|
Çocuk ve kurban

Kurban Bayramı yaklaşınca rahmetli babamı bir telaş alırdı. Önce ortakları bulur, sonra hayvan pazarına gider, uzun uzun araştırır, kıran kırana pazarlık yapar ve kurbanlığı satın alırdı.


Kurbanlık evimize genelde arefe günleri gelir, bir geceyi gecekondumuzun yanındaki kömürlükte geçirirdi. Babam, çalmasınlar diye o gece uyumazdı. Biz de hayvanın gönlünü hoş etmek için önüne yem, su taşır, yaklaşabildiğimiz kadar yaklaşıp okşamaya çalışırdık.

Babamdaki telaşa sabaha doğru büyük de bir kaygı eklenirdi. Hayvanı bağlamak, yatırmak, kesmek başlı başına bir meseleydi. Burnundan solurdu babam, ama bayram olduğu için kimseyi de kırmazdı. Bayram namazının ardından telaş ve kaygı doruk noktasına ulaşırdı. Ortaklar evlerinden bıçaklarıyla, satırlarıyla, masatlarıyla, ipleriyle, kap kacaklarıyla gelir; derince bir kuyu kazılırdı. En son, kalabalığı yararak, kurbanlık hayvan getirilirdi. O anda biz çocuklar için şenlik doruk noktasına ulaşırdı. Büyükler çok ciddi olurlardı. Ellerinde bıçaklarla, gergin yüzleriyle çok korkunç görünürlerdi. Biz ise, birazdan başlayacak koşuşturmanın nasıl seyredeceğini merakla beklerdik. Her kafadan bir ses çıkardı. Herkes talimat verir, yol gösterir, öneride bulunurdu. “Şuradan tut, oradan bağla, burada dur, çocuklar çekilin, hayvana eziyet etmeyin, yavaş, çabuk, hep birlikte, ha gayret” derken hayvan yıkılır, kalabalık üzerine çökerdi.

Sonra kurbanlık direnmeyi bırakırdı… Pes ettiği için değil, nereye gittiğini anladığı için uysallaşırdı. Bıçağa değil, Yaradanına teslim olduğunu hissettirirdi.

Biz çocuklar, Hz. İbrahim’den bu yana devam eden, insanoğlunun bu en kadim ibadetini izlemek için yerlerimizi alırdık. Teşrik tekbirleri eşliğinde, o koca bıçak, o koca hayvanın boğazıyla buluşur, alemi bir sessizlik sarar, sadece kıpkızıl kanın fışkırması duyulurdu.

O muhteşem manzarayı izlerken, ne çocuk ruhumuz incinir, ne korkar, ne ürkerdik. “Travma” gibi süslü, modern kavramların olmadığı zamanlardı. Annelerimizin anlattığı İbrahim-İsmail hadisesi gözlerimizin önünde canlanırdı. O tarifsiz manzaraya şahit olduğumuz için kalbimize merhamet dolardı. O bıçağın boğaza değdiğini, o kanın fışkırdığını, o canın çıktığını gördüğümüz için hayatın, ölümün, teslimiyetin, cömertliğin, fedakarlığın, ama en çok da merhametin manasını, kıymetini anlardık. Dünyanın bütün mazlumlarını anlardık o anda; ölen çocukların acısını hissederdik, yavrusunu yitiren annenin, babanın yürek halini kuşanırdık. Zulme ve şirke direnişin, itirazın ve isyanın peygamberi Hz. İbrahim’in Rabbine itaatini; Hacer’in biricik oğlu İsmail’in babasına ve Rabbine uysallıkla teslimiyetini kavrardık.

Kurbanın kanı toprağa fışkırırken, biz küçücük çocuklar, tam da o anda, büyür, olgunlaşırdık. Bir kurban Rabbine yaklaşırken, biz de küçük yüreklerimizde büyük yolculuklara çıkardık.

Kurban canını teslim ettiğinde, babamın üzerindeki o büyük yük kalkıverirdi. Bıçak, onun da ağzını açardı. İki rekat namaz kılar, çayını içer, sigarasını yakar, gülmeye, güldürmeye başlardı.

Her iş bitip, ortalık temizlenip, misafirler evlerine çekilince, kurbanın başka bir güzel çehresi ortaya çıkardı. İnternet ve telefon yoktu ama mahallede kimlerin kurban kesmediği bilgisi anında her komşuya ulaşırdı. Annem, içi et dolu tabakları elimize tutuşturur, evleri tarif eder, “çabuk gelin” diye bizi gönderirdi. Hiç tanımadığımız insanların kapılarını çalar, tabağı uzatırdık. Kendimizi tanıtmaya gerek yoktu. Etin kimden geldiğinin bilinmesine ihtiyaç yoktu. Ev sahibinin yüzündeki bayram havasını görmek, bizim için de, bizi gönderen anne-babalarımız için de yeterliydi.

O günler, Kudüs’ü kurtarmanın, Afrika’daki açı doyurmanın, uzak Asya’daki mazlumun elinden tutmanın, önce mahalledeki komşuya ulaşmayla mümkün olacağına inanılan günlerdi. O günler, zekatın, sadakanın ve kurbanın ayrı ayrı ibadetler olduğu günlerdi. O günler güzel günlerdi.

Yarın Kurban Bayramı… Mümkünse kurban kesin, mümkünse kurbanınızı kendiniz kesin, en azından başında durun. 7-8 yaşındaki çocuklarınızın, o muhteşem, o kadim, o İbrahimi ibadeti seyretmelerini, o bıçağı, o kanı, o canın çıkışını izlemelerini sağlayın. Çocukların o manzarayı seyredip, merhametli birer Müslüman olmalarını temin edin. Hayvanları sevip insanlardan nefret eden değil; bir hayvanın kurban edilişini izleyip, hayvana ve en çok da insana merhamet duyan çocuklar yetiştirin.

Kurban Bayramımız kutlu, mübarek olsun. Bayram inşallah bayram gibi olsun. Kurbanlarınız Hak katında makbul olsun. Arafat’ta “Lebbeyk” diyerek yakaran kardeşlerimizin haccı mebrur olsun.

Rabbim, hesabın görüleceği o günde bizi bağışla! Annemizi, babamızı bağışla! Bütün Mü’minleri bağışla! Amin.

#​Kurban Bayramı
6 yıl önce
Çocuk ve kurban
Kara dinlilerle milletin savaşı
"Anakronizm", ciddi bir düşünce hastalığıdır!..
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!