Uluslararası kanalımız izlenebildiği ülke sayısını kısa sayılacak zaman diliminde 113’e çıkarmış. Hedef, Türkiye’nin tezlerini kör kör parmağım gözüne şeklinde anlatmak değil. Tam tersine. Kanal, gerçeği, sadece gerçeği göstererek, Türkiye, islamofobi, terör, mülteciler meselesi, Birleşmiş Milletler’de çözümleri engelleyen 5’li grup gibi yapıların oluşturduğu çarpıtılmış algıları düzeltmek ve dünyada adalet ve barışın tesis edilmesine katkıda bulunmak gibi bir misyon yüklenmiş…
Dün başlamış olan bugün de devam eden devasa organizasyon, TRT WORLD’ün bu misyonu hakkıyla yürütebileceğinin kanıtlarından biriydi...
Yıldırım’ın konuşması TV’lerde canlı yayınlandı. Bugünkü gazetelerde de vardır. Ayrıntı mutlaka okunmalı. Bizi en etkileyen cümlenin altını bir kez biz çizelim. Siyasi iletişimin de temelini oluşturan “Sorunları torunlara havale edersek hiçbir şey çözülmez” gibi vecizelerin dışında, üç yalın ilkeden söz etti Başbakan. Dedi ki: “Önce siz bileceksiniz. Sonra mutlaka toplumla paylaşacaksınız. Ve nihayet sadece gerçekleri söyleyeceksiniz!”
Sayın Bakan, Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın Türkiye’nin bu en önemli ‘kendini ifade etme ve iletişim’ kanalına atfettikleri değer, verdikleri önem, Kamu Diplomasisi ve ülkenin tanıtımı gibi konularda çeşitli girişimlerin konsolide edilerek tek merkezden organize edilmesinin hayati ehemmiyete haiz olduğuna inananlara çok iyi gelmiştir… Bu etkinlik inşallah bu yolda atılmış bir adıma ve ülke markasının gelip düğümlendiği sorunların çözümü için gerekli kararların alınmasına vesile olur.
TRT’yi ve ona cesaret, destek verenleri kutluyorum…
- ‘İşe iade uyanıklığı’ önlenebilecek mi
- Medya haberi, “Tüm çalışanlar için yeni dönem başladı!” diye verdi.İş Mahkemeleri Kanun Tasarısıgörüşülüp, yasalaşmış. Böylece işçi ve işverenin uyuşmazlıklarında mahkemeye gitmeden önce arabulucuya başvurmak zorunluluğu getirilmiş.
- İş dünyasının illâllah dediği, içine düşeceği abuk sabuk durumlardan kurtulmak için, çalışanlara olmadık koşullar dikte edebildiği sıkıntılı zemin, bir ihtimal değişecek; durduk yerde verdiği sözden, attığı imzadan geri dönmeyi kendine yakıştırmak durumunda kalan çalışanlar için de belki bir nefes alma noktası ortaya çıkmış olacak…
- Bugüne kadar zaman zaman karşılanan durum şu idi:
- İşveren, bir ya da birden fazla çalışanla, verimliliği artırmak, ya da şu veya bu şekilde hal ve tavrından, üretim ya da hizmetinden duyulan memnuniyetsizlik nedeniyle veya değişen şirket koşullarına uyum sağlayamamasından dolayı, yolları ayırıyor.
- İşveren ve çalışan anlaşıyorlar. Çalışanın bütün hakları ödeniyor. İhbar, tazminat, varsa izin hakkı vs… Çalışan da bütün haklarını aldığına dair bir belge imzalıyor ve işvereni ibra ediyor…
- Paranın tahsilatı biter bitmez, ikinci perde devreye giriyor ve çalışan, işverene işe iade davası açıyor. Çalışan da biliyor işverenin onu işe geri almayacağını. Amaç da o değil zaten. Mahkemelerin bir şekilde bu durumlarda tüm imzalara rağmen çalışandan yana karar vereceğini, ibrayı yok sayacağını da biliyor arkadaşlar. Amaç işverenin mahkemenin işe iade kararını uygulamamak için vereceği birkaç on bin liralık, etik olarak hak edilmemiş, ancak yasal olarak anaların ak sütü kadar helal olan o parayı koparmak…
- İşte yeni uygulamayla konu mahkemeye gitmeden taraflar arasında bir ‘arabulucu’nun, ‘hakemin’ önünde bir kez daha görüşülecek…
- Bakalım bu şekilde, özellikle itibar kaybı nedeniyle çalışanın aleyhine gelişebilen bu durumun çözülmesi sağlanabilecek, işverenin yan yollara sapması da engellenebilecek mi?..