemiyoruz.

Medyada çıkan birkaç tane kötü emsal, genelleştirilmemelidir. Ancak vatandaşların da, Fransız halkının haykırdığı gibi, şunları söylemek hakkı vardır:

“Yaşasın Türk adaleti... Ama bazı hakimler hariç...”

12 yıl önce
Yaşasın Türk adaleti... ama bazı hakimler hariç...
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı